Parmak uçlarımla klavyedeki harflere dokunmadan önce uzun uzun düşündüğüm ilk cümlenin, ruhani bir sesleniş gibi tüm bedenimi sarmasını ve damarlarımda akmakta olan kanı ısıtmasını istiyorum.
Bugün Tanrı’nın doğum günü.
Onu görebildiğim ve hissedebildiğim özel bir gün.
Mobilyalarla konuşmayız çünkü bir kaç ahşap parçasından ve kumaştan fazlası değillerdir. Ağaçlarla da öyle. Ya da bahçede açmış beyaz bir gülün tomurcuklanmış halleriyle. Fakat ne oluyorsa ve her nasıl oluyorsa Tanrı ile hep konuşuruz. Ama bunu ne zaman yapacak olsak, yalnız olmaya ihtiyaç duyarız. Ondan başka kimsenin bizi duymasını istemediğimiz gibi gerekli de görmüyoruz.
Bugün sokak kedimi evime davet ederek mutfağımızı ve kendi odamı gezdirdim. Bu gördüğün masa, annem üzerinde börek falan açıyor ara sıra da sık kullanmadığı erzaklar ile dolduruyor. Yemeğimizi burada yapıyoruz. Kedinin başını diğer tarafa çevirmesi ile birlikte tekrar sesleniyorum. Beni dinlemiyor musun sen? Kedi tekrar bana bakmaya ve gözleriyle takip etmeye başlıyor. Kahve makinesinin dıt dıt diye öten kahveniz hazır sesi ile kedi ürküyor ve ona her şeyin yolunda olduğunu, korkacak bir şeyin olmadığını söylüyorum.
Tanrı’nın bizi duyma ve anlama ihtimalinin mümkün olduğunu düşününce, yine onun dilemesi ile, kedinin de bir an anlattığım her şeyi anlayabileceği ihtimalini düşündüm.
Odama geçtim ve tüm ışıkları söndürdüm. Uzunca bir süre tamamen sessiz bir halde bekledim ve içimden bir adamın benimle konuşmak için ısrar ettiğini hissettim. Bir şeyler söylemek istiyordu. Dinledim..
Bana kendi sesim ile sesleniyordu. Bana ne ve kim olduğumu söylüyordu. Daha sonra şu kızıl derili ata sözünü hatırladım birden.
İnsan içinde iyilik ve kötülüğü hep barındırır. Sen hangisini daha çok beslersen o kazanır.
Gerçekten de bir an içimde olan tüm kötülüğü ve iyiliği düşünmeye başladım.
Hangisini daha çok beslediğimi de soruyordum aynı zamanda. Tanrı yine bana cevap veriyordu. Bana ne olduğumu söylüyordu.
Aslında hep başımız sıkıştığı zamanlarda onunla konuşma isteği duyuyorduk hepimiz. Bu neden başıma geldi? Bunu hak edecek ne yaptım? Neden ben gibi asi ve hırçın tavırlar içindeyken yolunu kaybetmiş küçük çocuklar gibi hıçkıra hıçkıra ağladık ona. Oysa olan biten her şeyin aslında bir nedeni olduğunu kabullenmek ağır olduğu için yalanladık.
İnsanlar doğar büyür ve ölürler. İnsanlar hastalanırlar. Aşık olurlar ve ardından terk edilirler. Evlenirler ama hiçbir zaman çocuk sahibi olamazlar. Sonrasında ise Tanrı’ya içinde bulundukları kötü durumlarından şikayetçi olduklarını dile getirirler.
Tanrı uzakta değil, her birimizin içinde ve şu an ben bu satırları yazarken şu anda beni izliyor. Belki de tebessüm ediyordur.
Doğuştan kör olan bir insan hayallerini, dokunduğu ve duyduğu sesler üzerinden kurar. Fakat mavi yoktur. Yeşil ya da sarı. Çünkü hiçbir zaman var olmamıştır. Tüm eşyalar simsiyahtır. Söylesenize güneşi hiç görmemiş birine gün batımının kızılımsı renginden ya da ay ışığında dalgalar üzerindeki yakamozlardan nasıl söz edebilirdiniz?
Bugün Tanrı’nın doğum günü.
O yüzden onu sadece göklerde değil, hissedebildiğiniz her şeyde bir parça bulabilirsiniz. En başta her seferinde derdinizi dile getirdiğiniz, size seslenen kendi iç sesinizde.
Yapmanız gereken ve doğru olan ne ise; size her seferinde söyleyecektir.
Hepimiz sonsuz sandığımız Dünya hayatımızda kendi cehennem ve cennetlerimizi yaratıyoruz. Aslında ne olduğumuzu hepimiz biliyoruz.
İyilik ya da kötülük, içimizdeki her ne ise; Tanrı bizimle.
Çok değişik bir bakış acısı. Onayladığım satırlarda var tabii. Kaleminize sağlık.
Teşekkür ederim Hikaye Kalpli kadın. Onaylamadığın satırları merak ettim ama. Yazdıklarımı eleştirmekten lütfen çekinmeyin.
Tanrı insanların koyduğu ismi, yetersiz ve nakıs kalan hitabı. Bir de kainattaki bütün zerreleri coşturan, buluşturan cezbeye getiren Allah deyip yazın hissettiklerinizi, kapı açılmış nur doldurmuş her şeyin üstünü… Her kalp atışında artıp dolan, yeni benler doğuran bu muhabbet nasıl bir şey diye tekrar tekrar yazın. Ben bugün doğum günü dedim ezelden ebedden geldiler söylediler Onu diye tekrar yazın. Keşifleri hissetmek de, yazmak da güzeldir tekrar tekrar..
Bunu birinin yazacağını biliyordum açıkçası. Ama yazarken Allah, Tanrı, Yaratıcı gibi isimlere takılmadan içimden geleni yazdım. Ayrıca Allah Arapça bir kelimedir, Tanrı ise Türkçe. Önemli olanın ona hitap şeklinin değil de onu hissetmenin olduğunu düşünüyorum.
İçinizden geldiği gibi, hiçbir şeye takılmadan olduğu hissini yazınız veriyor, bir de Allah deyin derken niye tanrı yazdınız sorgulaması düşünmedim. Tanrı türkçedir, tapınılan, ilah kabul edilen anlamındadır ama Allah kelamullahtır. Bütün isimlerini de kapsar. Zaten dille değil kalple ulaşıyor, yakınlaşıyoruz Onunla..Adını bilmeden bulanlar da var hep adını anıp varamayanlar da.
Açıklamanız için teşekkür ederim. Ama ilham olduğunuz sonraki yazımı çoktan yazdım. (Bkz: Allah yerine Tanrı demek doğru mudur?)
Allah razı olsun… Gönülde samimi riyasız ne varsa Ona yakındır her kimse…
Bir de bir şey söylemek istiyorum, haddimi aşmammış olmayı umarak.. Son zamanlarda (epeydir) siz çok değiştiniz, eskiden biraz daha her an agresif olabilecekmiş gibi ama yine dobra idiniz şimdi daha, hangi kelimeyi desem? Kelimeyi bulamadım ama ben hayra yoruyorum, hayatınızda hep güzellikler ve hayrlar olsun, biz okurlarınız olarak "Çıplak Yazar"ın her hali kabulümüz. Teşekkür ediyorum.
Sevgili Begonvil Sokağı öncelikle değerli ve ilginç yorumun için teşekkür ederim. Açıkçası değişim konusundaki yorumun beni biraz düşündürdü. Sahiden de değiştim mi diye kendimi sorguladım. Bir yanım değiştim mi derken, diğer yanım ise hep aynı olduğumu söylüyor. Ama sanırım olaylar karşısındaki hassasiyetimiz ve tutumumuz insandan insana değişiyor. Aşırı tepki verebiliyoruz. Bu yüzden bazı yazılarımda küfür kıyamet iken bazıları da böyle Esmaül Hüsna ile dolabiliyor. Fakat ne yazıyorsam her seferinde samimi olduğumu düşünüyorum.
Çok içten bir yazı olmuş, etkilendim açıkçası ve yazdıklarında haklısın canım. Gerçekten de o herzaman bizimle, heryerde…
Sevgili Nazlı-Merve Börkü öncelikle değerli yorumun için teşekkür ediyorum. Ayrıca bu ilk yorumun olduğu için hoşgeldin demek istiyorum.
İçten bir yazı evet, çünkü hissetmediğim bir şeyi yazamazdım.
Ben de hep içimizde olduguna inandim ve inaniyorum. Aslinda inanclar konusunda fazla konusmayi sevmiyorum o benimle Allah veya Tanri, benim icin farketmez, arasinda.
Eskiden bende sevmezdim bu tür konularda konuşmayı ve yazmayı. Fakat kendimi bırakmış bir ruh hali içindeyim son zamanlarda. O yüzden şunu yazsam yanlış anlaşılır mı, yazmaktan vazgeçsem mi diye tereddüt etmiyorum artık.
Yok kimse yanlis anlar diye degil insanlar inancli olduklarini o kadar baskalarina kanitlama ve baskasinin gözüne soka soka yasama cabasinda ki… ben kendi inancimi kendi icimde yasiyorum ve görecek bilecek biri varsa bu sadece Allah olabilir diyorum. Tabii bu benim görüsüm herkes istedigi gibi yasasin.