Bu blogda yer alan kısa hikaye ve uzun hikayeler izinsiz olarak alınamaz ve başka bir yerde yayınlanamaz! Dram, bilim kurgu, gerilim, korku, hayatın içinden, çocuk hikayeleri, kısa hikayeler ve daha fazlası için hikaye kategorisini ziyaret edebilirsiniz.
Son zamanlarda kısa hikayeler yazmak geliyor içimden. Ben de kendimi kırmamak adına geri çevirmiyorum. Gerçek hayatta rastladığım insanları birer hikaye kahramanı olarak seçip onlara çeşitli roller veriyorum. Her birini özenle seçip rollerini de onlara yakışır bir şekilde veriyorum. Bunu bilinçli yapmanın da ötesinde gördüğüm bu insanlar ben de etki bırakıyor, bu yüzden hikayeyi yaratanlar aslında ben değil onlardır.
***
Aynanın karşısında bir yandan yüzümdeki makyajı temizlerken, bir yandan olan bitenleri düşünüyordum. Babamın ölümünün üzerinden tam 10 yıl geçti. Hangi ara bu kadar zaman geçti bilmiyorum. Bir çok şeyi daha dün gibi hatırlıyorum oysa. Annemin feryatlarını, kardeşlerimle birbirimize sarılıp ağladığımızı. Şimdi ise; annemi kaybetmek üzereyiz.
Daha önce geçirdiği kalp ameliyatından sonra doktorlar, annemin ikinci bir kalp ameliyatını kaldıramayacağını söylediklerinde tamamen yıkılmıştım. Bu ondan vazgeçmek demek olurdu. Ama bir yandan da yaşlılığını ve hayattan bezmişliğini düşününce, ölümün onun için kurtuluş olacağını düşünüyordum. Çünkü bu şekilde her gün acı çekiyordu. Vücut ağrıları ve çeşitli hastalıkları yüzünden kendisi de ölmek istiyordu.
Her gece yan odadan sesini duyuyordum. Özellikle gece yarıları başımı her yastığa koyduğumda resmen inliyordu. Ağrı kesiciler ise fayda etmiyordu. Üstelik bizi uyandırmamak için sessizce inliyordu, bunun farkındaydık hepimiz.
Geçenlerde annemin hiç gülmediğini fark etmiştim. Bir şeye gülmek istemişti, fakat ağzında olan yaralar yüzünden gülemiyordu.
Sonra bana şöyle dedi:
– Tanrı gülmemi istemiyor. Bana gülmeyi de yasak etti. Ben lanetli bir kadınım.
Gençliğinde de çok acılar çekmiş annem. Sürekli eskileri anlatıp dururdu zaten.
Annemin bu sözü üzerine diyecek bir şey bulamadım. Sanki gerçekten de Tanrı onu lanetlemiş gibiydi. Ya da o hep bunu söylediği için bizler de buna inanır olmuştuk. Hatta bu lanetin biraz da kendi üzerimize sıçradığını düşünürdük zaman zaman.
***
Ben evin en küçüğü olduğum için annem en çok beni severdi. Diğer ablalarım ise daha az ziyaretine gelir ve daha az ilgilenirlerdi. İçlerinde evlenmemiş olan sadece bendim. Erkek kardeşimiz olmadığı için hep bir erkek kardeşi hasretini de hepimiz hissederdik. Dört kız kardeş olduğumuz için belki de hep böyle bir eksikliği hissettik kendi içimizde. Aslında beş kardeştik fakat birini babamın ölümünden önce kaybetmiştik. Zaten babam da onun acısıyla hastalanmıştı. Ama şu anda tüm bunlar geçmişte kaldı. Düşünmemiz gereken tek şey annemizdi.
En büyük olan Sabiha ablamın kocası geçirdiği trafik kazası sonu hayatını kaybedince bizim yanımıza taşındı. Hem anneme de son günlerinde daha fazla destek olmak istiyordu. Üniversite için farklı bir ile gitmem gerekiyordu ama gitmekle gitmemek arasında öylece sıkışıp kalmıştım.
Fakat ortanca olan Sevgi ablamdan da kötü bir haber aldık.
Aslında uzun zamandır böyle bir olayın olacağının hepimiz farkındaydık. Şiddetli geçimsizlik yüzünden eşinden boşanma kararı almış ve o da valizini toplayarak bize taşınmıştı. Hayat sanki bizimle oyun oynuyor gibiydi ya da tüm bunlar sadece kötü bir tesadüf olmalıydı. İyi geçinen kardeşlerdik biz. Aramızda kıskançlık ya da başka türlü husumetler hiç bir zaman olmadı. Olmuşsa da çocukluk dönemlerimizde kalan tatlı anılardan ibaretti hepsi.
***
Tek umudumuz olan en küçük ablam Melek ise; bu üzücü olayların ardından son zamanlarda daha sık gelir olmuştu bize. Bu kadar şeyin arasında onu da düşünmeden edemiyordum. Çok gururlu ve asil bir kişiliğe sahiptir Melek ablam. Hatta ismi gibi melektir. Bizlerden borç para istemeye bile çekinirdi bazen. Ama onun da geçim sıkıntısı yaşadığını hepimiz biliyorduk. Yarı aç yarı tok bir hayatları vardı. Her zaman yüzü güler. Her zorluğa sıkıntıya göğüs gelen, gelebilen bir kadındı. Hiç bir zaman maddi durumunun kötü olduğunu muhtaç olduğunu belli etmezdi kimselere. Ama biz çok iyi bilirdik.
Annemin çektiği tüm bu acıların ve bizim kötü geçen günlerimizin nedeni neydi diye soruyordum bazen kendi kendime. Sonra annemin söylediği o sözler geldi aklıma.
– Tanrı gülmemi istemiyor. Bana gülmeyi yasak etti. Tanrı beni lanetledi, ben lanetli bir kadınım.
Neden?
Doğrusu bunu hiç düşünmemiştim. Hastalığından ve yaşlılığından şikayet ettiğini düşünüyordum ama bu bir cezalandırma olamaz. Herkes yaşlanıyor, herkes hastalanıyordu. Üstelik hasta ve yaşlı olan hiçbir insan, kolay kolay Tanrı beni lanetledi diye bir cümle de kurmazdı. Başka bir nedeni mi var acaba diye merak etmiştim.
***
Bir akşam, yemeğin ardından hepimiz oturup bir şeylerle meşgul oluyorduk. Etrafımda adeta parçalanmış hayatlar duruyordu. Sonra annemin yanına giderek konuşmaya çalıştım.
Tekrar ne diyeceğini merak ettiğim için ona sadece bugün nasılsın diye sordum. O da bana yine aynı şikayetlerini sıraladı. Daha sonra biraz yesen içsen kendini toplasan diye ısrar ettim.
Şöyle cevap verdi annem:
– Tanrı bir şey yeyip içmemi istemiyor. Ben lanetli bir kadınım.
Bunun üzerine kafamı kurcalayan asıl soruyu sorma imkanı da bulmuştum.
– Peki neden istemiyor, Sen Tanrı’ya ne yaptın?
Sabiha ablam gözlerini dikerek bana baktı o anda. Annem ise başını öne doğru eğerek sessiz kaldı. Belli ki burada sadece iki kişinin bildiği bir sır olduğunu düşünüyordum.
Daha sonra diğer ablalarım da yanımıza gelerek noluyor diye sordu?
Sabiha ablam kendini tutamayarak anlat da bilsinler. Hiç olmazsa bu sırla ölmemiş olursun diyerek kızgın bir ifadeyle dile getirdi sözlerini.
Herkes merak içinde annemin dudağından çıkacak sözleri bekliyordu. Ne oluyordu?
Derin bir iç çekişin ardından nihayet konuşmayı seçmişti.
– Ben babanızın aslında ikinci eşiyim. İlk evliliğini sevdiği biriyle erken yaşta yapmış babanız.
Buraya kadar her şey normal garip olan ne diye geçirdim içimden. Aslında çok şaşırmıştım fakat asıl söyleyeceklerinin bu olmadığından oldukça emin olduğum için konuşmasını bitirmesini sabırsızlıkla bekliyordum.
– Küçük bir de kızları olmuş. Babanızın ilk eşi ölünce benimle evlendi. İlk başlarda çocuk olduğu için kabul etmek istememiştim fakat sevmiştim babanızı.
Çocuğa ne olduğunu da söyle diye çıkıştı Sabiha ablam.
Annem de devam etti konuşmaya.
– Ben en başından beri istememiştim bu kızı. Bu yüzden de hiç sevmedim. Sevemedim.
Çoğu zaman dövdüm ve aç bıraktım. Sonra hastalandı.
***
Göz yaşlarını tutamayıp ağlamaya başlamıştı annem. Fakat o anda hepimizin boğazında bir şeyler düğümlenmiş ve küçük kızın nerede olduğunu merak ettiğimiz için annemin gözyaşlarını pek de umursamamıştık. Israrla hep bir ağızdan küçük kıza ne oldu diye sorduk.
Ağzından çıkan son kelime ise Öldü.. olmuştu annemin.
Gözyaşlarımı tutamamış ve üzerine titrediğim canım gibi sevdiğim annemin, küçük ve savunmasız bir kızın ölümünden sorumlu oluşunu kaldıramıyordum. Annemin haklı olduğu tek şey ise; gerçekten de lanetli bir kadın olmasıydı.
İşte bu senin ve hepimizin lanetiydi. Şimdi seni daha iyi anlıyorum yaşlı kadın. O gün evde resmen kıyamet koptu. Agresif tavırlarla odama geçerek bavulumu hazırlayıp gitmeye karar vermiştim. Bir kaç gün sonra yola çıkacaktım. Annemle hiç vedalaşmadım. Son bir kaç günümde de hiç konuşmadım.
Otobüs yolculuğunda her şeyi geride bırakmaya ve annemi hatırlamamaya çabaladım. Bir yandan da ağlayıp durdum.
Çok değil 2 ay sonra da annemin öldüğünü öğrendim.
Umarım o küçük kız seni affetmiştir anne.
Böylece bir kısa hikaye daha son bulur. Okuduğunuz için teşekkür ederim. Lütfen kısa da olsa yorum yapmayı ihmal etmeyin. Eğer siz de kısa hikaye yazıyorsanız, yayınlanması için bana gönderebilirsiniz.
Pişmanlık bazı hataları silmiyor olabilir mi? Etkileyici bir hikaye olmuş.