Patronuyla sıkıntısı olmayan adama rastlamak bizim memlekette imkansız gibi bir şey.
Çünkü bizim memleketin işveren kesiminde “toplumun işçi kesiminde olduğu gibi” genel bir vizyonsuzluk söz konusu.
Dışarıdan bakınca adam iyi kazanıyor falan diyorsunuz ama gel gelelim adamda gerçekten vizyon yok.
Çoğu şey kara bir düzende ilerliyor. Daha kötüsü bu kara düzen iyi anlamda değiştirilmek istenmiyor.
Ben hiç olmazsa bir şeyler yapayım diyorsunuz ama kendimizi paraladığımızla kalıyoruz. Üstüne de dert sahibi oluyoruz.
Bir puzzle düşünün 1000 parçalı olsun. Çoğu kişi 500-600 yapıp daha fazla uğraşamam deyip bırakıyor. Siz azimlisiniz ama biraz da detaylara takılan işkolik bir Başak burcusunuzdur. Milletin o 500-600 parça yaptığı puzzle yi, siz araştırma yapar, eve iş götürür, farklı kişilerden iş fikirleri alır 800-900 yaparsınız.
🚂 Kalkacak, her şey hazır.
Tek sorun işverenin tamam bu şekilde ilerleyelim diyerek bu yeni düzeni kabul etmesi ve kalan 100’ü tamamlaması.
Yokkkk.
Sizin o uğruna savaştığınız 900 parça, buruşturulup en yakın çö kutusuna basket atılıyor. Atılamıyor… Kağıt dışarı gidiyor.
Kısaca işveren-ler yeniliğe kapalı ve eski alışkanlıklarından kolay vazgeçmiyor.
İşte benim laptop meselem de böyle bir şeydi. Tam bir yıldır dandik bir laptopla ve o laptopu her an pencereden fırlatma güdüsüyle işimi yapmaya çalıştım.
Kendi kendine kapanıyor, donuyor, hata veriyor… Celeron işlemcili 2gb ramli, ekranı kırık ve elle ayarlayınca okunabilir bir görüntü alabildiğiniz bir bilgisayar.
Üstelik ayarlayınca da renkler birbirine giriyor. Ne bileyim turuncuya pembe gösteriyor, excell yeşilini mavi gösteriyor. Gözlerim kanadı artık.
Durumu geçen sene Ekim ayında (Ekim 2021) işverene ilettim. Cevap – Tamam hallederiz.
Bir ay, iki ay, üç yok. Halledilmiyor. Ayda bir ben üst kademe müdüre yeniden söylüyorum. O da tamam falan deyip konuyu geçiştiriyor.
En son yine bilgisayarı pencereden atacağım bir gün patronun yanına gittim ve yine söyledim.
– Bakın işimi yapamıyorum. Bakın alacağınız bilgisayarı ben alıp evime götürmeyeceğim. Bana değil, şirketinize demirbaş olacaksınız.
Cevap:
-Tamam hallederiz.
Üstelik pahalı bir şey de istemiyordum. 4-5 binlik normal bir laptop. Çünkü işimiz genellikle excellde olduğu için orta segment bir cihaz işimi fazlasıyla görürdü.
Derken derkeennnn ben bu eski bilgisayarla tam 11.5 ay çalıştım. Neredeyse bir yıl yani. Veee nihayet işten ayrılan bir arkadaşın ikinci el eski bilgisayarını almaya hak kazandım.
Evet! Yine az dandik olan başka bir bilgisayar. İçi çöp, hata veriyor, ıvır zıvır bir sürü şey yüklenmiş.
Dedim alın bunu bilgisayarcıya götürün. Adam gibi format atsın, office yüklesin. İki gün sonra bilgisayar geldi. Format atılmış, office yüklenmiş, içindeki Harddiski değişmiş falan. 1 küsür lira.
Sonra bizim emektar bilgisayar da verildi tamire. Ekranı değişecek falan filan 2000 de ona masraf çıkmış.
Ulan bir yıldır 4-5 bine bilgisayar istedik almadılar. Bir yılın sonunda iki kötü bilgisayarı 3-4 bin masrafa tamire verdiler.
Kısaca bizim patronun yeni bilgisayar alma süresi henüz gerçekleşmedi. Ama tam 1 yıl sonra eski bilgisayarı tamir ettirmek gibi bir çözüm üretti.
İş yavaşlatma eylemi pek bir işe yaramadı. Bir de kasıtlı olarak laptopun üzerine çay falan mı döksem acaba?
Nizamettin Gümüş - 1 ay önce
Yazınızın, kırık camlar metaforu üzerinden toplumsal düzen ve bireysel sorumluluk konularını ele alması oldukça düşündürücü. Küçük bir dondurma kâğıdının, aslında…
Konu: Kırık Camlar Metaforu ve Bir Dondurma Kağıdının Tetikledikleri