Çoğumuzun farkında olarak ya da olmayarak yaşadığı illet bir durumdur bu yarım bırakma hastalığı, bırakmak istemezsin ama aslında başlamadan bırakmışsındır zaten. Özellikle başladığı işi bitirememe hastalığı, bir işin sonunu getirememe durumu insanın kafasını habire kurcalıyor. Adına zeigarnik etkisi deniyormuş onu da yeni öğrenmiş oldum.
Zeigarnik etkisi, ilk kez Rus psikolog Bluma Zeigarnik tarafından keşfedilmiştir ve yarım kalmış, tamamlanmamış şeylerin daha kolay hatırlanabildiğini ortaya koyan bir kavramdır. Ve bu etki bize, yarım kalmış aşklarımızı unutamayışımızı, yarıda bıraktığımız şeylerde sürekli aklımızın kalışını çok net açıklar aslında.
falan filan…
İşte ben de bu illet hastalıktan muzdarip olan biri olarak ”hayatta hep yarım bıraktığım şeyler için” bir şeyler karalamak istedim. Hazırsanız başınızın etini yemek üzere başlıyorum.
***
Adına kararsızlık mı dersiniz yoksa başka bir şey mi bilmiyorum. Fakat sürekli bir şeyleri yarım bıraktığım için içimde sürekli bir boşluk hissettiğim oluyor. Hem öyle üç beş şey de değil bunlar. O kadar fazla ki ve içimde öylesine dolup taştı ki, yazayım dedim. Yazmasam çıldıracaktım!
Küçük bir çocukken okuduğumuz okulun arka tarafında toprak bir saha bulunurdu. Takım beni almadan maça bile gitmezdi. Defansın bel kemiğiyim o zamanlar. Okul sonrası işe gittiğimden maçlara pek gidemez oldum. Hani her şeyin bir yaşı vardır derler ya, aslında ne de doğru bir sözmüş diyorum. Çünkü top oynayacak yeterli boş vakti bulduğumda oynayacak hevesim kalmamıştı. Yarım kaldı..
***
Bir ara bağlama çalmaya heves etmiştim ama öyle böyle değil.
Gece rüyalarıma falan giriyor. Hani başka bir enstrüman olsa yine beni teselli ederdi ama ne bağlama alabildim ne de başka bir enstrüman. Acaba ben mi yeterince istemedim de bir bağlamaya sahip olamadım diye düşünüyorum, yani suçu birazda kendimde arıyorum. Şu an sahip olsam sanırım kışın yakmak için odun niyetine kullanırdım. O kadar gözümde yok çünkü.
***
Boş olduğum zamanlarda çok spor yapardım ben.
Tabi bu dönemlerde bir lise öğrencisiydim. Baklava olmasa da şekerpare gibi karın kasları bile yapmıştım. Yahu bari bir spor salonuna falan yazılayım dedim. O yüzden belediyenin ücretsiz spor salonlarından birine yazıldım. Yakın bir arkadaşım ile boks kursuna yazıldık. Hani erkeğiz ya, öyle hafif sporlar bizi kesmez ya, sanki sokakta üç beş adam döveceğiz ya, sırf öyle salakça bi istekle boksa yazıldım işte. Boks antrenörü kursun beleş olduğundan mıdır nedir öğrencilere çok kötü (sert) davranıyordu. Tamam anladık iyi hocasın da, biz de Rocky değiliz anasını satayım. İlk gün bayağı bir yordu bizi. Deyim yerindeyse ağzımıza sıçtı. Üçüncü günü ringe çıkardı. Ama benden önce arkadaşım çıktı. Karşısına da biraz daha tecrübeli başka bir çocuk koydu. Pat, küt derken arkadaşımın burnuna aldığı bir darbeyle burnu kanadı. O an kırıldı mı anlamadım ama bayağı kan geldi. Çocuk hocam burnum kanıyor demeye kalmadı. Hoca çıkıştı hemen. Devam et lan karı gibi mız mız yapma diye. Ben bunu görünce tırstım tabi. Ulan bu herif manyağın teki dedim içimden. Ertesi günde kursa falan gitmedim. Arkadaşım bir kaç yıl sonra madalya falan aldı. O bırakmadı devam etmişti çünkü. Ben de tebrik ettim. Bu da böylece yarım bıraktığım şeylerden biri olmuştu.
***
Bazen Dostoyevski‘nin şu sözleri geliyor aklıma.
”Ne yaparsan yap, daima pişman öleceksin. Belki yaptıklarından, belki de yapmadıklarından.” Sahiden de acaba ben mi fazla kuruntu yapıyorum diye düşünüyorum. Madem en sonunda kaçınılmaz olarak bir pişmanlık olacak. Niye kafaya takayım ki desem de, takmadan da edemiyorum.
***
Küçüklüğümden beri sanata düşkün bir yanım vardı benim.
Babadan mı geçti artık bilmem ama rahmetli de kendi şiirlerini falan yazardı. Ben ise resim yapardım. Öyle beğenilirdi ki, sınıftaki çocuklar sürekli bir şeyler çizmem için yanıma gelip özel isteklerde bulunurdu. Hatta bir gün resim defterimdeki bazı resimlerin çalındığı bile olmuştu. Neyse yaşım ilerledikten sonra biraz daha geliştireyim bu yeteneğimi diye İnternet üzerinden portre çizim tekniklerini araştırmaya başladım. Bu böyle olmayacak deyip en sonunda bir resim kursuna yazıldım. Resim kursu ücretliydi ve iki aylık önden ödemiştim. Ancak iki hafta gittikten sonra kursa gitmeyi istemedim. Bu kez hocaya çamur atmayacağım. Sorun tamamen benden kaynaklıydı. Ne bileyim hem hevesimi yitirmiş hem de başarısız olacağıma inanmıştım sanırım. İyi kötü bir şeyler çizmeyi öğrenmiştim ama bu da yarım bıraktığım şeylerden biri olmuştu.
***
Blog yazarlığına 2009 yılında başladım ben.
İlk blogumu adım-soyadım şeklinde blogger üzerinden açmıştım. Bir şeyler yazıyordum ama sanki dünya yazdıklarımı umursamıyor ve ben yazdıklarım arasında kayboluyor gibiydim. Belki de yeterince teknik bilgiye sahip değildim. Bu yüzden bir kaç yıl ara verdim ve ardından blog adımı değiştirerek 1deliningünlükleri adı ile yazmaya başladım. Üç yıl boyunca sürekli yazdım. Sanki bir şeylere anlam arıyor gibiydim. Blog yazarlığında bir konuma geldim. İyi kötü bir çok dost edindim ama hala bir şeylerin eksikliğini hissediyordum. Bu yüzden o blogumu da kapattım. Bugün niye kapattın diye sorsanız nedenini hala ben de bilmiyorum. İnsan bazı duyguları gerçekten derinden ve yalnız yaşıyor. Sanırım bu yalnızlığı paylaşmak isteyip paylaşamadığından böyle hissediyor. Ben de buna benzer şeyler hissetmiştim sanırım. Bu da yarım bıraktığım şeylerden biri oldu. Şimdi çıplak yazar adıyla yazıyorum ama öylesine tuhaf bir ruh hali içinde oluyorum ki bazen ani bir karar ile bu blogu bile kapatabilirim gibime geliyor.
***
Sonra blogduzenim adında bir blog açtım. Ne bileyim blogger sisteminde kendimi yeterince geliştirdiğimden bildiklerimi insanlarla paylaşmak istedim. Hevesim kalmadı onu da paçavra gibi bir kenara attım.
Yani anlayacağınız hayatım boyunca bir şeyleri hep yarım bıraktım ben. Gelecekte belki bunlara yenilerini de eklemiş olacağım. Dönüp geriye bakınca bazı pişmanlıklarım oluyor ama üzülmenin de yersiz olduğunu anlıyorum.
Hiç deneyimlememiş olmak, biraz ilgilenip yarım bırakmaktan kötüdür bence. İnsan yaşamı boyunca birçok farklı şeye maruz kalıyor. Bulunduğu ortam, arkadaş çevresi. Bunlarda ilgi alanlarını belirliyor. Belki de adı maymun iştahlılıktır. Ben de birçok şeyle uğraşıp yarım bırakanlardanım. O nedenle satırlarını okurken kendimi gördüm desem yeridir.
Biraz önce hiç tanımadığım bir insanın bloğunu da okurken gördüğüm duygudan bahsedeyim. Neredeyse çoğu özelliğimiz aynıydı. Şimdi sizinkini okudum. Yine benzer olan çok şey var. Sevdiğim yazarlar bile tutuyor. Yazmasam çıldıracaktım demişsiniz. Acaba yazmak bizi hayatta mı tutuyor? Sanırım aynı dertten muzdarip olan birçok kişi yazı yazıyor 🙂
Bize de bekleriz.
İnsan neden yazar diye bir ara oturup ciddi anlamda kafa yormuştum. Sonra da şu yazıyı yazdım.
İnsan neden yazar ki?
Çok kararsız bir yapınız var burcunuzu merak ettim doğrusu 🙂
TERAZİ OLABİLME İHTİMALİNİZ ÇOK YÜKSEK GİBİ…
Başak
Nedir bu başakların çektiği arkadaş
“Tamam anladık iyi hocasın da, biz de rocky değiliz anasını satayım.” ya Ayhan, moral pek iyi değil bugünlerde ama güldürdün, sağ ol. Okurken insan” benim yarım bıraktığım neler olmuştu?” diye düşünüyor ister istemez.
1deliningünlükleri sen miydin, hep gözüme çarpardı 🙂 Ben bir şeye alışırsam bırakamıyorum, o da kötü. Bağımlılık daha fena sanki. Benim kızım güzel sanatlar mezunu, portre çizimini çok beğendi. Hoşça kal oğlum.
Olsun sen hep gül ablacığım. Bu hayatta üzülecek o kadar çok şey yaşıyoruz ki, hepsini kafaya taksak iyice deliricez. Kızınıza sevgiler selamlar. Umarım daha iyidir.
Bak yine gözlerim doldu oğlum. Ama sevinçten. Kızım daha iyice, iyi düşünüyor ve çok teşekkür ediyor sana , o da, ben de sevgi ve selamlarımızı yolluyoruz :))
Blog yazarlığının en güzel yanı bence güzel insanlarla tanışmak. Seni tanıdığım için çok mutluyum Ece abla.
Sevindim, ben de mutlu oldum oğlum 🙂
Aynı şeyleri yapmısız ve yarım bırakmısız suan hala icimde Yetenklerimi geliştiremediğim bişeyler yapamamın uktesi ve kararsızlık var ama hala hangi yoldan gideceğimi bilmiyorum .. bana ulasıp 2 sohbet edebilrsek memnun olurum sayın admin:)
Canın sıkılırsa yaz dostum. Yoğun çalışıyorum ama fırsatını bulursam cevap yazarım mutlaka.
Neden her şeyi yarım bıraktığımı araştırırken yazınızı okudum. Tıpkı ben. Gittiğim onlarca kurs, çalıştığım onlarca iş var hep yarım kalan. Bir de yarım kalmış çocukluk aşkı.. Acaba hepsini tetikleyen içimdeki o yarım kalmışlık duygusu muydu bilmiyorum. İlk üniversitemi 2. Yılda bıraktım sonra tekrar kazandım onu da 2. Yılda dondurdum. Bitirmek istiyorum, öğretmen olmak istiyorum. Bunu başaranlara çok özeniyorum. Ama yapamıyorum..
Sizi çok iyi anlıyorum. İlk aşkların unutulmamasının en büyük nedeni de yine yarım kalmış olması. Ama yorumlarda bir arkadaş çok güzel bir şey yazmış. Bir kez denemiş olmak (deneyimlemek) hiç denememiş olmaktan daha iyidir diye. O yüzden bence çokta kafaya takmayın yarım kalan şeyleri.
Abı severek takip edıyoruz. Pirelli anadolu 11B