Anlatacaklarımı gerçekten dinleyecekseniz, herhalde önce nerede doğduğumu, rezil çocukluğumun nasıl geçtiğini, ben doğmadan önce annemle babamın nasıl tanıştıklarını, tüm o aşk zırvalıklarını filan da bilmek isterseniz, ama ben pek anlatmak istemiyorum. Her şeyden önce ben bu zımbırtılardan sıkılıyorum.
Aslında geçmişim hakkında hiç bir şey bilmiyorum. Bu yüzden de bu konulardan bahsetmek, beni çoğu zaman rahatsız ediyor. Tek bildiğim varsa o da Henry Wilson kasabasına nasıl geldiğimdir.
Doktor Wesly belirli bir yaşa kadar öz babam olduğunu düşündüğüm, fakat aslında sadece hayatımı kurtaran bir yabancı..
– Sahi mi? Ben yıllardır öz babanız sanıyordum oysa.
– Hayır efendim. Kendileri öz babam değiller. Ancak şunu bilmenizi isterim ki; aramızda kan bağı olmasa da, en tatlı baba oğul ilişkisini kıskandıracak türden manevi bir bağ vardır. Bu yüzden kendisini öz babam gibi severek büyüdüm.
Öz babam olarak gördüğüm Dr. Wesly, beni ilk bulduğunda soğuktan donarak ölen bir at, bir kadın ve 12-13 yaşlarında iki kızın bulunduğu bir arabada ölmek üzere olduğumu söylemişti. Yığınla şeyin ve kanlı bir hayvan derisinin arasına sarılmış olarak bulduğunu söylediğinde ise çok şaşırmıştım.
Gerçekten ne olup bittiğine dair hiçbir fikrim olmasa da Dr. Wesly’in öngörülerinin gerçeğe ışık tuttuğuna inanıyordum. Ya da inanacak başka bir gerçeğim olmadığından, bu gerçekle yaşamak istiyordum. Bu yüzden bana anlattığı her şeyi ben de olduğu gibi sizlere anlatacağım.
Dr. Wesly beni ilk bulduğunda arabada olduğumdan habersiz bir şekilde ve neredeyse kafama bir kurşun sıkmak için tüfeğini doğrultmak üzereymiş.
– Hayırdır evlat hastalara sen mi bakıyorsun artık?
– Hayır efendim sadece biraz muhabbet ediyorduk o kadar. Hastanız bay Pyotr’e beni nasıl bulduğunuzu anlatıyordum.
– Bay Pyotr! İsterseniz burada sözü Dr. Wesly’e bırakayım. Kendisi hem olayı bizzat yaşayan olarak size daha iyi anlatacaktır.
Eveeet evlat..
O günü dün gibi hatırlıyorum.
Oldukça karlı ve çetin bir soğuktu ve inan bana o soğukta işeyen bir adamın idrarı bile saniyeler içinde buz olurdu.
O gün tesadüf ki biz de Henry Wilson kasabasından sevgili meslektaşım ve can dostum Frank’ın boşanma davası için Paris’e doğru yola çıkmıştık.
Sizin arabanıza ilk rastladığımız da ise o korkunç manzarayla karşılaştık. Sevgili anneciğin iki kız kardeşini kollarına arasına alarak korumaya çalışmış olmalı ki, o durumda kıvrılarak üçü de soğuktan ölmüştü.
Arabada yalnızca bir at olması ilk başta bizi biraz düşündürmüştü çünkü çift demirli bir arabaydı.. Yaklaşık iki km gerinizde de bir atın başından vurularak öldürüldüğünü gördük.
Sanırım baban burada devreye gidiyor. Ya da baban değil de sadece arabacıdır kim bilir?
– Kesin babasıdır diye ekledi bay Pyotr.
Atın bacağında oldukça ciddi bir kırık olduğunu fark ettiğimizde ise, sizi yavaşlatmaması için arabacının öldürerek, yola tek atla devam etme kararı aldığını düşünmüştük ki..
Öldürdüğü atın derisini yüzerek, sırf seni soğuktan korumak için üzerine sarmayı, bir arabacının akıl edemeyeceğini ya da bu zahmete hiç girmeyeceğini düşündüğümüzden dolayı bunu yapan kişinin baban olduğuna karar verdik.
Ama babanın cesedini araba etrafında bulamamıştık. Tek atla yola devam edemeyeceğini anladığından yardım getirmek üzere kendi başına yola çıktığını tahmin ediyoruz. Dostum Frank’te benim gibi düşünüyor üstelik.
Araba içinde seni ilk gördüğümüz an ise gerçek bir kurtuluş hikayesidir.
Açıkçası evlat; üzerine sarılmış olan kanlı ve iğrenç kokulu hayvan derisi altında, küçük bir bebek olacağı hiç aklıma gelmemişti. Yani sen olacağın.
Ufak bir kıpırdama ile daha da telaşa kapılarak, altında olanın sen değil de, cesetleri kemiren bir kaç dağ faresi olduğunu düşünmüştüm.
Tüfeğimi de bu yüzden doğrultmuştum zaten. Ama bir an durup bir fareye görmeden ateş edecek kadar da yüreksiz olmamalıyım diye geçirdim içimden.
İtiraf etmeliyim ki yine de bir korku vardı içimde. Tüfeğimin namlusu ile hafifçe dokundum ve sonra minicik elini gördüm. Kan lekeleri bütün vücudunu sarmış, üzerindeki hayvanın derisi bir şekilde seni o soğutan korumuş olmalı ki hâlâ nefes alıyordun. Oldukça ateşin olduğunu fark ettiğimizde ise Henry Wilson’a geri dönme kararı aldık.
İşte benim hayat hikayem de böyle başlıyor.
Doktor Wesly 40 yaşlarında bir adam olmasına rağmen bekar yaşıyordu. Hayatı tek başına yaşamak istemişti belkide ya da yalnızlığa fazlaca alıştığından evlenme fikrini pek düşünmemişti. İlk zamanlarda bana bakması için hizmetçisi Agnieszka’dan ricada bulunmuş. Fakat fazla para istemesi yüzünden işten çıkarmak zorunda kalarak, yeni bir hizmetçi aramaya başlamış. Daha sonra Nicola adında bir hizmetçi bulmuş.
Bayan Nicola subay olan eşini savaşta kaybedince bir çocuğu ile ortada kalmış. Açlık ve hastalık yüzünden çocuğunu da kaybedince onu hayata bağlayan pek kimse kalmamış. Aslında onunla aynı kaderi paylaşıyorduk. O da benim gibi yabancısı bu kasabanın. Yeni bir hayata başlamak ümidi ile gelmiş Henry Wilson’a. Belki de bizi birbirimize bağlayan gizli bir bağ vardır.
Bayan Nicola tüm bu olanları Dr. Wesly’e anlatınca o da işe almak için pek düşünmemiş. İlk zamanlar bir hizmetçi olarak işe başlamış olsa da artık aileden biri. Annem olsaydı belki de bayan Nicola’yı sevdiğim kadar sevmezdim. Belki de kendi çocuğunu kaybetmiş olması yüzünden beni kendi çocuğu gibi büyütmüştü. Bu arada Dr. Wesley’in yakın arkadaşı Frank’in boşanma davası cüzi bir tazminat ödemesiyle sonuçlanmıştı. Neyse ki Frank pek fazla tazminat ödemek zorunda kalmadan öldü. Frank’in ölümü ilk zamanlar Dr. Wesley i oldukça etkilemiş olsa da zaman gerçekten de herşeyi unutturuyor.
Henry Wilson kasabasında sokağa ilk çıktığım günü hatırlıyorum ve neredeyse bir at tarafından eziliyordum. Ama burası evimdi ve ben buraya ait olduğumu hissetmiştim. Kalabalık caddeleri, başımı okşayan tanımadığım insanlar, çamurlu sokaklarındaki kirli köpekleri ve köşedeki şekerci dükkanı ile bambaşka bir yerdi. Her gün bir sokak daha ileri gidiyor görmediğim caddeleri ve dükkanları keşfediyordum.
Ara sıra bir kaç arkadaşım ile kasabanın güneyindeki ormana gidiyor vakit geçiriyorduk. Orman öylesine büyüleyici ve güzeldi ki bizi adeta içine çekiyordu. Biz de bu eşsiz güzelliğin karşısında gitmemek için karşı koyamıyorduk. Arkadaşlarım Sergey ve Andrey ile ne zaman eve dönmek için ormandan ayrılsak kasabanın girişindeki tabelaya kadar yarışırdık. Biraz da sürtüşmeli bir yarış olurdu bu. Çünkü en arkada olanımız öndekini engellemek için cevizleri kafasına atardı. Bu yüzden de hepimiz sonda olmak istediğimiz bir yarış yapardık.
Kimsenin kimseye dargın olmadığı bir yerdi Henry Wilson. Sadece 116 nüfusu olduğundan herkes birbirini tanır ve birbirine ihtiyacı olduğunu bilirdi. Bu yüzden de kasabaya ne zaman bir yabancı gelse bunu alnından okurduk. Dr. Wesly sayesinde popüler bir çocuk olduğumu da söylemeliyim. Çünkü kasabadaki tüm hastaları o tedavi ediyordu. Beni de Dr. Wesley’in öz oğlu olarak görüyorlardı.
Bugün hayli yoruldum. Eve geldiğimde ise Dr.Wesley işlerini bitirmiş kütüphanesinden bir kaç kitabı kurcalıyor bir şeyler araştırıyordu. Birden Bayan Nicola’a seslendi.
– Bu saate kadar sokaklarda gezmemelisin. Sen yaşlarda bir çocuk için tehlikeli sokaklar.
+ Ama Bayan Nicola burası Heny Wilson ve herkes birini tanıyor neden tehlikeli olsun ki.
blog keşif etkinliğinden geliyorum seni takipteyim canım bana da beklerim 🙂 sevgiler
hımm üye olmayanlar yorum yapamaz, diyodun, kaldırmışsın iyi olmuş sanırım, ben mesela hiçbir bloga üye olmadan okuyom yaa, tişkirler. yazılarını okudum biçok yazını, deneme ve öykünü, yazma konusunda iyisin, kutlarım seni. sevindim seni okuduğuma. umarım hep burda bizimle olursun kii 🙂
Sizin gibi bir yazardan böyle bir övgü aldığım için çok mutlu oldum. Ben teşekkür ederim.
Vay vay vay.. Bir hazine keşfetmenin benzersiz hazzı içindeyim şu an. Kahve ve kek eşliğinde 🙂
Mübalağa ediyorsunuz efendim. Hoşgeldiniz çayınız ve kekinizle.
Bu yazı, diğerlerini de okumam gerektiği mesajını verdi. Sanırım ben de bi kahve yapıp , sonra devam etsem iyi olacak 🙂
Kendi çapımda kısa öyküler efendim. Beğenmenize sevindim.
Rus klasiğinden bir bölüm gibi olmuş.. Tebrikler 🙂
Teşekkür ederim Göğe Bakalım. Papatyaları ben de severim bu arada.
Devamı gelirse çok enteresan bir hikayenin girişi için güzel satırlar. Elinize sağlık.
Teşekkür ederim Yasemin Avun. Devamı gelir mi bilmiyorum. Çünkü henüz düşünmedim. Bu yüzden de yazımı belki devam edecek diye bitirdim.
Kaleminize sağlık çok güzel bir öykü 🙂
Bence siz bu girişi çok daha iyi bir şekilde kullanmışsınız.
Kesinlikle diğer öykülerinize de bakacağım. 🙂
Teşekkür ederim Esra Ünal beğenmenize sevindim.