1959’da ilk yalan makinesi icat edildi. Kimsenin aklına daha önce gelmeyen bu fikir, tarihte ilk kez Alman bir Mühendis tarafından projesi çizilerek, icat edilmeye başlandı. Projenin maliyeti hayli tutuyordu. Alman mühendisin ise maddi imkanları oldukça kısıtlıydı. Bunun üzerine dönemin idarecilerine, durumunu anlatan bir mektup yazarak projesi için maddi destek talebinde bulundu.
Pek umudu yoktu. Nitekim düşündüğü gibi de olmuş ve aylarca mektubuna bir yanıt alamamıştı. Ancak çat kapı gelen bir fizikçi ve psikanaliz uzmanı proje için görevlendirildiklerini söyleyip, kendisiyle çalışacaklarını söyleyince, Alman Mühendis bir hayli sevindi. Üstelik her türlü maddi imkan sağlayacaklarını belirten bir cevap mektubunu da beraberinde getirmişti adamlar.
İşte o gün tarih 12 Mart 1959’u gösteriyordu. Bu üç adam kolları sıvayıp projeyi gerçekleştirmek üzere, yer altında gizli bir barınakta çalışmaya başladılar. Çalışmaları oldukça eğlenceli ve yorucuydu. Bazen masada uyukluyorlar, bazen de yoğun bir çalışmanın ardından bira içerek, koltuklarda uyuya kalıyorlardı. Bir gün fizikçi merak edip şunu sordu:
***
Böyle bir makineyi icat etmek nereden aklınıza geldi?
Psikanalizci aynı soruyu merak ettiğini beyan eden bakışları, mühendise doğrultmuştu.
Mühendis, elini sakalına götürüp şöyle dedi:
– Herkes çok fazla yalan söylüyor. En çok da kadınlar. Ben bu makineyi icat edince bir daha kimse kimseye yalan söyleyemeyecek.
Psikanalizci kaşlarını kaldırdı ve imalı bir bakış attıktan sonra cevap verdi:
– Sizin gibi parlak bir beyinden daha yaratıcı bir çıkış noktası beklerdim. Oysa siz saplantılı bir aşık gibi konuşuyorsunuz. Hem söylesenize siz hiç yalan söylemediniz mi hayatınızda? Ya küçük yalanlar? Siz, daha doğrusu biz bu makineyi yaparak acaba insanlığa iyi bir miras mı bırakmış olacağız? Yoksa icadımız onlara kaos mu getirecek?
Fizikçi şöyle diyerek ekledi:
***
Öyle ya! Biz bu makineyi icat edince neler olabileceğini hiç düşünmedik. Ya beklenmedik sonuçlar doğursa? Ya Zolf’un da dediği gibi tam bir kaos ortamı oluşursa, o zaman ne yapacağız? Siz böyle bir yükü taşımak isteyebilirsiniz ama ben yapamam.
Durun… Ne yapıyorsunuz? Siz neler söylüyorsunuz. Tüm bu saçmalıkları bir kenara bırakalım lütfen. Buraya neden geldiğinizi unuttunuz mu? Bakanlık sizi bu proje için göndermedi mi?
Her ikisi de mühendisi dinliyor ve ağzından çıkacak olan cümlenin devamını merak ediyordu.
Bu proje sadece cezaevlerindeki mahkumlar için kullanılacak. Bunun size nasıl söylemediler anlamıyorum. Kuşkularınız olmasını ve endişe etmenizi anlıyorum. Ama biz iyi bir şey yapıyoruz baylar. Bu makine sadece yetkililerin elinde olacak. Ve sadece suçlu ve suçsuzu daha kolay ayırt etmek için kullanılacak.
Hem düşünsenize…
Böyle bir makinenin varlığından haberdar olan suç işlemeye meyilli kaç aptal, bilerek ve isteyerek suç işler ki? Siz işler miydiniz mesela? Sonunda kıvırabileceğiniz bir seçenek yok, bahaneler yok, yalan yok.
***
Mühendis haklıydı.
Çok geçmeden her ikisi de mühendisin bu konuşmasından sonra haklı olduğuna kanaat getirdi. Yine de üçünün de birbirlerine söylemedikleri bir gerçek vardı ki, makine aldatılabilir miydi?
Ustaca söylenmiş bir yalan, acaba makinenin tüm beynini altüst edebilir miydi? Bunu anlamak için tek yol vardı. O da makineyi gerçek bir insan üzerinde denemek.
Alman Mühendis ilk ve gönüllü olarak cihazı kafasına bağladı. Daha sonra arkadaşlarından kendisine farklı sorular sormasını istedi. Eğer yalan söylerse kırmızı, doğruyu söylerse de yeşil ışık yanacaktı. İlk olarak Fizikçi Noom, mühendisten ve psikanaliz uzmanı Zolf’tan müsaade isteyerek ilk soruyu kendisinin sormak istediğini açıkladı. Doğrusu gerçekten kibar ve nazik bir adamdı Noom. Nazik olmasının yanı sıra, tarihi bir ana şahitlik etmek üzere olduğunun da farkındaydı.
Sandalyesini çekti ve karşısında oturmakta olan Mühendis’in gözlerine baktı. O sıra Zolf’un gözleri hem arkadaşları, hem de yanmak üzere olan ışık göstergesi arasında hızlıca gidip geliyordu.
Ve beklenen an gelmişti. Fizikçi Noom sorusunu sordu:
Bu makineyi neden icat etmek istediniz?
***
Mühendis hem şaşkın, hem de beklemediği bu soru karşısında ne diyeceğini bilemedi. Bir ara göz ucuyla ışık göstergesine bakar oldu. Sonra şöyle dedi:
Ben insanlara iyilik etmek istediğim için. Ben suçluların… diye devam ederken kırmızı ışık yandı. Fizikçi Noom ve Zolf hafif bir tebessümle birbirlerine baktılar. Fizikçi Noom ışığı manuel olarak sönmesini beklemeden eliyle kapattı ve ikinci sorusunu sordu:
Söyleyin bakalım bir üçgenin iç açılarının toplamı kaçtır?
Mühendis hala ilk sorunun gerginliğini yaşıyordu. Yine de 180 diyerek soruyu cevapladı. Işık göstergesi üstünde üç çift parıldayan göz duruyor ve tebessüm ediyordu. Yeşil ışık yanıyordu.
Ardından Zolf oturdu ve ardından Fizikçi Noom. Makineyi defalarca test ettiler ve gerçekten çalıştığından emin olduktan sonra bakanlığa projeyi tamamladıklarını içeren detaylı bir mektup yazdılar.
Bir ay içinde makineyi teslim almaya gelen yetkililer ve mucitleri bulundukları yerden 18 saat uzaklıktaki, Peyyas cezaevine geldiler. Artık şov zamanıydı. Üstünden örtüsünü kaldırdıkları makineyi hapishanenin gizli bir bölgesinde kurmaya başladılar. Çünkü hapishane müdürünün aylar öncesinden haberi olduğu için, bu gizli bölgeyi de çok önceden yaptırmaya başlamıştı. Gerekli güç sağlanamadığı için, cezaevine ait dışarıdaki iki kamyonetin akülerini de sökerek makineye bağladılar. Bakanlar, diğer cezaevi müdürleri, herkes oradaydı. Ancak hesaba katmadıkları bir şey vardı? Makineyi kimde deneyeceklerdi.
***
Müdür o kalabalık arasında bir gardiyanın kulağına eğilip usulca suçu sabit görülmüş azılı bir suçlunun getirilmesi istedi. Çok geçmeden suçluyu eli kolu ve ayakları bağlı olarak zincirler içinde getirdiler. Yalnız adamın bayılmak üzere gibi bir hali vardı ki, bunu gören mucitlerin yüzünde bir endişe belirtisi oluşmuştu. Suçlu sandalyeye oturduğu sırada mühendis kendini öne atarak, efendim suçluya istediğiniz her şeyi sorun. Sorduğunuz her soru karşısında şu hemen yanda görmüş olduğunuz ışık göstergesi yanmaya başlayacak. Suçlu eğer yalan söylüyorsa kırmızı ya…
Geçiniz efendim! hepsini biliyoruz diye bir ses yükseldi aradan. Herkes sabırsızlık içinde biraz sonra olacakları merakla bekliyordu.
Suçlunun dosyası getirildi ve heyet arasında sesli olarak herkesle paylaşıldı.
Dilendiği anda para istediği bir adamı, para vermek istemeyip kendisine hakaret ettiği için kasten öldürmüş.
Oooo iyi iyi çok iyi… deyiverdi birileri.
Çok geçmeden makineyi suçluya bağladılar.
***
İlk soru: O adamdan ne kadar para istedin?
Suçlu cevap verdi: Ben para istemedim.
O sıra herkesin kafası solda, mahkumun omuz hizasında duvarda asılı duran ışık göstergesindeydi. Ancak mahkumun bu cevabından sonra yeşil ışık yandı.
Mühendis, fizikçi ve psikanalizce hafiften terlemeye başlamış ancak durumu idare etmek adına zorla da olsa tebessüm ediyorlardı.
İkinci soru soruldu: Adamı neden öldürdün?
Mahkum tekrar cevap verdi: Ben kimseyi öldürmedim. Ben masumum.
Herkesin görmeyi umduğu kırmızı ışık yine yanmıyordu. Mühendis yerinden fırlayarak göstergenin sağına soluna bakındı hızlıca. Sonra da alnından akan teri silerek, başını eğip hafifçe selam verdi ve tekrar yerine geçti.
Heyet kendi arasında ne olup bittiğini anlamaya çalışırken, mahkumu apar topar hücresine geri götürdüler.
Ertesi günü cezaevi müdürüne hiç beklemediği bir telefon geldi. Birileri telefonda o mahkumun suçlu olduğunu ve olayı daha fazla kurcalamaması gerektiğini söylüyordu. Bunun üzerine müdür, bizim üç mucidi odasına çağırarak makinenin bozulduğunu söyledi.
Böylece tarihte ilk kez yapılan yalan makinesi o cezaevinin gizli bölgesinde parçalanıp yakılarak imha edildi.
Beğenerek okudum bu hikayeyi, çok güzel yazılmış, yazarı tebrik ederim.
Beğenmenize sevindim. Elimden geldiğince hikayelerimi geliştirmeye çalışıyorum.