– Şişşt laf dinlemeyi bırak da şu yerleri süpür. Hem sor bakalım abilerine bir şey içiyorlar mı?
– Olur usta.. diye cevap verdi çırak Ali. Süpürgeyi kaptığı gibi yerdeki saçları süpürmeye başladı. Salih usta bir yandan koltuktaki müşterisini tıraş ediyor, bir yandan da Ali’yi göz ucuyla kesiyordu. İşinin ehli bu işte çıraklıktan yetişen bir adamdı Salih Usta. Yerleri süpürdükten sonra oturan müşterilere – kahve, çay ne içersiniz abi? diye tek sormaya başladı Ali. Dükkanın köşesindeki çay ocağına geçti ve çayları koymak üzereyken çayın altında sıcak su kalmadığını fark etti. Usta su kalmamış dediği anda kızacağını bildiği için alelacele kettla suyu koyup ısınması için beklemeye başladı. O anda müşterilerden biri ne oldu bu çay yahuu! diye böbürlenmeye başladı. Ali tam müşterinin yanına gidip su koyduğunu izah ediyordu ki, Salih usta bunu duyup -niye kontrol etmiyorsun len.. diye Ali’ye hafifçe bir tokat attı.
Bir kaç dakika sonra hiçbir şey olmamış gibi,
– Şuradan bana ince bıyık makasını uzat.. diye seslendi Ali’ye. – Buyur usta.. diyerek yanlış makası uzattı Ali. Salih usta bu kez iyice sinirlendi ve ensesine sert bir şaplak daha patlatıp. – Oğlum sen ne zaman adam olacaksın.. diye söylendi. Sıra bekleyen müşterilerden biri alaycı bir tavır ile münakaşaya dahil oldu. – Ulan Ali.. Bu sene de sınıfta kalırsan artık baban temelli okuldan alacak seni. Fena mı hem meslek öğrenirsin Salih ustandan. Ali’nin yediği şaplakla ensesi kıpkırmızı olmuş ve gözleri dolmuştu. Kapı önündeki sahipsiz bir kedi yavrusunu andırıyordu bakışları. Sakin ve sessiz bir çocuk olmasına rağmen o an kendini tutamayıp ağlamaklı bir ses tonu ile, – Yok abi bu sene geçeceğim okulu, biraz matematikte zorlanıyorum onu da orta ile geçeceğim, diye cevap verdi müşteriye. Salih usta bir an tıraş etmekte olduğu müşteriyi bırakarak, elinde tuttuğu makasla kollarını aşağı doğru uzattı ve – Yok abi yaa ne geçmeli bu okulu, bunun adam olacağı falan yok. Babası da bıraktı başımıza gitti.
Salih ustanın diğer kalfası, Hüseyin abiyi tıraş ediyordu. O anda fırıncı Hüseyin abi karıştı lafa.
-Yahuu Salih sende habire dövüyorsun çocuğu. Öğrenir elbet! Sen çıraklıktan gelmedin mi bu işe? – Tamam da Hüseyin abi biz de ustamızdan böyle öğrendik bu işi. Dayak yesin ki, bir şeyler öğrensin. Salih usta derin bir iç çekip – Heyyy gidi Yusuf ustam, nur içinde yatsın. Rahmetli bizi çok döverdi, amma iyi ki de dövmüş. Ben bu mesleği onun sayesinde öğrendim. Fırıncı Hüseyin, Salih ustanın dediğini pek onaylamaz bir tavır ile sağa doğru başını çevirip, – Senin zamanın farklıydı be Salih. Şimdi her şey değişti. – Gel bakayım yanıma Ali. diyerek yanına çağırdı Hüseyin abi. Şu karşıdaki bakkaldan bana bir sigara alıp gel paranın üstünü de cebine koy.. diye ricada bulundu. Ali’nin alacağı bahşiş ile yüzü birazda olsa güldü ve – Hemen Hüseyin abi.. dedi. Salih usta sert bir tavır ile – Oyalanma lan çabuk rüzgar gibi git gel. dedi. Ali dükkandan fırladığı gibi yolun karşısına geçti. Hüseyin abinin istediği sigarayı alıp dönüyordu ki, hızla gelen bir araç Ali’yi altına aldı. Elindeki sigara ve bozuk paralar yola saçıldı. Kalabalık olay yerinde toplanmış – Berber Salih abinin çırağı Ali değil mi.. diye söyleniyorlardı. Salih Usta dükkan camından dışarı baktığında kalabalığı görünce yola fırladı. O anda yüzü köpük içinde olan Hüseyin abi ve diğer müşterilerde ne olup bittiğini öğrenmek için, heyecanla Salih ustanın peşinden çıktı. Salih usta kalabalığı yarıp, Ali’nin başucuna oturdu. Makas tutan elleri aşırı soğuğa maruz kalmış gibi titriyor ve evladımm, Ali.. diye içten içe hıçkırıyordu. Ali ise kanlar içinde kucağında hareketsizce duruyordu. Hüseyin abi kaşlarını çatıp bir bakış attı Salih ustaya.
Nizamettin Gümüş - 1 ay önce
Yazınızın, kırık camlar metaforu üzerinden toplumsal düzen ve bireysel sorumluluk konularını ele alması oldukça düşündürücü. Küçük bir dondurma kâğıdının, aslında…
Konu: Kırık Camlar Metaforu ve Bir Dondurma Kağıdının Tetikledikleri