Çok okunan blogların sırrı nedir, en çok okunan blog konuları neye göre yazmalı gibi sorularınız varsa, bu yazının sizler için faydalı olacağına inanıyorum.
Yazıyorum ama blogumu kimse okumuyor…
Sanırım 8 yıllık blog hayatımda en çok duyduğum şeylerden biri de bu.
Kişisel blog adı altında yazılarınızı paylaştığınızda, aslında kimse pek takmaz o yazılarınızı. Çünkü blog yazarlarının devamlı okurları, yine blog yazarları tarafından oluşan bir kitle olduğu için sadece en son yazmış olduğunuz yazılar yorum alıyor ve okunuyor. Fakat bizim asıl amacımız, yeni yazılar kadar eski yazılar için de devamlı bir okur kazanmak. Tamam belki her yazdığınızı sıkı takip eden bir kaç kişi vardır. Ama insanlar genellikle internet üzerinde işe yarar şeyler üzerine aramalar yapıyor.
Kaldıraç sistemiyle çok okunan blog konuları oluşturmak!
Durum böyle olunca da bloglar, google odaklı çalışmaya başlıyor. Yani bir düşünün, sizin günlük yazınızda bahsettiğiniz yeni kitaba başlamış olmanız, kimin neden umurunda olsun ki? İşte bu yüzden bloglar günlük yazılardan çok, faydalı ve bilgi verici içerikler üretmeye yöneliyor. Google’da yükselmek ve okunma oranını arttırmak için aslında etkili bir yöntemdir bu. Ben buna kaldıraç sistemi diyorum. Adını da beş dk önce uydurdum.
Peki niye kaldıraç diyorum?
Çünkü sizin yazmış olduğunuz günlük yazılarınız çok düşük hitler alırken, para biriktirmenin 10 altın kuralı gibi yazılarınız Google tarafından daha çok ziyaretçi getiriyor. Bu da diğer yazılarınızı daha değerli kıldığı gibi, blogunuzun okunma ve aranma oranını da arttırıyor. Böylelikle çok okunan blog konuları aramanıza da gerek kalmıyor.
Kişisel blogların kaldıraç sistemini kullanması
Şimdiye dek aslında ben bu duruma çok karşıydım. Yani adı üstünde kişisel olan bir blogda, kişisel yazılar yoksa adına neden kişisel diyoruz ki? Bu yüzden bir çok blog, bu kaldıraç sistemini kullanıyor. Hatta kişisel blog nedir sorusunu cevaplayan onlarca blog yazarının tanımına göre de bu yöntem kişisel bloglar için oldukça yanlış bir yöntem oluyor. Yazıyı şuradan okuyabilirsiniz : Kişisel Blog Nedir? – Blog Yazarları Cevapladı!
Dışarıdan baktığınızda aslında blogun temel içeriği ile hiç ilgisi olmayan, ancak belirli bir bilgi içeren yazılar bulunması kesinlikle bu nedenledir.
İnsan gözü kaç megapixeldir?
Mesela bu başlığı google üzerinde gördüğünüz anda, istemsizce tıklamak bir kaç dakika bile olsa ne varmış diye okumak istersiniz. Ancak ”yeni leptop aldım” başlıklı bir yazıya genellikle kimse tıklamak istemez.
Yani sonuç olarak çok okunan blogların sırrını (büyük oranda) buna bağlıyorum. Elbette yazarın kullandığı dil, anlatım, imla, sitenin hızı gibi farklı nedenler de var ama olaya büyük pencereden bakarsanız, bir çok blogun bu bahsetmiş olduğum kaldıraç sistemini kullandığını fark edersiniz.
Çok okunan blog konuları yazmak
Şimdi muhtemelen kendinize şunu soruyorsunuz: Acaba ben de böyle yazılar yazsam mı?
Size kısaca şöyle diyeyim: Deneyin ne kaybedersiniz ki?
Ancak farklı ve okunurluk oranı yüksek yazılar yazacağım diye de kasmayın. Yani ziyaretçiye istediğini veren bir yazı olsun yazdığınız. Üstelik bu tür yazılar yazmak için ille de trend konuları takip etmenize gerek yok. Mesela evinizdeki bilgisayarınızı yenilediniz diyelim. Aldığınız parçaları, toplam maliyetini, kullandıktan sonraki performansını, memnun kalıp kalmadığınızı, parça kıyaslamasını kısaca her şeyi detaylı bir şekilde anlatacağınız bir yazı yazabilirsiniz. Başlığı da muhtemelen ”Bilgisayarını yenilemek isteyenlere tavsiyeler” şeklinde bir başlık olur. Yani hem deneyiminizi ve bilginizi paylaşıyorsunuz, hem de hit getirecek güzel bir kaynak oluşturuyorsunuz.
Ben daha önce buna benzer (kaldıraç sistemi) uygulayarak yazılar yazdım. Hatta bir kaçını da örnek olması açısından sizlerle paylaşayım.
Takip Edebileceğiniz En Kaliteli Yerli Sinema Siteleri tabi bu yazıyı yazarken, tek düşüncem hit gelsin olmadığı için dişimle tırnağımla sağlam bir yazı yazmaya çalıştım. Bunun dışında elbette yazmış olduğunuz içeriğin SEO uyumlu olması da ayrıca büyük önem taşıyor. Ancak bir hususu daha göz önünde bulundurmamız gerekiyor.
İlgi çekici başlık!
Etkili başlık atmak bu işin belki de %90’dır. Yani yazdığınız konu hakkında belki de şimdiye kadar yazılmış en iyi blog yazısını yazarsınız ama, eğer o yazının kötü bir başlığı varsa emin olun emekleriniz boşa gidecektir. Çünkü yazıyı okutan başlıktır!
Etkili başlık için şöyle bir örnek vereyim mesela size : Have You Ever Tried to Sell a Diamond? (Hiç bir pırlanta satmayı denediniz mi?) Konu pırlantanın kısa bir tarihini ve güncel hayatımızda nasıl pazar edindiğine dair bilgiler içeriyor. Ama başlık gerçekten de mükemmel değil mi? Size anlatmak istediğim de tam olarak bu. Güzel içerik hazırlamak ve o içeriğe en uygun başlığı bulmak. Çünkü başlık bu işin pazarlama kısmı ve siz iyi bir pazarlama yapamazsanız elinizdeki o altın değerindeki yazı resmen elinizde patlar.
Yine farklı bir örnek vermek gerekirse misafir yazarlık için yazmış olduğum bir yazı bana inanılmaz bir hit sağlıyor. Çünkü bu bir yazı olmaktan çok, bir proje olduğu için kısa zamanda google aramalarında ilk sıralara kadar yerleşmeyi başardı. Yazıyı incelemek isterseniz linke tıklayarak okuyabilirsiniz. Misafir Yazarlık Yapabileceğiniz En Güncel Blog Siteleri
Misafir yazarlık yapan bloglar, misafir yazarlık yapabileceğiniz siteler, misafir yazarlık gibi kelimelerde google aramalarında ilk sayfada ve ilk üçte yer alıyor.
Her zaman yeni içerik üretmek şart mı?
Çok okunan blog yazıları yazacağım diye belki de yaptığımız en büyük yanlışlardan biridir bu. Google’da ne kadar çok index sayımız olursa o kadar iyi düşüncesini lütfen bir kenara atın. 100 tane indexiniz olmasındansa 10 tane sağlam içeriğiniz olsun inanın daha iyi. Bu yüzden uygulayacağımız yöntemlerden biri de, eski yazılarımızı güncellemek. Tıpkı benim şu anda yapmakta olduğum şeyden söz ediyorum. Çünkü bu yazıyı 22 ekim 2017 tarihinde yayınladım. Ancak bugün günlerden 27.07.2019. Yazımla ilgili yeni kaynaklar buldum ve yeni fikirler edindim. (Etkili başlık atmak ve yeni içerik üretmek konuları) Bu yüzden yazımı da yeniden düzenleme gereği duydum. Açıkçası eski yazıların düzenlenmesi işleminde şu adımları uyguluyorum :
- Yazı görselini kontrol etme, boyutu çok büyükse küçültme.
- Kalıcı bağlantı adresini kontrol etme, gerekliyse değiştirme ve yönlendirme.
- Yazı hakkında edindiğim yeni tecrübelerimi ekleme.
- Yazı içindeki bağlantıları kontrol etme, eğer son zamanlarda yazdığım ve bağlantılı konular varsa yazıya dahil etme. (Eski-yeni yazılar arasında köprü oluşturma)
Bunların etkisini bir anda değil zamanla görürsünüz. İnanın sadece bu yöntemle blogum için aylık 4-6 gb kullandığım trafiğin, 11 gb kadar arttığını gördüm. Üstelik google analiz üzerinden incelediğim veriler de bu kullanıcı artışını doğruluyordu. Google verilerine göre %300 kullanıcı artışını gördüm. Bu da günlük 400-600 tekil kullanıcıya tekabül ediyordu. Kişisel bir blog için bence bu oldukça iyi bir rakam.
Eğer güncellemek istediğiniz konu, gerçekten hit getirmiyor ve güncellemenin boşa vakit kaybı olacağını düşünüyorsanız, o yazıdan vazgeçeceksiniz! Yani sileceksiniz. Çünkü bu tür yazılar sadece ilerlemenize engel olan sizin fazla yüklerinizdir. Eğer bu konuda tereddütleriniz varsa wmaracı blogunda yayınlanan Sadece İçeriklerinizi Silerek Trafiğinizi %70 Arttırın! yazısını okuyabilirsiniz.
Bu konuda diyeceklerim bu kadar.
Görüşlerinizi belirtmek için yorum yapabilirsiniz.
Bu yazıda bir bakıma kaldıraç olmuş oluyor dimi? 🙂
İnanır mısın Bülent, yazıyı yazarken düşünmedim bile.
Kaldıraç (bu arada tabir oldukça iyi) sistemini bir ara denedim ve sadece bir ay boyunca sürdürebildim,çünkü Google için üretmek beni oldukça hem zorladı hem yıprattı.
Başkaları için yaşamak gibi bir şey,başkaları için üretmek kendimden ödün vermek gibi geldi,büyük bir rekabetin içine bilinçli olarak girmek bana anlamsız göründü ve sonuçta blog yazan bendim beni ifade etmesini tercih ederim..ben şahsen bu şekilde üretemiyorum.
Yazın bugünkü yazıma ilham oldu,hassasiyetlerimiz doğrultusunda blog yazmak ile ilgili düşüncelerimi yazmaya çalıştım,teşekkür ederim.
Bu dediğin şeyleri inan çok düşündüm ve zamanında derinden hissettim. Hatta bu sebeple blog yazarlarını ikiye ayırmıştım. 1 Kendi kafasına göre istediklerini yazanlar. 2 Başkalarının istediğini yazanlar. Kendi içimde çok ikilemde kaldım. Ama bir çok blogun bu yöntemle hareket ettiğini görünce çok okunmak için gerekli bir yöntem olduğunu da anladım.
Elbette bu tür yazılar yazılabilir Semi’nin de dediği gibi blog’a ters düşmeyecekse yazılabilir ama sürekli bu mantıkla yol almak bir yerde tıkanmak demektir.
Kim okunmayı istemez ki?
Benimde bu sekilde bir kac kaldirac yazim var ve okunma oranlarimi inan onlar cok yukseltiyor bu durumu farkettikten sonra devamli gundemi takip ederek o siralarda insanlarin dikkatini ceken basit konular hakkinda arada yaziyorum hakikaten ise yariyor sevgiler
Yani aslında şöyle de bir durum var. Bazıları bilinçli olarak kaldıraç yazıları yazıyor ve bu şekilde okunma oranını arttırıyor. Bazen bilinçsiz olarak sıradan bir yazı yazıyorsun ve o yazı binlerce kez okunuyor. Biraz da yazılan konu ile alakalı sanırım.
Haklısınız, bahsettiğiniz gibi yazan çok sayıda blog var. Yanlış değil tabii. Sadece zorunlu olarak yapıldığında iyi durmuyor. Ya da bana öyle geliyor:) Benim en çok okunan yazılarımdan biri mandala hakkında oldu. Hiç hesaplamadan (ki o dönem henüz patlamamıştı mandala boyama kitapları vs) zaten evde yaptığımız mandala hakkında yazdım. Pi günü en çok tıklananlardan biri yine. Onu da yazmam çok doğal gelişti.
Yani demem o ki aslında blogla ters düşmeyecekse Google aramalarına göre yazmak iyi bir şey. Ama sırf bu yüzden kasarak yazmak içten durmuyor.
Zorunlu olarak yapılınca o yazı zaten kabak gibi sırıtıyor. Ne bileyim böyle samimiyetsiz yapmacık bir yazı gibi duruyor.
Merhaba arkadaşım, yazın tam da bugünlerde kafamı kurcalayan sorulara yanıt verdi, teşekkürler… ama sanırım ben kendimi tatmin yolunda ilerleyeceğim kalıplara sığmadan sıkışmadan ve gücüm yettiğince…kendimce…zihnine sağlık ve kalbine huzur diliyorum…
Ya ne güzel merhaba arkadaşım dedin. Böyle içimi ısıttı bu merhaba. Yorumunu yayınladıktan sonra hemen cevap yazmadığım için kusura bakma. Çünkü bende genellikle şöyle bir durum oluyor:
Bir hafta falan mesela yorumlara cevap vermiyorum. Çünkü o anda kafamda başka şeyler oluyor ve teşekkür ederim deyip geçiştirmek istemiyorum cevap verirken..
Başka bir gün açıyorum ne kadar yorum varsa hepsini bir kaç saat içinde cevaplıyorum. Yazımda kafanı kurcalayan sorulara cevap bulabildiğine çok sevindim. Ama tabi insanlara böyle blog yazın diye de öneride bulunmuyorum. Sadece okunma oranlarını yükseltmek için böyle bir taktik kullandıklarını anlatmaya çalıştım o kadar. Sevgiyle kal arkadaşım.
Benim düşüncem de bu yönde. Önemli olan özgün, anlaşılır ve insanlarda merak uyandıracak içerikler üretebilmek…
Arada bir biraz daha ilgi çekebilecek yazilar eklemekte bir sakinca görmüyorum. Ama blogda kendi kendimin patronu oldugum için çok da takilmiyorum sevdigim ve yer vermek istedigim konular agirlikta oluyor. Google odakli yazilar her yerde görülmeye baslayinca okura fenalik geçirtme gibi bir yan etkisi de var 😄😄😄
😀 Sen de haklısın ne diyeyim.
Açıkcası bu durumu yine bize google amcamız belirtiyor. Google amcanın blog sayfasını takip ederseniz orada bu tarz durumlar için çok güzel ipuçları veriliyor ve o ipuçlarında her zaman vurgulanan nokta şu; “Google için değil, kullanıcılarınız için içerik üretin.” bu noktayı iyi kavradığımızda bu tarz durumları çok rahatlıkla aşabileceğimize inanıyorum.
Şimdi fark ettim de google amca deyince kulaga daha hoş geliyor cidden. Keşke orijinal adı öyle olsaydı 🙂
Dediğiniz çok doğru ama bir süre sonra blog amacından sapıyor. Bilgilendirme sitesi gibi bir şey haline dönüşüyor. Belki insanların ayağını alıştırmak için 🙂 araya bu tarz bir kaç yazı serpiştirmeli…:)
Artık biraz sıkılmaya başladığım, daha doğrusu yetişemediğim Kişisel Blog olayında, yazmaya başladığım ilk günden bu yana, nadiren kitap yorumlarına bakardım. Ama daha çok düşünsel yazılar beni çeker. Bunun dışında gelir elde etmekmiş, mutluluk formülleriymiş, bunları hep es geçerim. Kafama göre yazarım. Pesimist olduğum için, çoklukla bunun iyi olmadığı gibi tavsiyeler gelir. Ama takmam. Sonuna kadar da böyle giderim sanırım. Eline sağlık oğlum.
İnanın soylediklerinizde o kadar haklisiniz ki hit artirmak icin mecbur bunlara basvurmak gerekiyor 😒
Kaleminize sağlık.
Çağımız hızlı tüketim döngüsü üzerine kurulu ve bu durumdan maalesef biz blog yazarları da etkileniyoruz. 300-400 kelimelik bir yazı “140 karakter” ya da “24 saatlik hikâye” fotoğraflarına karşı ayakta kalamıyor. Dediğiniz şekilde arama motorları üzerinden gelen ziyaretçilerin çoğunun da ilgili içeriğe bakıp siteden ayrıldığını gözlemliyoruz. Blog yazarları kadar sadık blog okuyucularına da ihtiyacımız var. Kişisel blog yazarlarının en önemli dış motivasyonlarından biri de okurlar ve onların değerli yorumları. Umarım bir gün bu tabloyla karşılaşırız.
Son cümledeki tablo parçalanıyor artık. Blog yazarları da bu parçalanmışlığın içinde kendine bir yer edinmeye çalışıyor.
Bence kişisel bloglarda amaç Google’dan trafik almaktan ziyade Google’dan gelen trafiği düzenli okura dönüştürebilmek olmalı. Belki sizin tabirinizle kaldıraç sistemi bunun için de kullanılabilir. Ama kişisel blog yazarı için Google aramalarında alakasız bir yazıya giren 1000 kişi yerine kendi ile ilgili yazdığı yazıyı okuyan 100 kişi daha değerli olmalıdır.
Ben kişisel blogda “şu nasıl yapılır?” tarzında yazılar yerine “şunu nasıl yaptım?” tarzında kişisel deneyim ve görüş içeren yazıları okumayı tercih ediyorum. Zira takip ettiğim kişisel blogların hepsi bu tür içerikler paylaşıyor.
Kişisel blog olmakla olmamak arasında çok ince bir çizgi var. Ben bile bazen bu çizgiyi ne kadar koruyabildiğimi düşünüyorum.
Bence blog yazarlığında ne Google’dan trafik alabilmek, ne gelen trafiği düzenli okura dönüştürebilmek önemli.
Tek önemli ve başarı getirecek şey sizin yıllarca yaptığınız gibi (devamlılık)
Çünkü devamlılık olursa sadık okuyucu ve trafik almak kendiliğinden oluyor.
herzaman demişimdir çıplakyazar sitesi favori sitemdir. daimi bir takipçinizim. ilk defa yorum yaziyorum.
umarım siteniz en layığı olduğu yere gelir.
başırılar diliyorum size
Güzel düşünceleriniz için teşekkür ederim.
Çok mutlu oldum.