Antaya Macerası yazıma başlamadan önce Tolstoy‘un çok sevdiğim şu sözü geldi aklıma: “Tüm muhteşem hikayeler iki şekilde başlar: ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir..” demiş yazar.
Neyse ki sadece hüzünlü hikayeler değil de, arada tebessüm ettiren şeyler de biriktirdiğim için yazma cesareti buldum kendimde. Aksi halde karaya vuran balıklar gibi çırpınış belirtileri kokan satırları hiç yazasım gelmezdi.
Bugün günlerden Salı ve tarih 12 Haziran 2018.
Az evvel yıkamış olduğum çamaşırları kuruması için balkona serdim. Nedense çamaşır asarken sanki herkes tuhaf bir şekilde bana bakıyormuş gibi hissettim. Öyle ya… Kaç erkek balkonda çamaşır asar ki? Milletçe görmeye pek alışık olmadığımız sahnelerden olsa gerek deyip fazla üzerinde durmak istemiyorum bu konunun. Ama ne yalan söyleyeyim yeni yıkadığım çamaşırı kuruduktan sonra ütü yapmak için toplamaya gittiğimde bazen üzerine birkaç kuşun sıçtığını görünce moralim bozulmuyor değil.
Gülüyorum.
***
Çünkü o anda yapılacak tek şey gülüp geçmek. Hem ne diyebilirim ki kuşlara? Lütfen biraz da diğer komşuların çamaşırlarını…. Ya da yeter yahuu daha bugün yıkadım. Gidin başka yerde oynayın. Kuş beyinli anlar mı ki? Olsun ben yine de görünce söylüyorum kuşlara.
Neyse…
Bulaşık, ütü çamaşır derken ev işlerini bitiriyorum. Arada içimden evlensek de kurtulsak bee desem de, bunu sesli söyleyemiyorum. Neme lazım dominant bir kadın duyar muyar da, ondan sonra al başına belayı. Kadın çocuk doğurup, ev işi yapmak için mi var diye bir başlar sustur susturabilirsen.
Biz de biliyoruz tabi ki!
Kadın sadece ev işi yapıp çocuk doğurmak için yok. Hem çocuğu erkek doğurur bizde.
İki aydır yalnız yaşıyorum. Arada ohh be dünya varmış desem de, zaman zaman evi bok götürmüyor değil. Ama dürüst olayım sizlere, (yalnız yaşayan bir erkek olarak) titizlikte benden iyisi can sağlığı. Yine kendimi övecek bir şey buldum ve yine gülüp geçtim.
***
Daha önce Gaziantep’te bizim valide ve kız kardeşim ile yaşıyordum. Ama yaş olmuş otuz kardeşim nereye kadar deyip vurdum kapıyı çıktım. Çok pis kapı çarparım ben. Sonra Antakya’ya taşındım. Taşındım dedimse öyle kamyonla eşya getirtmedim. İki don, iki gömlek, iki pantolon aldım yanıma. Kapıyı falan da çarpmadım aslında. Ne o öyle ergen gibi kapı çarpmalar falan hiç yakışık alır mı? Arada heyecan olsun diye öyle yazdım. Antakya’ya da bir iş için geldim aslında.
Az buçuk yazdığımız için hemen ufaktan bir toplum analizi yaptık. Bu analizlerime dayanarak bir yabancı gözünden Antakya nasıl onu anlatayım sizlere.
Antakya farklı kültür ve medeniyetlere ev sahipliği yapan melez bir ilçe. Hristiyanlar, Müslümanlar, Ermeniler, Aleviler, Araplar, Türkler çok şükür hepsinden biraz var. Durum böyle olunca ortaya bence güzel bir şey çıkmış. Ben agnostik biriyim bana bakmayın. Ama genel olarak Antakya’nın atmosferi güzel. Bir kere muhafazakar bir şehir değil. Oruç tutan tutar, tutmayan tutmaz. İsteyen istediğini giyer. Yani kısaca kimse kimseye karışmaz. Yemekleri de fena değil ama ne bileyim işte…
***
Katıklı diye bir yemekleri var ne yalan söyleyeyim hiç beğenmedim. Biz ki Gaziantep olarak UNESCO’da nam salmış bir şehiriz. Katıklı bize bir şey ifade eder mi? Etmez. Haa kötü demiyorum. Sadece benim damak tadıma uygun ve lezzetli bir şey değil o kadar. Geldiğimin ikinci haftası valiliğe iki dilekçe gönderdim.
Bunlardan birincisi; Asi Nehri’nin sinekleri hakkındaydı. Çünkü Asi Nehri Antakya’nın göbeğinde bulunan bir nehir olduğundan orada olan sinekler tüm esnaf ve insanların ortak sıkıntısı. Gerçekten o kadar çok sinek var ki anlatamam. Yolda yürüyemiyorsunuz bile. Yani bazen ulan ben belediye başkanı olacaktım ki ahh ahhh toplardım adam akıllı şehir planlamacı adamları, temizleyin ulen şu nehri derdim. Bir de içine lağım akıyor. Düşünün Antakya’nın göbeğindesiniz yanınızda kocaman Kral Künefe var ama her taraf çok afedersiniz b*k kokuyor. Olur mu? Olmaz.
İkincisi ise; Antakya Serinyol minibüslerinin yol güzergahı olan Anayazı yoluyla ilgiliydi. Bu yol aynı zamanda üniversiteye giden yol. Ama ne yazık ki eğitime giden yollar böyle olmamalı diyor insan görünce. Öylesine bozuk ki, her yer köstebek yuvası zannedersiniz. Şoför zikzak çizmekten biz sallanmaktan yorulduk. Yazdım dilekçemi (laf aramızda hazır seçimler de yaklaşırken belki bizi bir takan olur diye düşündüm) şuraya sevabına bir asfalt dökün dedim. Bu arada Serinyol minibüsleri de ayrı bir olay. Hiç boş olduğunu görmedim. Gelirken ayakta, giderken ayakta gidiyorum. Hiç unutmuyorum bir keresinde sabah vakti boş bir koltuk gördüm. Nasıl bir heyecanla oturduysam artık, arka cebimdeki telefonun ekranı kırıldı. Durduk yere 200 liradan olduk iyi mi…
Sevinemedim bile!
Neyse…
***
İki hafta sonra dilekçeme cevap geldi. İşte ilgili makamlara ilettik vs..
Hep kötü şeyler mi yazacaksın, yok mu Antakya hakkında yazacağın iyi şeyler diyecekseniz az daha sabırlı olun. Olmaz olur mu, elbette var.
Hayatımda ilk defa santur dinledim mesela. İlginç bir İran çalgısı ya da Afgan’dı tam hatırlamıyorum. Sesi, Hint çalgısı olan sitar’ı anımsatsa da farklıydı. Hafiften Kanun’u andıran bir şekli var. Antakya merkezde bulunan Fi Hostel’de çok kral bir adam var o çalmıştı. Adını açık açık yazmayayım şimdi. Yolunuz düşer de Antakya’ya gelirseniz gelin ve o adamla tanışın.
Antakya – Saray Caddesi, hah işte güzel olan yanlarından bir tanesi de bu caddedir. Yalnız anlayamadığım bir şey var. Adres Saray Kışla Mahallesi, Hürriyet Caddesi olarak geçiyor. Ama herkes Saray Caddesi diyor. Öğrenciler, müzik yapan gençler, free hug yazılı pankartlar, 1 liraya dert dinlemeler hepsi saray caddesinde. 5 liralık anlatası geliyor insanın. Kısacası en hareketli caddelerinden biri.
Vel hasıl kelam şimdilik durumlar böyle.
Bir ara uğrayıp gündelik yazılarıma bir yenisini daha eklerim umarım. Artık o da üç ay sürer mi bilemiyorum.
Selametle.
12.06.2018 Salı 22:18
Hoşgeldin yeniden…
Tam ortaya karışık keyifli bir yazı olmuş, Hatay’ı hiç görmedim ama bir arkadaşım orada okumuştu zamanında, hala anlata anlata bitiremez…
Bütün yazı da ben neye takıldım yalnız; 1 liraya dert dinleme işine… Gerçek mi acaba diye hala düşünüyorum bak 🙂
Gerçek tabi ki. Bi daha denk gelirsem foto çekerim mutlaka.