Zaman hangi ara bu kadar hızlı geçti de baba olmak için gün saymaya başladım böyle?
Sanki daha dün ayna karşısında ergenlik sivilcelerimi sıkışıyormuşum da, acısını duyuyormuşum gibi. Sanki daha dün karnemde olan kırıkları nasıl düzeltirim diye kara kara düşünüyor ve o 1’leri özenle 4 yapmaya çalışıyormuşum gibi. Sanki daha dün arkadaşım Orhan’la boş bir arazide gizlice ilk sigaramızı yakmış ve yanında getirdiği sarımsağı yiyerek bizimkilerden saklamaya çalışmışım gibi. Sanki daha dün sokaklarda top koşturup acıkınca evin yolunu tutmuş, akşam üzeri de Erdem’in bilyelerini yutmuşum gibi. Sanki daha dün eğilip ayakkabılarımı kurdele şeklinde bağlayacağım diye özenle çaba göstermişim gibi. Ve sanki daha dün, mavi önlüğümün sağ yanından aşağı kadar uzanan o iri düğmeleri ve üstüne taktığım bembeyaz yakayı iliklemişim gibi…
Hepiniz hangi ara geçip gidiverdiniz böyle sahi? Büyümek böyle bir şey mi gerçekten? Yenileri deneyimlerken, eskileri açıp ara sıra okumak, belki biraz tebessüm etmek ve özlemek, sonra derin bir iç çekişin ardından ”vay beee” demek mi?
Baba! kelimesi ta ki evlenip bir kayınpeder sahibi olana kadar hayatımda yoktu. Rahmetliyi küçük yaşta kaybedince bu kelimeyi de saklı kutular içinde bir rafa kaldırmıştım. Yıllar sonra birine ilk kez baba diye seslenmek bu nedenle çok tuhaf gelmişti bana. Kendi ağzımdan çıkan kelime, tuhaf bir şekilde yine kendi kulaklarıma yabancı geliyor ve anlamakta güçlük çekiyordum. Baba, babaaa, baaabaa diye defalarca farklı şekilde telaffuz edip kendimi dinledim. Şimdi ise bu kelimeyi duymak için hazırlanmak; bana gerçekten de garip, bir o kadar da kelimelerle tarifi zor duygular hissettiriyor.
Kendim daha bir çocukken, nasıl bir baba olurum, ideal bir baba nasıl olunur bilmiyorum. Ama nasıl olmaz onu biliyorum. İdeal baba erken ölmez mesela, ölmemeli! Kulağa biraz saçma gelebilir ama bir insan, özellikle de ebeveyn adayı ise; kendine iki kat daha fazla dikkat etmeli. Bir kavgaya bulaşmamalı mesela. Hoş, normalde de kavga iyi bir şey değildir zaten. Sağlığına daha fazla dikkat etmeli. Ne bileyim sigara içiyorsa bırakmalı, spor falan yapmalı. Araç kullanırken hız yapmamalı gibi aklınıza gelebilecek türden bir yığın önlem. İşte ben de en başta hayatta kalmak adına sağlığıma daha fazla dikkat eder oldum. Hasta olmamalıyım, üşütmemeliyim, düşmemeliyim gibi düşünceler. Üstelik hangi ara gelip zihnime yerleşti bu düşünceler onu bile bilmiyorum.
Geçen ay sabahın yedisinde bir dolmuşa bindim. Dolmuş boştu ve en ön şoför yanındaki koltuğa oturdum. Sonra babam geldi aklıma. Öyle pat diye, birdenbire, plansız ve de anlamsız. Aklıma nasıl ve neden o an geldi bilmiyorum. Zihnin bu tür sıçrayışlarını da hala anlamlandıramıyorum. Gözlerim doldu… Sanki kızgın bir demir sırtımın ortasına bastırılmış da çığlık atmamaya yemin etmişim gibi sustum. Sonra bir damla düşmek üzereydi ki kirpiklerimi sıkıca bastırıp, şu an yeri ve zamanı değil dedim. 34 yaşındayım ve hala babamı özlüyorum. Anladım ki 44 ya da 74 de olsam, bu özlem asla sona ermeyecek. Ben ömür boyu babasını özleyecek olan bir çocuk olarak kalacağım. O yüzden kendine iyi bakma konusundaki tutarlılığımın, yine kendi babamla yaşayamadığım günlerin içimde yarattığı derin bir boşluk sebebiyle ortaya çıktığını düşünüyorum. Ölümsüz olmak gibi bir derdim yok ama baba kelimesini yeterince fazla söyleyecek olmasını diliyorum. Benden çok çok fazla.
Diyeceğim şu ki: anne-baba olmak önce kendine iyi bakmaktan geçiyor. Çünkü geleceği, sizin varlığınız üstüne kurulmak üzere olan bir hayat söz konusu. Ve bir çocuk sahibi olmak bana göre bir insanın bu dünyada alabileceği en büyük sorumluluktur.
Heyecanlıyım, mutluyum, biraz korkuyor, biraz her şey nasıl olacak diye sabırsızlıkla bekliyorum.
Hayat hep bir ağızdan söylenen güzel bir şarkının nakaratı gibi. Ve sen evladım o şarkının notaları, eslerdeki en anlamlı sessizliğisin.
Merhaba çocuğum.
01.02.2023 / Adana – Seyhan
eğlenceli bi yazı öngörüsüyle okumaya başladım, yorumu postaladıktan sonra sigaraya çıkacağım Çıplak, ileride çocuğum olursa durumumu ona açıklarsın artık.
babaların öyle kötü huyları var maalesef, erkenden büyümeye bırakıyorlar insanı, kimi yokluğuyla yaparken kimi varlığıyla yapıyor bunu. bey amcaya allahtan rahmet, ailene de sabır ve sağlıklı uzun ömürler dilerim.
kendine iyi bak, gözünaydın, hayırlı olsun, umarım her şey gönlünüzce olur.
sevgiler 🌹
Eğlenceli bir yazı da yazabilirdim aslında. Hatta aynı şeyleri farklı kelimelerle de anlatabilirdim. Bugün öyle denk geldi deyip geçelim Tahsin 🙂
Güzel dileklerin için ayrıca çok teşekkür ederim.
Sevgili Çıplak, bu dünyada yaşanmadan anlaşılmayacak –ve muhtemelen tam olarak anlatılamayacak– iki dev yaşantıyı bir araya getiren bir yazı olmuş seninki. Kollarını kocaman açmışsın zamanda iki yana sanki: Bir elin hep özlenen önceki kuşakta biri yeni gelen ya da gelecek olanda…
Zor duygular… Ham ve yakıcı, sarsıcı, dönüştürücü… Ama duygularla insan değil miyiz?
Bence ebeveynliğin özü kaygının değil kalbinin sesine kulak vermek ve sadece fiziksel olarak değil ruhen de orada olabilmek.
Her şey harika olacak eminim. Kaybettiklerinden anladıklarının onlarla sayıla sayıla bitmeyecek bi’ ton tebessümlü anıya dönüşeceğini biliyorum.
Seni, miniciği ve onu hayata getiren yorgun ama mutlu anneyi tebrik ediyor, çoook uzaklardan sevgiyle kucaklıyor, hepinize en iyi dileklerimi yolluyorum.
Şimdiye kadar aldığım en tatlı, en sıcak, en içten yorum oldu. Çoooook uzaklardan sevgilerimi yolluyorum sana. 😊
Kızarır yanaklarım…. Hem biz senli benliye geçmemiş miydik? Geçtik sanki yahu?
🧿🌱
gerçekten çok haklısınız