Eser ilk olarak 1951’de Birleşik Krallık ve ABD’de kitap olarak basıldı. “Modern zamanların başyapıtı” olarak değerlendirilen bu eser, “ahlâk dışı” ve “açık saçık” bulunduğundan ABD’nin birçok tutucu bölgesinde uzun süre yasaklı kaldı. Açıkçası yasaklanması hayli tuhafıma gitmiş olsa da, eser hakkında yaptığım araştırmalar sonucunda öğrendiklerim daha da tuhafıma gitti.
Kitabın ilk otuz sayfası inanılmaz sıkıcı geldiğinden peygamber sabrıyla devam ettim ve bitirdiğimde ise iyi ki devam etmişim dedim. (Okumaya devam etmeyi söyleyen arkadaşıma da buradan sevgiler.) Doğrusunu söylemek gerekirse kitabın ”bir ergen ağzından” yazılmış olduğunu da neredeyse bu otuz sayfa sonralarında anlamaya başladım. Ne aptalım… Ancak okumaya başlamadan önce yazar Salinger hakkında bir kaç ufak bilgi edinmiştim. Özellikle ekşi de bu tür şeyler kolay bulunuyor zaten bilirsiniz. Bir çok şey yazılmıştı ama en ilginç geleni Salinger’in fotoğraf çektirmekten hiç haz etmemesi ve çekilen tek fotoğrafının bir süpermarket çıkışında olmasıydı. Ne kadar doğrudur bilmiyorum tabi, sözlükçülerin yalancısıyım.
Çavdar Tarlasında Çocuklar: En Etkilendiğim Bölümler
Kitapta en etkilendiğim yer, Holden Caulfield (kitaptaki baş karakter) ve kız kardeşi Phoebe arasında geçen bir konuşmada, kız kardeşinin ”ne yapmak istiyorsun” sorusuydu. Holden’in ise bu soruya yüzlerce çocuğun bulunduğu bir çavdar tarlasında öylece durmayı ve ne zamanki birisi uçurumun kenarına yaklaşırsa onu tutup çekmeyi istediğini söylemesiydi. Kitaptan alıntı yapmadım ama tam olarak buna benze bir şey söylüyordu. Açıkçası bu kitabı tıpkı Holden olabildiğim yaşlarda okumayı çok isterdim. İsterdim çünkü, belki de olaylara daha farklı yaklaşmış olacak ve şimdiye kadar yapmış olduğum salaklıkları daha az yapmış olacaktım. Bunu söylediğim için kitabı çocuğunuza ya da küçük kardeşinize okuması için önerir misiniz, sorusuna da evet diyebileceğimi anlamışsınızdır sanırım.
Bir de ölen kardeşine duymuş olduğu sevgiyi dile getirdiği bir bölümde tam olarak şöyle diyordu: “Bir insan öldü diye onu sevmekten vazgeçmek zorunda mısın,Tanrı aşkına; özellikle de hayatta olanlardan bin kez daha iyi kalpli insansa?” Görünen o ki, Holden küçük yaşına rağmen aslında insanlığa bir ders verecek söz etmiş diyorsunuz.
Yoksa Tüm Bunlar Salinger’in kendi Anıları mı?
Kitabı okurken sanki bir çok şey, Salinger’in kendi anılarıymış gibi hissettim. Anıdan ziyade Salinger’in ergenlik döneminde tutmuş olduğu ajandalardan ortaya çıkmış bir eser gibi geldi. Tabi bazı olaylar ve mekanlar değiştirilmiş olabilir. Bunu da sadece yazarın kendisi Salinger biliyordur kim bilir… Çünkü ciddi anlamda yetişkin birinin bu kadar çocuk ruhlu yazmış olması bende gerçekten hayranlık uyandırdı. Yani tüm o satırları okurken, bir çocuğun ağzından, onun gözünden ve olaylara bakış açısından dünyayı görmenin ne kadar zor olabileceğini daha iyi anladım.
Holden’in Kişiliği
Ama Holden’i çok sevdim. Kabul ediyorum asi, hırçın, olaylar karşısında çabuk parlayan ve sonunda dayak yemek zorunda kalsa bile karakterinden ödün vermeyen zor bir karaktere sahip. Ama hangimiz değildik ki o yaşlarda. Hatta belki bir çoğumuz onun gibi bile olamadık. En çokta etrafındaki insanlar hakkında iyi bir gözlemci olmasına ve bir çok insanın aslında sahtekar bir kişilikte olmasına verdiği tepkiler, kendi içinden konuşmaları beni gerçekten etkiledi.
Central Park’taki ördekler göl buz tutunca nereye gidiyor sorusunu olur olmadık yerlerde sorması ve ciddi anlamda karşısındakinden bir cevap beklemesi, kitaba belki de renk katan en güzel şeylerden biriydi. Sonunda nereye gittiklerini öğrenemediğine açıkçası üzüldüm. Her yirmi sayfada bir karşınıza çıkınca ve sonunda öğrenemediğine şahit olunca üzülüyorsunuz yani.
Dikkatimi Çeken Detaylar
Kitabın bir bölümünde Holden’in arkadaşı banyoda tıraş makinesiyle tıraş olurken koluna değiyor ve arkadaşı ”suratımı kesiyordum” gibisinden bir söylemde bulunuyor. Burada bir mantık ya da çeviri hatası var gibi geldi bana. Çünkü tıraş makinesiyle yüzünüzü kesmeniz mümkün değildir. Yani gerçekten ya çeviri hatası ya da o dönem kullanılan farklı makineler vardı. (Biraz tuhaf ve saçma gelecek bir detay ama yine de yazmak istedim.)
Bir bölümde ise dikkatimi Holden’in aşırı sekse düşkün olduğunu söylemeseydi. Çünkü tam da bunu söylediği satırları okurken, aslında önceki sayfalarda tam tersi bir açıklamada bulunduğunu hatırladım. (Tutarsız çocuk işte deyip geçtim.) Ancak yazar bunu bilinçli mi, yoksa farkında olmadan daha önceki yazdığı şeyi unutarak mı yazdı bilemiyorum. Merak ettim ne yalan söyleyeyim.
Kitap ve Salinger Hakkında Edindiğim Diğer Bilgiler
- Çavdar Tarlasında Çocuklar her gün dünya çapında ortalama 685 kopya satılıyor.
- Takvimler 1946’yı gösterdiğinde J. D. Salinger The New Yorker dergisine Çavdar Tarlasında Çocuklar’ı tefrika etmeyi önermişti. Fakat bu önerisi derginin editörleri tarafından kabul görmedi. Çünkü editörler romanın baş kişisi Holden Caulfield’ı inandırıcı bulmamışlardı! (Gerçekten halt etmişler)
- Çavdar Tarlasında Çocuklar’ın ahlaki sebeplerle birçok kez sansüre takıldığı bilinen bir konu. Ancak 1978 yılında kitabın Washington, Issaquah’taki liselerde okutulması “komünizm hakkında” olduğu gerekçesiyle yasaklandı.
- Takvimler 1981’i gösterdiğinde ise Çavdar Tarlasında Çocuklar aynı anda Amerika Birleşik Devletleri’nin en çok sansürlenen kitabı ve okullarda en çok okutulan ikinci kitabıydı.
- Çavdar Tarlasında Çocuklar bugün de Amerika Birleşik Devletleri’nin en çok tartışılan kitaplarından biri olmayı sürdürüyor.
- John Lennon’u vurarak ölümüne sebep olan Mark David Chapman tutuklandığı sırada Çavdar Tarlasında Çocuklar’ı okuyordu. Chapman Lennon’u öldürürse Holden’ın ruhuna sahip olacağına inanıyordu. Hatta bir keresinde Lennon’u öldürme sebebinin insanları Çavdar Tarlasında Çocuklar’ı okumaya teşvik etmek olduğunu bile söyledi! Sonrasında da ismini resmi olarak Holden Caulfield olarak değiştirmeye çalıştı.
- Çavdar Tarlasında Çocuklar’ın bir diğer “ölümcül” hayranı da 1981 yılında Ronald Reagan’a suikast düzenlemeyi deneyen John Hinckley Jr.’dı. Polisler evinin oturma odasında Çavdar Tarlasında Çocuklar’ın bir kopyasını bulduğunda Hinckley takip etmekte olduğu oyuncu Jodie Foster’dan ilham alarak suikaste kalkıştığını söyledi.
Kitapta “kofti” sözcüğü 35 kez, “çılgın” sözcüğü 77 kez ve “ Allah’ın cezası” deyimi 245 kez kullanılırken “mutlu” sözcüğü sadece ve sadece iki kez kullanılmıştır. (Açıkçası bana nedense ”hödük” ve ”buna bittim” kelimeleri daha çok kullanılmış gibi geldi.)
- J.D Salinger İkinci Dünya Savaşı sırasında Amerikan Ordusu’nda hizmet vermiş ve Normandiya Çıkarması’na katılmıştır. Çıkarma başladığı sırada Salinger kitabın altı bölümünü eşyaları arasında taşımaktadır.
- Salinger Normandiya’dan Almanya’ya giderken yolda Ernest Hemingway ile tanışır. Hemingway, Salinger ile ilişkisini mektuplaşarak sürdürmek istemektedir. Holden Caulfield’ın dediklerinin aksine, Hemingway’ın Silahlara Veda’sında yazarlar arasında bir dargınlık bulunduğunu düşündüren hiçbir ifade yoktur.
- Salinger 2009 yılında, İsveçli bir yazarın 60 yaşındaki Holden Caulfield’ın bir bakımevinden kaçışını konu alan romanını bastırmasına mani oldu. Avukatları Salinger’ın telif hakları serbest kalmadıkça bu kitabın Amerika Birleşik Devletleri’nde yayınlanmasının mümkün olmayacağını söyledi. Kitap yine de İngiltere’de yayınlandı. Kitabın yazarı John David California mahlasını kullanıyordu.
- Çavdar Tarlasında Çocuklar hiçbir zaman başarıyla sinemaya uyarlanamadı. Aralarında Marlon Brando, Jack Nicholson ve Leonardo Di Caprio’nun da bulunduğu birçok aktör kitabı filme uyarlamayı denedilerse de başarılı olamadılar.
- Fakat eğer böylesi bir film başarılı olsaydı Holden Caulfield’ın 30’ların çocuk oyuncusu Freddie Bartholomew gibi görünmesi gerekirdi şüphesiz.
- Salinger’ın babası onu ticaret konusunda kendisini geliştirmesi için İkinci Dünya Savaşı’ndan önce Avusturya’ya gönderen başarılı bir et ve peynir tüccarıydı. Fakat henüz bir ay geçmeden Salinger hem et ticaretinden hem de Nazilerden kaçtı. Böylelikle bizler de çağımızın en iyi yazarlardan birini henüz tanımadan kaybetmekten kurtulduk.
- Çavdar Tarlasında Çocuklar “berbat etmek (screw up)” ifadesinin günlük konuşma dilinde popülerleşmesini sağlamıştı.
Bu bilgiler şu siteden alınmıştır.
Çavdar Tarlasında Çocuklar Filmi
Henüz bu yazıyı yazarken tesadüfen bir filmi olduğunu da öğrendiğim için yazıya eklemeden edemedim. Film Sinemalar.com’dan 6,0 ve IMDB den 6,6 puan almış. Çok düşük puanlar olmasına rağmen sanırım yine de sinemaya nasıl aktarmışlar diye merak ettiğim için izleyeceğim. Film aslında Salinger’in Çavdar Tarlasında Çocuklar adlı romanını yazma sürecini ve Salinger’i anlatıyor. Yani fragmandan anladığım kadarıyla öyle olduğunu düşünüyorum.
Ancak fragmanı aradığım sırada yine tesadüfen denk geldiğim ve bir kaç öğrencinin ”sadece proje” olarak çektiği şu videoya da denk geldim. Bu videoda ise Holden’i yani romanın kendisini anlatmışlar.
Son sözler:
Kitabı gerçekten de başta dediğim gibi ilk otuz sayfayı saymazsak çok beğendim. En azından o otuz sayfa sonra sürükleyici bir hal almaya başladığını söyleyebilirim. Sonrasında ise nasıl bittiğini bile anlamıyorsunuz. Daha önce okuyup alıntılar paylaştığım kitaplar için ne okudum kategorisine bakabilirsiniz. Ama uyarayım umduğunuz kadar kitap kurdu olmadığım için henüz çok fazla bir kitap okudum sayılmaz. Aslında okuyorum ama genellikle yarım bırakıyorum. Tıpkı sadece altmış sayfa okuyup bıraktığım Zerdüşt gibi..
Okura Sorular:
* Kitabı okumadıysanız yazıyı okuduktan sonra okuma isteği uyandı mı? * Değerlendirmeyi yeterli buldunuz mu? * Kitabı okuduysanız, okuması için arkadaşlarınıza önerir misiniz? |
Günaydın:)
Bu kitabı sevmeden, bitsin artık diyerek okudum. Bütünüyle çok sıkıcı buldum. Holden’ın 15-16 yaşında olduğuna inanmak zor geldi ama elbette yazıldığı yılları göz önünde bulundurmak lazım. 1950’lerde 15 yaş bugünün 25’i gibiydi sanırım.
Ben, ilk basımı okudum tedasüfen ve Gönülçelen adıyla yayınlanmış. Bence içerikle çok daha uygun bir isim olmuş.
Yazı, çok iyi olmuş. Oldukça ayrıntılı. Eline sağlık. Ne okusam diye düşünürsen bloga beklerim.
Şu an saat hayli geç oldu ama size de günaydın. 🙂
Ben de kitabı ilk başlarda neredeyse bırakıyordum. 1950’lerde 15 yaşında olmaktan ziyade aslında biraz da arada kültür farkı olduğu için, kahramanın başından geçen olaylar bize garip gelebiliyor. Ne bileyim diskolara gitmesi, garsonun küçük olduğu için alkol getirmemesi vb. olaylar. Kitabın Gönülçelen adıyla yayınlanmış baskısı da var. Bunu yazımdan nasıl atlamışım hayret. Ama hatırlatmanız iyi oldu yine de.
Okuyacak yeni kitap için aslında Dante’nin İlahi Komedya eserini ya da yarım bıraktım Zerdüşt kitabını baştan tekrar okumayı düşünüyordum. Ama yine de blogunuzu da ziyaret edeceğim. Aslında çoğu blogu ziyaret edip yazılarını okuyorum, yorum yapmadan giden hayırsız ziyaretçilerden olduğum için kimse tabi pek fark etmiyor.
Değerli yorumunuz için teşekkür ederim.
Her telden nitelikli yazıların olduğu bir siteyi okumaktan zevk alacağımdan eminim, yazılarınızı takip edeceğim, eskilere göz attım bile 🙂 sinema, mizah ve öykü-edebiyat üçlemesi bende ayrı bir yerdedir. klasikleri çocukluğumda yüz temel eser okurcasına okumuştum fakat çok kötülerdi, babam ucuzlarından toplamış gelmişti 🙂 içerisinde dil bilgisi, çeviri bir sürü hata vardı. büyüdüğümde tekrar okuyunca o derinliği, hikayeleri daha iyi anladım, anlayabildim 🙂
Değerli yorumunuz için çok teşekkür ederim. Sizin gibi okurlar olunca ben de daha bir hevesle yazıyorum yazılarımı. ”Beni de anlayan, yazdıklarıma önem veren insanlar var” diye düşünüp mutlu oluyorum.