Belki de ilk defa bir öyküyü taslak olarak yazmak istedim. Tamamlanmış olsa daha güzel olmaz mıydı? Elbette olurdu. Belki sonra da hikayeyi yazarım. Ama ben hep içimden geleni yazmak istedim. Şimdi de öyle yapıyorum. Son hikayem olan Azrail ve Eskicinin nasıl oluştuğunu anlatacağım bu yazımda. Böylece hikayelerimin doğum evrelerini de öğrenmiş olacaksınız. Bilmiyorum belki benim gibi amatör öykü yazarlarına da yardımcı olur ve fikir verir.Geçenlerde bir ziyaret için şehir dışına çıkmıştım. Tabi bilmediğim, görmediğim yerler olduğu için her şey ilgi odağımda. Bir hikaye yazayım adı şu olsun ya da şununla ilgili olsun diye hiçbir zaman şartlandırma içine girmedim.
Hikaye kendi kendini yaratır.
Hep buna inanmışımdır ben. Eskici ve Azrail hikayesi de kendini yaratmış hikayelerden biri.
Neyse sabah 09:00 gibi kalktım ve ekmek almak için fırın aramaya başladım tanımadığım şehirde. Derken sokaktan geçen bir eskiciye takıldı gözüm. 40 yaşlarında el arabasında eskicilik yapan bir adam. Nasıl oldu ben bile farkına varmadım ama Azrail ile bu adam arasında büyük bir benzerlik hissettim o anda.
Bu ilk başta söyleyince elbette saçma geliyor biliyorum. Nasıl bir benzerlik olabilir diye de düşünüyorsunuzdur şu anda değil mi?
Eskicinin yaptığı insanların kullanmadığı eski yıpranmış ya da yeni ama kırılmış, bir şekilde tamir olmayan eşyaları almasıdır. Gerçekten de tuhafıma gitti bu durum. Çünkü bu eskici, Azrail ile aynı mesleği yapıyor aslında.
Azrail de eski ve yıpranmış insanları alıyor, yeniler de var listesinde tabii ki.
Kırılmış ve tamir olamayan yeni insanlar.
İşte ilk etapta Azrail ve eskici arasında oluşan tek bağ buydu aklımda. Ama hikaye henüz oluşmadı. Sadece bu bir satırlık düşünce hikayenin kalbi olabilir fakat yine de tamamlamaya yetemez.
O yüzden bir bekleyiş sürecine giriyorum. Her şey aslında sabır gerektirir.
İlk materyal bir eskiciydi. Sonraki ise azrail.
Henüz ortada hiç bir olay giriş gelişme bölümü yok.
Azrail ve eskici birer arkadaşım gibi gün içinde hep aklımın bir köşesinde benimle birlikteler. Ben şu an bu satırları yazarken bile. Yazmaya çalışmıyorum sadece hikayenin kendi kendini tamamlaması için sabırla bekliyorum. Bu bekleyiş süreci bazen bir kaç hafta bazen de ay olabiliyor. Sonra öylesine tuhaf ya da ilgi çekici bir olay oluyor ki.
Azrail ve eskicinin diğer bir parçası kendiliğinden oluveriyor. Ben de tıpkı hayatın içinde sağa sola dağılmış puzzle parçaları gibi topluyorum onları. Her parçanın nerede ve ne zaman karşıma çıkacağını bilmiyorum.
Dediğim gibi hikaye yazmak sabır işidir.
Bir gün azrail ve eskiciyi bir şekilde tanıştırmalıyım fikri oluştu sonra aklımda. Ama nasıl bilmiyorum. Parçaları toplamaya sabırla devam ediyorum.
İşte benim sıradan bir hikaye yazma sürecim böyle işliyor.
– Şimdiye kadar yazdığım tüm öyküler için tıklayın
– Bir ay sonra öyküyü yazdım. Azrail ve eskici öyküsü nasıl olmuş bakın bakalım.
Bir yemek yaparken de bütün malzelqmeler bir araya getirilir. Sonra da pişirme süreci başlar; hikaye için de sanırım böylebir durum sözkonusudur. Önceden sizin ne yemek yapacağınıza bağlı olsa gerek bu hikaye ile ilgili. Malzeme ne kadar iyi olursa olsun, yemeği pişirenin de içine sevgi katması gerekir; tıpkı annelerimizin yaptığı yemekler gibi lezzetli olacaktır.
Daha güzel nasıl anlatılırdı bilmiyorum Profösör. Duygular hikayenin ruhunu oluşturuyor sanki. Herkes aynı hikayeyi yazar ama bir kişi en iyi yazar. Ruhu en güçlü olan hikayedir işte o.
Selam ;
Gerçekten de nasıl böyle bir kurdun sabah körü eskici ve Azrail arasında diye düşünmedim değil … Ama işte bakış açısı … Bir anda hissettiklerin ile alakalı … Sen olmayan bağı kurabiliyorken ben belki bu ikisi arasında bağ var bul anlat desen bile anlatamam … Nedense bir anda ilkokulda öğretmenimin ilk bir kaç satırı yazdırıp hikayenizi yaratın demesi aklıma geldi … Koca sınıftan çıkan bambaşka hikayeler …. Neyse …
Şu an senin duyguların ile örülecek hikayenin canlanmasını beklemek gerek … Merakla ve ilgiyle …
Kalemine ve duyguna kuvvet diyelim
Selam sana tatil kızı 🙂
Galiba küçük kara balıkgillerdeniz biz bu hayalperestlik de ordan geliyor. 🙂
Eskici ve Azrail benzeşmesinden sonra benim aklıma diğer melekler geldi. Cebrail postacı, Mikail meteoroloji uzmanı, İsrafil klarnetçi olabilir belki…
😀 süper benzetme hiç aklıma gelmemişti.
Ben de ismarlama yazamiyorum özellikle kisisel blogumda. Aklima geleni hemen yazmazsam unutuyorum o yüzden her yerde kagit kalem bulunduruyor ya da hemen telefonuma notlar aliyorum.
Yıllar önce yaşlı bir adam ''hafıza nankördür not tutmak esastır'' demişti. O günden beri bu sözü hiç unutmadım. Siz de not tutarak en iyisini yapıyorsunuz inanın buna.