Google’da yükselmek ve birinci sırada yer almak, her blog ve site sahibinin formülünü aradığı şeydir. Bazıları gerçekten kaliteli ve özgün içerikler üreterek bu başarıyı elde eder ki doğru olanı da budur… Ancak bazıları işin daha kolayına, deyim yerindeyse üç kağıdına kaçarak bunu elde eder. Bu yazıyı bilhassa bu üçkağıtçıların neler yaptığını ifşa etmek amacıyla yazıyorum.
Yine bir akşam vakti çayımı alıp odama geçtikten ve sigaramı yaktıktan sonra, istemeye istemeye bu yazıyı yazmaya koyuldum. Niye istemeye istemeye dedim peki biliyor musunuz? Çünkü hiçççç yazasım yok. Ama yazmaya da ihtiyacım var gibisinden bir hisse kapıldım. Yani acıkınca yemek yiyesi gelir ya insanın, ben de yazmaya acıktım.
Neyse konumuza dönelim.
Google da yükselme savaşları Vol 2
Bugün sizlere google da yükselme savaşları yazısının ikincisinden bahsedeceğim.
Aranızda belki buna benzer şeyler deneyenler olmuştur ama, bir çoğunuzun denemediğine ya da düşünmediğine eminim.
Türkiye’de hayli fazla blog var. Durum böyle olunca, yazdıkları alanlar da oldukça geniş. Hatta bazıları öylesine genişletmiş ki bu yelpazeyi, adına ”genel blog” demişler. Ne ararsanız var yani.
Bir yazıda ”turşu nasıl basılır” diye başlık atarken, başka bir yazıda Kafka’nın dönüşümünden bahsedebiliyor. Bu blogları yadırgamıyorum aslında, sadece sevemiyorum o kadar.
Yine buna benzer blogların google da yükselmek için uyguladığı çok sıradışı bir yöntem var. O yöntem de, herkesin genel bir fikir sahibi olduğu bir konuda, farklı bir yaklaşım sunmak.
Size bir örnek vereyim mesela…
Neşet Ertaş; sazıyla, sözüyle, yanık sesiyle bu milletin gönlünde taht kurmuş eşsiz bir sanatçıdır. Ama harbiden öyledir. Adam gibi adam, karakterli bir insan. Yani o kadar çok sevilir ki, hiç türkü dinlememiş ya da türkü sevmeyen biri bile Neşet Ertaş’ın adı geçince şöyle bir durulur, geri çekilir.
Bu durumda Neşet Ertaş için şunu söyleyebiliriz değil mi?
Herkesin genel bir fikir sahibi olduğu (pozitif-negatif) konu.
Neşet Ertaş için olumsuz şey düşünen ya da söyleyen insan sayısı yok denecek kadar azdır. Bu yaşıma kadar ben hiç rastlamadım. Artık siz düşünün.
Şimdi google da yükselme savaşları veren bu bloglar şöyle bir yöntem deniyor :
Eleştiriye oldukça açık, etkileşim yaratacak, insanları dürtecek bir başlık atmak…
Başlığın adı şu : Neşet Ertaş’ın aslında çok sıradan bir sanatçı olması…
Değil aslında!
Çünkü bunu kendisi de gayet iyi biliyor.
Ancak böyle bir başlık atar ve kafasına göre uydurup bir şeyler yazarsa, bir çok kişi yorum yapmak ya da sırf merakından o yazıyı okumak için gelecek diye düşünüyor. Nitekim öyle de oluyor.
Düşünseniz google da böyle bir başlık gördüğünüzü…
Merak edip tıklamaz mısınız?
Ben olsam tıklardım gerçekten ne yalan söyleyeyim.
Hatta tıklamadan önce de muhtemelen içimden şöyle geçirirdim :
– Kimmiş lan bu yazıyı yazan dallama bir bakayım.. Kesin Aleyna Tilki falan dinliyordur..
Ama sonuçta tıklardım.
Yazıyı yazan kişi gelecek olan olumsuz yorumları çok fazla kafaya takmayacağından ve sadece gelecek olan trafikle ilgilendiğinden, amacına böylelikle ulaşmış oluyor.
Hatta belki google da Neşet Ertaş diye aratınca ilk sayfalarda bile yer almaya başlıyor.
İşte bu yöntem de, baaazılarının kullanmış olduğu farklı bir yöntem.
Bunları size kimse anlatmaz 🙂
Hadi yine iyisiniz.
Click bait denilen saçmalığın ta kendisi bahsettiğin konu. Düpedüz kandırmak, yalancılık, kazandığını zannedip kaybetmektir. Böyleleriyle hiç karşılaşmadım ama bu düşüncede olanlara da güzel malzeme çıktı desene yazından.