Bu blogda yer alan kısa hikaye ve uzun hikayeler izinsiz olarak alınamaz ve başka bir yerde yayınlanamaz! Dram, bilim kurgu, gerilim, korku, hayatın içinden, çocuk hikayeleri, kısa hikayeler ve daha fazlası için hikaye kategorisini ziyaret edebilirsiniz.
Merhumu Nasıl Bileceğiz?
Bu olayı bir yerde anlattığımı duysalar sanırım herkes bana yalancı derdi. Amma ve lakin birilerine anlatmaktan imtina etsem de, bu durumdan pek hoşnut olduğum söylenemez.
Efendim bizim buralarda han hamam sahibi, zengin mi zengin, karıya kıza ve kumara düşkün bir Remzi efendi yaşardı. Kendisi bu diyar-ı alemden göçüp gitmesine gitti ama, ölümü de hayatı gibi bir hayli olaylı oldu. Bizim Remzi efendi; ardında iki babayiğit oğlan, üç de kız bıraktı. Tabi onca malı mülkü de bu beş çocuğa kaldı.
Büyük oğlan Hüseyin, babasının huyları ve alışkanlıklarıyla tam bir kopyasıydı. Hani babasının oğlu deriz ya, tam da bizim Hüseyin’e uyan bir laftı bu. Küçük oğlan Üzeyir ise, büyüğün aksine doğrucu davuttu. Nerede bir haksızlık görse muhalefet olur, garibanı gözetir, mazlumu savunurdu. Öyle zannediyorum ki ağabey Hüseyin’le de, aralarında pek fazla bir yaş farkı yoktu.
Ancak ne var ki bu arsız Hüseyin, kardeşi Üzeyir’i hep hırpalar, ulu orta yerde tekme tokat dövmekten sakınmazdı. Ettiği küfürler ise yenilir yutulur cinsten değildi.
***
Bizim Remzi efendinin vefat ettiği zaman da yine bir kıyamet kopmuştu ki, tabiri caizse o gün bizim kasabada harp oldu.
Büyük oğlan Hüseyin; babası gibi gösterişi ve şatafatı sevdiğinden, babasının tabutunu da üstü cilalı, özel bir ceviz ağacından yaptırmak istemiş. Sırf bununla kalsa iyi ya, mezarı da yetişkin bir adamın boyunu aşacak cinsten üç metre yükseklikte olacakmış.
Doğrusu bu yaşıma kadar böyle bir şeyi ne duydum, ne de gördüm. Babası olacak rahmetsiz şayet dirilecek olup oğlunun tüm bu yaptıklarını görseydi, eminim o gösterişli tabutuna, gösterişli bir edayla girerdi.
Üstelik İmam efendi de bu duruma ”hiç olur mu Hüseyin Bey” gibisinden çıkışacak olmuş ama, bakmış ki bu deli Hüseyin’in ne yapacağı pek belli olmaz diyerek, kararsız ve istemsiz bir yüz ifadesiyle ”olur” demek zorunda kalmış. Bu olay kısa sürede yayılınca, herkes Hüseyin’e karşı tavır aldı.
Bu tavır alanlardan biri de bendim. Ama en büyük tepki kardeşi Üzeyir’den geldi. Ulu orta yaka paça birbirlerine öyle girdiler ki, bu zamana kadar o tıfıl Üzeyir’i hiç böyle bilmezdik.
***
Meğer o korkak, tıfıl dediğimiz Üzeyir bir arslan parçasıymış da bizim haberimiz yokmuş. Ağabeyi Hüseyin’e öylesine hiddetli yumruklar attı ki, adamcağız ayaklarımızın dibine yığıldı. Bir kaç kişi Hüseyin’in korkusundan omuzundan tutup kaldıracak gibi oldu ama Üzeyir bağırıverdi:
Dokunmayın!
Kimse dokunmayacak ona!
Dediğini yaptık ve Hüseyin’e hiçbirimiz dokunmadık. Ama bu Üzeyir korkusundan değil, tam aksine Üzeyir sevgi ve saygısındandı.
Ortalık yatışıp, kalabalık biraz dağılınca Hüseyin’in yerden zoraki kalkarak toz içinde kalan üstünü başını silkelediğini, daha sonra patlayan dudağının kenarındaki kanı sildiğini gördük.
Ertesi sabah öğle namazına müteakip, Remzi efendinin cenaze namazı kılınacaktı.
Kılınmasına kılınacaktı ama ortada ne tabut, ne de Hüseyin vardı.
Merhumu nasıl bileceğiz?
bilemedim 🙂
Ben de bilemedim..
Güzel bir anlatım. Benim hoşuma gitti. Yazarımızın eline sağlık.
Hikaye burada bitiyor mu? Bence bitmiyor. Ama bitmemesi daha iyi değil mi? Sonradan olacakları da okuyucu kendi kurgulasın.
Özellikle burada bitirmek istedim aslında.
Yoksa hikayenin daha uzun yazmak için yeterli potansiyeli olduğunun farkındayım.
Ancak o zaman da ”kısa hikaye” olmaktan çıkıyor.
devamııııı ?
Yukarıda vermiş olduğum cevapta da belirttiğim gibi hikayeyi böyle bitirmek istedim.
Ama kesinlikle bir devamı olması gerektiğini düşünüyorsanız, o halde size soruyorum.
Siz olsaydınız bu hikayeye nasıl devam ederdiniz?
Hüseyin de durur mu? Yapıştırmış cevabı; “Babamın öldüğüne inanıyorsunuz da, tabutu sahibinden.com’a ilana koyduğuma neden inanmıyorsunuz?”
[siz de bu alana reklam verebilirsiniz]