Bugün hepimiz burada rahmetliyi anmak için toplandık. Bir kaç saat sonra bir imam gelecek ve mevlit okutulacak. Kapı önü hayli kalabalık. Ölen kişinin yakın akrabaları, arkadaşları, eşi, dostu kim varsa gelmiş. Belediyenin vermiş olduğu 5 er kg lık çay ve şeker ile ödünç alınmış elektrikli semaverle, gelenlere çay dağıtılıyor. Yaşlı bir adam dizlerini ovuştura ovuştura ilahiler mırıldanıyor. Aslında kendince söylüyor ama, sesini sadece yakınında bulunan bir kaç kişi duyabiliyor. Ben ise kenarda durmuş ayak üstü sigaramı içiyorum.
Fakat herkesin unuttuğu önemli bir husus var.
Tüm bu kalabalığın değilde sadece benim bildiğim bir gerçek. Ölen kişi için Allah’tan rahmet dileyemiyorum. Aslında dilemeli miyim? Onu da bilmiyorum. Çünkü o bir ateistti ve bugün belki de palavra dediği cennet / cehennem ile yüzleşecek. Ya da belki ulan iyi ki ateist olmuşum sahiden de bir şey yokmuş diyecek. Ama en azından tüm sorularının cevabına bugün ulaşmış olduğunu ümit ediyorum.
Hayat vasiyet etmek için gerçekten çok kısa ya da belki çok uzundur ama bizim bir vasiyet yazmamız hiç bir zaman aklımıza gelmiyor. Yine de eğer bir ateist olsaydım en azından mevlit okutulmasını falan istemezdim. Ne bileyim gelenlere çay yerine, hava sıcaksa dondurma ikram edin gibi tuhaf isteklerde bulunurdum.
İnanmak nasıl bir seçim ise inanmamakta öyledir.
İnsanların bir konuda farklı fikir sahibi olmalarından daha doğal ne olabilir ki? Fakat söz konusu din, inançlar ya da tanrı olunca öncesinde savunulan insan hakları çoktan yerle bir edilmiş oluyor. Bir Müslüman mısınız? Deist ya da ateist misiniz? yoksa kendi uydurduğunuz başka bir şeye mi inanıyorsunuz? İnanın tüm bunların hiç önemi yok. Çünkü dünyadaki hiç bir görüş ya da düşünce insan hayatından daha önemli olamaz. İnsana verilen değerin üstünde görülemez.
Biri çıkıp size ben ateistim dediğinde dinsiz, kafir, Allahsız, kitapsız gibi yargılayıcı hatta zaman zaman aşağılayıcı sözlerle karşı çıkarsınız. Sadece çok az bir kesim bu duruma OLABİLİR diye yaklaşmaktadır. Bazıları dinsizliği ya da tanrıtanımazlığı modern bir hastalık olarak görse de yine de her insanın bir anlık bile olsa düşünmeden edemediği bir sorudur bu. Tanrı var mı yok mu? Dinler gerçek mi yoksa palavra mı?
inanmanın aslında inanmamaktan hiçbir farkı yoktur.
Çünkü her ikisi de kesin bir yargı ile tanrının varlığını ya da yokluğunu savunur. Bu savunma ile insanlar inanç ayrılığına girdiği gibi şiddetli hatta sonu ölümle biten kavgalar içinde bile bulabilirler kendilerini. Bu yüzden bir insana yapılabilecek en kötü şey onun beynini yıkamaktır. Çünkü dinen ateist biri kafir ilan edilir ve öldürülür. Dinlerin ya da inançların varlığından beri bu böyledir. Kimse kendi isteği ile bir inancı ya da inançsızlığı seçmemiştir. Bu yüzden insan kendi doğrularını kendisi bulmalıdır. Çünkü inanç bir insanın tek kişilik yolculuğudur. Bazıları kapıyı size gösterir fakat o kapıdan girip girmemek yine size kalmıştır.
Her insan, çevresindekiler tarafından olduğu gibi kabullenilmeyi ister.
Azınlık olanlar buna daha çok ihtiyaç duyar. Çünkü içinde olduğu durumun ve dışlanmışlığın farkında olduğundan görüş farklılıklarına saygı göstermesi gerektiğini de yine en iyi kendisi öğrenmiş olacaktır. Eğer Hindistan’da yaşasaydınız bugün yüzlerce tanrınız olurdu ya da kendinizi bir ineğe taparken bulabilirdiniz. Bu durum Hristiyan ya da Müslüman bir kimse tarafından gülünç olarak karşılanır. Gülünç karşılanır çünkü dünyanın bir yerinde tapınılan bir varlık, başka bir yerde şişe geçirilip mideye indiriliyor. Bunun tek nedeni ise herkesin inancının kendine doğru gelmesinden başka bir şey değildir. En büyük yanılgı da, en büyük saygısızlıkta burada başlar. Çünkü bir insanın inancını zedeleyici sözler söylemek o insanı derinden yaralar. O yüzden inançsızlığı savunurken bile inançla alay edilmesi doğru değildir. İnanç saygısızlığı ne yazık ki bir çok insanın hala üstesinden gelemediği bir veba mikrobudur. O yüzden bırakın kim nasıl yaşamak istiyorsa öyle yaşasın.
Bugün ölen şahıs hakkında şunları söyleyebilirim ki, kendisi her ne kadar bazı kötü olaylara maruz kalmış olsa da, kimseyi inandığı için aptal görmüş ya da aşağılayıcı tavırlar sergilememiştir. Herkesi sınıf ayrılıklarını gözetmeksizin eşit görmüş ve eşit bir şekilde davranmıştır. Zor durumda olanlara elinden geldiğince yardım etmiş, kimseyi incitmemiştir.
Kişinin kendi tercihi.Işıklar içinde uyusun.Önemli olan ilişkilerinde nasıldı?İyi niyetli biri miydi?İnançlar kişinin kendine ait tercih olduğu için biz yargılayamayız diye düşünüyorum.
Bir insanın en temel hakkı yaşama hakkıdır. Ama onu bile çok görüyorlar. İnancına saygı duymak kenarda duru versin demek istiyorum o yüzden.
Benzer şeyler söylemiştim, bunu okuyunca aklıma geldi. Selamlar…
Selamlar dostum.
Bir ara okurum yazını merak ettim.
İnsanları inançları yüzünden yargılamayı bıraktığımız da dünya daha yaşanabilir bir yer haline gelecek.
Hayal edebiliyorsun ama hayal olarak kalacak bir şey dediğin.
ben de dün bir cenazedeydim. ölen kişinin hayat hikayesinden öyle bir etkilenmiştim ki, yazmak istedim. fakat yazmaya elim gitmiyor. ölüm gerçekten çok kötü bir olay. kelimelerin bittiği yerde kalıyoruz maalesef.
Allah sabırlar versin. Sanırım insan olarak bilinç sahibi olmamızın en kötü yanı da bu. Bir gün öleceğimizi bilmek.
İnanmak bir ihtiyaç hiç kimse yokluğa inanamaz, bir şeye mutlaka tapar. Kendi üzerinde bir güç olduğunu herkes farkındadır. İnsandan daha büyük bir güç olmasaydı her istediği olurdu, neden hayatta bir savaş versin ki. İster Müslümandır ister başka bir dine mensuptur, isterse peynire tapsın mutlaka kendinden üstün gördüğü bir şeye tapar. Ateizm denilen bir inanç değil inançsızlık hali. Allah'ın kovduğu şeytan dahi Allah'ı inkar etmiyor ona secde ediyorken insanın inanmaması şaşılacak şey. İnanmıyor olması evet kendi tercihi ama keşke inansaymış; keşke inansa herkes. Çünkü inandığında giderken kaybettiğin bir şey yok ama inanmadığında var. Ve bunun geri dönüşü de yok. Ben inançmıyor diye saygı duyulmayan biri hiç görmedim ama oruç tutuyor ya da namaz kılıyor diye yobaz denilen dışlanan gördüm. Açık kapalı a dininde b dininde inanıyor ya da inanmıyor diye insanları dışlamak, hor görmek doğru değil. Bu konuda size katılıyorum. Mevlüt konusunda gelince mevlüdü zaten ölen kişi istemez, o istedi ya da istemedi diye yapılmaz. Kalanlar ölen kişinin ruhu rahat etsin, orada okunan tüm güzel kelimelerin sevabı ona gitsin diye okutur. İnsanlar yesinler, gelip ölene dua etsinler diye bir araya toplanılır.
Aslında çok hassas bir konu olduğundan yazmakla yazmamak arasında kalmıştım bu konuyu.
İnsan kendinden üstün gördüğü bir şeye tapar demişsiniz. Belki de bu bir şeyin kendinden çok üstün olduğuna inanmakla birlikte gelen bir inançtır. Çünkü kendisinden daha üstün bir varlığın korunmasına muhtaç hissediyor insan kendini.
Eğer doğru yolda isek; diğer inançlara saygı gösteremeyiz. Yanlış anlaşılmasın insanlara demiyorum, inançlara diyorum. Eğer bu inançlara saygı gösterecek olursak kendi inancımızdan şüphe etmiş oluruz.
Bir müslüman rahat duramaz. Diğer insanlar için üzülmeli ve onların da müslüman olmalarını istemeli. Fakat yanlış olan bu değil. Müslümanız derken; kendimiz ne kadar yaşıyoruz? Hakiki müslüman olarak görüp, diğer insanlara tepeden mi bakıyoruz? Nette böyle insanlara çok rastlıyorum. Herkesle alay edip hakaret ediyorlar.
"Nefsini Firavun'dan üstün gören, bu yolda vâsıl-ı hakikat olamaz." buyurmuş Muhammed Behaüddin Nakşibend k.s.
Zorla ve zorbalıkla kimse bir diğerinin kafasındakileri değiştiremez.Herkes istediğine inansın.İnanmak istemeyen hiçbir şeye inanmasın.Niye herkes birbirini kendine benzetmeye çalışır ki? Günah da, sevap da sadece kendine.Ben bu güzel yazının üstüne, Aşık Veysel'den Haydar Haydar'ı dinliyorum.İsteyen buyursun.