Bir şey oldu sanki! Garip bir şey.
Samimi olmak gerekirse bilmiyorum. Her şey hızlıca olup bitiyor sanki. Şöminede yanmakta olan ateşe atılan son odun gibi. Sonra yine üşüyeceğiz ve sonra yine karanlık.
Güzel kuşlar sokağında yürüdüm bugün. (Adını ben koydum bu sokağın.) Tek katlı müstakil bir ev etrafında bulunan uzunca birkaç çam ağacına yuva yapmış, asla göremediğim kuşlar. Üstelik yolumun üstü de değil, yolu bilerek uzattım. Sonra dayanamayıp yol ortasında durdum ve sesleri kaydetmek üzere telefonumu çıkardım. Burası güzel kuşlar sokağı, sokağın en başında her ne kadar çıkmaz sokak yazsa da ve o sokak aslında bir yerlere çıksa da.
Düşündüm de insansızlık açıkçası bazı zamanlar iyi geliyor. Ne kadar azlarsa o kadar iyiler ve ne kadar uzaklarsa o kadar güzel. Ben de güzel insanları seviyorum. Bazen özlüyorum, bazen özlediğimi söyleyemiyorum. Bazen rastgele rehberden eski bir dost numarası çevireyim diyorum, bazen de neyse deyip boş veriyorum. Aramıyorum diye de gönül koyuyorlar sonra. Halbuki onlar da aramıyor. Napıyorsun? Sesin soluğun çıkmıyor yoksun ortalarda diyorum. “Düştük bir dünya çilesine. İşti, güçtü, yalan olduk gidiyoruz” diyor. O böyle deyince ben şaşıp kalıyorum. Eskiden ne de neşeli biriydi halbuki. Tek kendi içinde de değil, yanında iki dakika duran bir yabancının bile yanağında güller açtırırdı. Şimdi ne değişti ki? Sanki en kederli kelimeler, en neşeli insanların içinde yeşeriyor gibi.
Şimdi de durup dururken hüzünlü palyaço tablosu canlanıverdi gözümde, gözleri yaşlı ve bol renkli olanından. Bir palyaço neden hüzünlüdür galiba şimdi daha iyi anlıyorum.

Bir böcek beliriveriyor ayaklarımın dibinde. Saat sabahın 6.25 ‘inde. Sonra bir tane daha ve bir tane daha… Her yer ters dönmüş böceklerle dolu. Anlaşılan belediye adam akıllı ilaçlama yapmış. Özellikle de şu mazgalların içine bolca sıkmışlardır sanıyorum. Yalnız bir tanesi hareket ediyor. Kafka mı desem değil. Hayır hayır bu farklı bir böcek. Ama yarısı ezildiğine göre muhtemelen biri ile sağlam bir harbe girmiş öylece sürünüyor. Düşündüm de yaşamı yaşamak konusunda bu ısrar niye ki, neden teslim olmuyor? Basit bir ilkel dürtü mü bu? Öldürsem iyilik mi etmiş olurum acaba, ya da öldürmesem mi diye düşünüyorum. Sonra da ne de cüretkar canlılarmışız meğer diye kendimi ayıplıyorum.
Ve diğer başka bir husus:
(Bu paragraf silindi ve yazar balkona çıkıp bir sigara yakıp geri döndü.)
Düşündüm de, pek de yazmaya değer bir paragraf değildi sanki. Düşündüm de, bir gün ortası ya da gece yarısı birinin zihnini bu kadar meşgul etmeye ne hakkım var?
Ama yine de bir şiir bırakasım geldi istemsizce.
bizler buraya meşgul olmaya geliyoruz zaten efendim 🙂 eğer yazıda ki son cümle biz okurlarına ise, bizi meşgul etmeye hakkın var 🙂 sen yaz, bizim sesimiz çıkmasa bile burada olduğumuzu, okuduğumuzu bil.
Okurun, hele bir de yazarsa sesi çıkmaması gibi bir lüksü olamaz. Çıkacak kardeşim. En çok sizin sesiniz çıkacak. İçinden ne geçiyorsa olduğu gibi yazakcaksın. Yeri geldiğinde “abi kusura bakma da ne boktan yazı hiçbir şey anlamadım” da diyebileceksin. Burası blog yazarları için dost meclisi. Dostun dosta da küslüğü olmaz. 🙂🖐️
teşekkür ederim <3 ^^