İçimde bir şeylerin kırıldığını paramparça olduğunu hissediyorum bazen.
Bugün ilk defa kendime ”neden yazıyorsun” diye sordum. Sahi insan neden yazar ki? Kiminle ne alıp veremediğin var diye sordum. Yazınca ne olacak ya da şimdiye kadar ne oldu diye sordum. Kimin için, ne yazıyorsun diye sordum. Bana en yakın olan insanların bile beni ne kadar anlayabildiğini düşündüm sonra. Belki de bu yüzden yazıyorum. Bugün anlamasalar da öldükten sonra aslında şunu demek istemiş ama biz anlamamış diyebilsinler diye yazıyorum.
Ya da sanırım bazen bir şeyleri bir parça da olsa yazarak değiştirebilmeyi ümit ederek yazıyorum. Gerçekleri kaldıramıyorum bazen, ikiyüzlülükleri, aldatmaları, yalanları, egoları.. Kendimi öykü yazarken buluyorum sonra. Hiç var olmamış insanlar var edip onlara roller biçiyorum. Kötülükte kalemimden doğuyor iyilikte. Kimse din tüccarlığı yapamaz. Kimse adaletsiz davranamaz ya da dokuz aylık bebeğe tecavüz edemez benim öykülerimde. Kimse bile bile ölüme gönderilemez vatan millet sakarya diye.
Sahanda omlet pişirme tarifi falan mı versem diye düşünüyorum bazen.
Malzemeler, sonra yapılışı ve ardından eşsiz bir sunum. En azından birilerine bir faydam dokunurdu değil mi?
Ama yok!
Omlet yemek isteyen önce yumurta kırmayı bilmeli. Yumurta kırmayı bilen de, omlet yapmayı deneye deneye öğrenirdi. Hayır hayır ben kusmak için yazıyorum. Hiç bir kusmuk iyi olmadığına göre burada yazdıklarımda kısmen iyi değil anlamına geliyor. En azından birileri için iyi ya da kötü olmasını umursamıyorum. Sadece canlı ve diri oluşumu duyuruyorum siz tanımadığım insanlara.
Babam da yazardı aslında, öyle bildiğiniz kitap yazarlarından değil tabi.
Bir şeyler karalamayı severdi sadece. O şiir yazardı, ben ise kendi satırlarımı. Belki de bu yanım ona çekmiştir kim bilir? Bir asker defteri vardı babamın. Küçücük gömlek cebine sığan türlerden. İnce ince el yazısı ile yazılmış şiirler ve defterin arka yüzlerine geçmiş mürekkep lekeleri. O defteri ilk bulduğumda 16-17 yaşlarındaydım. Sonra kaybettim o defteri. Aslında çok şeyi de kaybettim defter dışında.
Bir şiirinde şöyle diyordu;
Sen bana geliyordun özlediğinde,
Öyle bir yara açtın ki yüreğimde,
Seni unutmaya çalışıp denediğimde,
Ağlayıp düşündüm yapmadım.
Aşık oldum birden ben de anlayamadım.
Duygusal yanım da babama çekmiş olmalı ki, çevremdeki insanlar aşırı hassaslığım yüzünden bazen şikayet edebiliyor. Kim bilir belki birileri de benim mezar taşıma aşık diye yazdırır.
Bazen gerçekten de kimsecikler kalmıyor insanın yanında. Bir an kendinizi sigaram bitti mi diye endişeye kapılıp paketi yoklarken buluyorsunuz. Toprağa düşen tohum gibi büyüyoruz her birimiz. vakti geldiğinde çiçek açıp meyveler veriyoruz, vakti geldiğinde yaprak dökümünde sert rüzgarlara kaptırıyoruz dallarımızı. Sonra da çürük bir gövde ile kuruyup gidiyoruz.
Tek derdimiz kuruyup gitmeden bu dünyada bende varım diye bir kaç iz bırakmak. Tıpkı yeni dökülmüş betona tarih atmak gibi. 30/09/2016 04:17
Sanırım işte bunun için yazıyoruz. Yani gerçi ben yumurtayı kırıp sahan da omlet yapıyorum ama =). Bir şekil de yazıyoruz hepimiz. Siz de güzel yazıyorsunuz, öyküleriniz güzel. O zaman yazmaya devam edin. Babanızın şiiride çok güzelmiş.
Aynen öyle kusmaya devam.
ilk paragrafı okuduğumda kendimin yazğımı düşündüm, tarzımız aynı olduğundan değil; çünkü bire bir düşündüklerimi yazmışsın, ben buraya yazınca nefret ettiğim tüm şeyleri ortaya dökünce sanki bunu yapan kişiler yazımı okuyacak ve aa bir daha yapmayalım diiyecek gibi.bazen insanların yüzüne syleyemediğim şeyleri burada paylaşmakta rahatlatıyor; ama dediğin gini en çokta beni anlasınlar derdindeyim
Ben de ilk paragrafı yazarken birinin de benim gibi aynı şeyleri hissetmiş olabileceğini düşündüm. Yalnız değilsiniz.
Bu aralar hepimiz biraz böyleyiz..Yalnızız eninde sonunda..Katılıyorum, iz bırakmak için ; en azından çocuklarımız okur diye yazıyorum ben de.
Çocuklarımız..