Biz ölümlüler, hayatımız boyunca yapmış olduğumuz ve yapacağımız bir çok şeyi, bir gün öleceğimizi bile bile yaparız. Bu yüzden ölmeden önce yapılacaklar listesi, ölmeden önce gezilecek yerler listesi, ölmeden önce izlenecek filmler, okunacak kitaplar, dövülecek adamlar gibi bir çok liste bize hep cazip gelmiştir.
Neden?
Filmin sonunda gerçekten ölüyoruz çünkü.
Bir de tüm bunların yanında, ”ölmeden önce geride bir şeyler bırakmak” isteriz. Bu istek öylesine delicedir ki, açlık gibi adeta karşı konulmazdır. Bu nedenle herkes, ölmeden önce geride bir hatıra bırakmak ister.
Ancak!
Okumakta olduğunuz bu yazı, konuyla ilgili fikrinizi değiştirebilir ve şu andan itibaren gerçekten ölmeden önce geride bir şeyler bırakmak istemeyebilirsiniz.
Dikkat! Biraz itiraf içeren bir yazıdır…
Bundan bir kaç ay evvel öncesine kadar çok uzun tarihte yayınlanmak üzere, programlanmış bir blog yazısı yazmayı düşünüyordum. Bilirsiniz işte bir gün öleceğiz, pamuğu tıkayıp gömecekler ve biz geride bir şeyler bırakmış olacağız. Sanırım insan olarak çoğumuz bunu isteriz. Fakat bunu niye isteriz bilmiyorum. Belki sadece bir hatıra bırakmak maksadıyla böyle şeyler düşünüyoruz. Ne bileyim kimisi kitap çıkartır, kimisi şiirler yazar, kimisi saklı bir günlük tutar, ses kayıtları vs..
Bulunduğumuz dijital ortam sayesinde bu isteğimizin tavan yaptığını düşünüyorum. Hem kim bilir belki yüz yıl sonra insanlar üç boyutlu simülasyon bir hatıralarını bırakır geride. Ya da belki daha da iyi tarafından bakacak olursak ölümsüzlüğü bulmuş olur. Çok fazla bilim kurgu izlediğimi ve sanırım bu satırları da onların etkisiyle yazmış olduğumu tahmin edersiniz. Hangimiz sevmiyoruz ki Allah aşkına.
Demem o ki bir kaç ay öncesine kadar gerçekten ben de zamansız gelecek ölüme bir hazırlık aşaması gibi gördüğüm yazıyı yazmak istedim. Bunu elbette gerçekleştirmedim. Yani ortada bir kaç yıl sonra kendiliğinden otomatik olarak yayınlanacak bir yazı yok. Şu anda hatta tam olarak bu ortasında bulunduğum satırı yazarken, şimdiye kadar yaşamış ve ölmüş insanların geride bir şeyler bırakmak istediği için bir takım işlerle uğraştığını düşündüm. Ne bileyim ortaya sanatsal anlamda çıkarılmış bir çok şey belki de sırf bu yüzdendir.
Bir an milyonlarca yıl önce mağaralara çizilmiş ilginç resimler geldi aklıma. Bunlar sonraki nesil için bir şeyler bırakma çabası mıydı? Yoksa ulan biri de beni hatırlasın diye çizilmiş resimler miydi?
Ben bu düşüncemden vazgeçtim.
Yani geride bir şeyler bırakma isteğimden. Aslında beni bu düşüncemden vazgeçiren tuhaf bir olayla karşılaştım. Çok yakın arkadaşım olan M.Ç ile bir gün bu konu üzerine konuşuyorduk. Hatta şu yazıyı da kendisine adamıştım. Belki merak eder de okursunuz diye linkini de koydum. Yakın arkadaşlar her telden çalar işte, bunu az çok tahmin edersiniz. Hele bir de erkek olunca. Neyse biz bu konu üzerine yoğunlaştığımızda bana bizzat yaşadığı olayı anlatmıştı.
Arkadaşım küçük yaşta babasını kaybetmişti. Aynı kaderi paylaştığımızdan birbirimizi daha iyi anlıyorduk. Zaman zaman babasının şiir defterlerini ve yazdıklarını okuduğunu söyledi. Ve elbette bunun ona ne kadar acı verdiğini de dile getirdi. Açıkçası bu durumu hiç bu açıdan düşünmemiştim. Yani biz aslında geride bir şeyler bırakalım diye çabalarken, ardımızda kalanlara ızdırap verici şeyler biriktiriyoruz. Kim sevdiklerine böyle bir şey yapar ki? Çünkü bizden geriye kalan her şey, sürekli eskiyi hatırlatacağı gibi, onlara üzüntü ve kederden başka bir şey vermeyecek!
İşte bu olay nedeniyle geride hiçbir şey bırakmamanın aslında daha iyi olduğuna inanmaya başladım. Hatta öylesine benimsedim ki bunu, şu düşüncelerimi paylaştığım blogu bile bir saatli bomba gibi kurup, havaya uçurma isteği geldi aklıma. Bu yüzden artık geride hiçbir şey bırakmak istemiyorum. Fotoğraf, yazı, görsel ya da işitsel beni hatırlatacak ne varsa işte, hiçbirini istemiyorum.
Aslında bir şeyler bırakmak değil de karşı tarafta beni bir şeyler beklesin isterim.
Ucu açık bir yorum olmuş ne gibi mesela?
Dünya evren içinde tek hayat barındıran gezegen olduğundan buranın bir yatırım yapma ve imtihan edilme yeri aynı zamanda kendini şekillendirme alanı olarak da düşünülür..inanıyorum buna yoksa başka yerler başka gezegenler de olabilirdi..benim istediğim burda ektiklerimin hasatını ahirette toplamak..o üretim burda yapılır ancak.
OOOOO bi dk ya naptın sen 🙂
dünya evren içinde hayat barındıran tek gezegen diyebilmek için evrenin tamamını incelemiş olmamız gerekir. Ama biz hala belirli noktalara kadar gidebildik evrende. O yüzden hayat barındıran tek gezegen demek biraz yanlış olur.
Onun dışında inançlarına elbette saygı duyuyor ve seni anlıyorum.
Ölümsüz olma isteğini, geride bir şeyler bırakarak karşılıyor insan. Acı verme olayına gelince. Ben de hiç bu açıdan düşünmemiştim. Hassas bir konu.
Aslında herkes değil de, bazı insanların yaptığını düşünüyorum. Ayrıca ben de düşünmemiştim bu açıdan. Bu yüzden asıl teşekkürü yakın arkadşıma borçluyum.
Tamamen yok olma korkusu, bizden geriye tek bir toz zerrecigi bile kalmayacagini biliyoruz. Geriye tek bir fotograf karesi bile kalsa sevdiklerimizi üzmeye yetecek zaten. Bu yüzden asıl önemli olan bence faydalı seyler bırakabilmekte. Kısacası tarihe olumlu olarak ismini yazdırmayı başaran insanlara hayranlıgım büyük. İyiki var olmuslar…
O konuda haklısın. Hatta şu yazımda bahsettiğin konu ile ilgili bir şeyler paylaşmıştım. Sahip olduğumuz iyi şeyler önceki neslin bıraktıkları sayesindedir.
Bazen kendime derim ki, biraz da çocukluğunuza inelim diyen bir doktora işim düşse iner, belki de çıkmaz. Bu travma, hüzün barındıran bir derinim olduğundan değil çok şükür, herkesin derini kendine derin. Ben sizin çok istekle roman yazacağınız zamanlara atıf yapan yazılarınızı da okudum. Bu yazı bir türbülans, hepimizde zaman zaman olan türden. Bir tür yolculuk hali, tümsek olur hendek olur, aman gitmeyeceğim artık deriz vs. Ama böyle zamanların hep bir milad olduğunu gördüm ve inanıyorum buna. Ruh içerden çekiştiriyor bazen bizi, asıl olması gereken hayatı istiyor. Derinlere kulak verin, çıplak yazar analitik biri, bulu Allah'ın izniyle. Geride bir şey bırakmak, kime niye? Gideceğin yeri düşünmek daha mantıklı, burası için olanları burada tüketiyoruz zaten…
Sevgili Begonvil Sokağı, hakkımda bölümünü okudunuz mu bilmiyorum ama dini inançlarımın olmadığını orada belirtmiştim. Yani gideceğim yeri pek düşünmüyorum. Çünkü cennet-cehennem bana masaldan farksız geliyor. Haa bunu sizin yorumlarınızdan rahatsız oluyormuşum gibi de algılamayın. Size saygı duyuyorum ancak hayata bakış açımız çok farklı. Siz bir çok konuya manevi olarak yaklaşıyorsunuz. Oysa bazı konular kesinlikle cevapları bulmak için yeterli olmuyor sizin bakış açınızla. Bu da o konulardan biri.
hiç aklıma gelmeyen bir düşünce hımmm bilemedim vallası 🙂
Deeptone,
Blogların göz bebeği, sevgi dolu ve neşeli insan. Bir çok blogta yorumlarını görüyorum ama analizci, eleştirisel ya da uzun (özellikle ciddi) yorumlarına hiç rastlamıyorum. Bir ara öyle bir yorumunu görmeyi çok isterim gerçekten.
Arkadaşınla aynı duyguları paylaşıyorum ben de. Babam vefat etmeden önce son tatilimize ait bir kamera kaydımız vardı. O kaydı beraber izlemek nasip olmadan babam aramızdan ayrıldı. Aradan 17 sene geçmesine rağmen o kaseti ( o zamanlar kasetler vardı) izlemedim. Elim gitmiyor. Yani geride bir şeyler bırakmak güzel. Ama seni seven insanların onlarla yüzleşmesi çok çok acı ve zor.
Allah rahmet eylesin. Ses kaydı bulunan bir kasette bende vardı. Biri mi aldı ne olduysa artık kaybettik kaseti. Kaseti kaybetmek açıkçası biraz daha koydu bana. Ne bileyim tamam dinleyince ister istemez üzülüyorsun ve bu yüzden dinleyemiyorsun ama orda öyle bir kenarda duraydı diyorum.
Her çektiğim fotoğrafta hem kendime hemde sevdiklerime anı biriktirmeyi seviyorum fakat madalyonun diğer tarafına bu açıdan bakmamıştım uzun süredir. Uzun süredir diyorum çünkü en son annemin "dedenin fotoğraflarını göster de hasret gideyim" lafından sonra dedemin fotoğraf ve videolarını görüp hüngür hüngür ağladığına şahit olmuştum ve o gün acaba bu anı bırakmak iyi değil de kötü bir şey mi diye düşünmüştüm. Bu yazıyı okuyunca o güne tekrar döndüm. Ama çok değil kısa bir süre sonra unutacağım o günü ve yaşananları.
Güzel düşünülen ama sonu hüsrana sebep veren bu hatıra olayını her ne kadar eleştirsek de hatıra bırakmaya devam edeceğiz.
Galiba sen haklısın gizli özne. Ben de senin yazdıklarını okurken aklıma amerikan güzeli filmi geldi. Adamın ani ölümü ile karısının elbise dolabındaki adamın kıyafetlerine sarılıp hıçkıra hıçkıra ağladığını hatırladım. Bu yüzden geride bir şey bırakmak için özel bir çabamız gerekmiyor aslında. Giydiğimiz kıyafetler bile bir hatıra oluyor çünkü.