Gaziantep’te doğdum.
Ama kendimi ”dünya vatandaşı” olarak tanımlamayı hep daha çok sevdim. Şayet elli yaşına gelirsem sanırım bir gezgin olacağım. Bulunduğum yerlerde güzel dostluklar kurup vakti geldiğinde oradan gitmek ve sadece hatırlamak istiyorum. Bu düşüncemin sebebini ve neden öyle hissettiğimi ben de bilmiyorum sadece hissediyorum. Belki yine bu nedenle kendimi dünya vatandaşı olarak tanımlamayı daha uygun görüyorum.
Evrime, dostluğa, sevgiye, paylaşmaya ve hayattaki tüm iyi şeylere inanıyorum. Her ne kadar bir yanım Dostoyevski gibi ”İzin vermiyorlar… bırakmıyorlar… iyi bir insan olayım!” dese de, diğer yanım iyi bir insan olmak için sürekli çabalıyor.
Okumakta olduğunuz bu blogun tek yazarı ve sahibiyim.
Hey Jude
Şu anda Adana’da yaşıyorum. Açıkçası Adana’yı da çok seviyorum. Taşınma sürecimizden sonra şöyle bir Adana yazısı da yazmıştım zaten.
Bunun dışında hayvanlarla ve çocuklarla vakit geçirmekten inanılmaz keyif alıyorum. Ruhumun mola durakları gibiler. Nerede bir kedi, köpek, kuş falan görsem; her seferinde gideceğim yere geç kalmayı göze almışımdır.
Rakı ya da şarap arasında bir tercih yapacak olsaydım sonsuza kadar ikisine bakıp durur ve sanırım kararsızlıktan sonunda ölürdüm.
Evliyim ve harika bir eşim var. Muhtemelen bu yazdığımı okumayacak ama yine de en azından okuyanlar bilsin istedim.
Blogdaki yazılardan tahmin edeceğiniz üzere kısa hikayeler ve yaşamın içinden insana dokunan yazılar yazmayı seviyorum. Ek olarak felsefe, psikoloji, sosyoloji, işletme yönetimi, finans okur yazarlığı, evrim gibi konularda birini bulunca yakasına yapışıp sohbet etmeyi ve bu konularda bir şeyler okumayı çok seviyorum.
Sanırım biraz stoacı bir yanım var. Bunu otuzumdan sonra kendi düşünce tarzımı ve olaylara yaklaşımımı gözlemleyebildikten sonra anladım. Hayatın herhangi bir anlamı olduğuna ise pek inananlardan değilim. Çünkü her yaşta ve koşulda bunun değişebildiğini ve asıl önemli olanın, hayatı zenginleştirmek olduğunu düşünüyorum.
Beni tanımak bir ayrıcalıktır demiyorum ama yine de buraya kadar okuduğunuz için tanışmış varsayıp teşekkür ediyorum.
Sevgi ve selamlarımla – Ayhan (Çıplak Yazar)
BLOG ADIM NEDEN ÇIPLAK?
Tolstoy’un itiraflar adlı eserinde şöyle bir söz geçiyordu: ”Hayatın anlamını o kadar uzun bir süre aradım ki, bunu yaparken kendi hayatımı yaşayamadığımı fark ettim.”
Çıplak Yazar adına karar verdiğimde buna benzer şeyler hissetmiştim. Göbek kordonu yeni kesilmiş bir bebek ya da beş dakika önce morga kaldırılan bir ölü, her ikisi de aslında başlangıcı ve sonu temsil ediyor. Ve her ikisi de çıplak! Eğer hayat gerçekten çıplak başlayıp çıplak sona eriyorsa; düşüncelerimizde, hissettiklerimizde ve onları anlatış biçimimizde neden örtünelim?
LOGODAKİ TOSBAĞA NEREDEN GELİYOR?
Kendi karakteristik özelliklerinizi yansıtan en uygun hayvan hangisi diye sorsanız kesinlikle kaplumbağa derdim. Niye bilmiyorum kedilere olan düşkünlüğümü saymazsak belki de en çok sevdiğim hayvan kaplumbağadır.
Ayrıca Michael Ende‘nin bir çocuk öyküsü olan Sabırlı Sakin Yürür‘ü okuduktan sonra kendi kendime logom kesinlikle tosbağa olmalı dedim.
Böylelikle Çıplak Yazar adının yanında bir kaplumbağa yer aldı.
Sorularınız, önerileriniz, şikayetleriniz ya da sadece öylesine bir merhaba demek için bana mesaj gönderebilirsiniz.