Bir köle olarak doğmadım..
Fakat ayak bileklerime bağlı olan şu prangalara baktıkça alışmak için sekiz yılımın geçeceğini tahmin edemezdim.
Zaman zaman annemin hüzünlü son bakışları geliyor aklıma.
Küçük sakin bir kasabanın, kendi halinde yaşayan küçücük dünyalı insanlarıydık hepimiz. Giriş tabelasında papatyalarla süslenmiş kocaman bir ”HOŞGELDİNİZ” yazısı karşılardı yabancıları. Yüz metre ilerisinde inceden bir taş köprümüz vardı. Çok fazla yüksek bir köprü olmaması nedeniyle hemen yan tarafından dolaşıp dere yatağına inerdik.
En çokta pantolonumun paçalarını katlayıp o suda oynadığımız zamanları özlüyorum düşündükçe. Sonrasında çıplak ayakla çıkıp nemli çimlerde koşmayı. Bir keresinde küçük bir tosbağa bulup eve getirmiştim. Evimizde yeterince hayvan olduğundan bir ya da iki tosbağaya her zaman yerimiz vardı. Tosbağayı evimizin yan tarafındaki babamın atölyesinin yanında bulunan küçük su birikintisi içine bıraktım.
Babam marangoz olduğundan kasabamıza yeni inşa edilen kilisenin keresteleri ile ilgileniyordu gün boyu. Kasabanın gençleri de gönüllü olarak babama yardım ediyordu. Çalışan yeterince adam olduğundan kilise inşaatı çok çabuk ilerliyordu. Her öğle vakti babama yemek götürerek bedava şerbet içmek hoşuma gidiyordu. Hava oldukça sıcak olduğundan iskeledeki herkes şapka takıyordu. Öğle molalarında ise kasabadaki insanlardan, inşaatta çalışanlar için soğuk buz gibi şerbetler geliyordu.
Yine bir öğle vakti babama yemek götürdüğüm sıcak bir gün, kimsenin şerbet dağıtmadığını fark ettim. İşçi sayısında ise gözle görülür bir eksilme vardı. Hatta meydanda gezen insan sayısı bile her zamankinden azdı. İnşaata ulaştığım anda, babam ikinci katın iskelesinden seslendi.
-Yemeği yere bırak ve doğru eve dön.
Fakat bu tavrına bir anlam verememiştim. Çünkü sıradan bir gün gibi aşağıya gelir benimle konuşur, şakalaşır ve yemeğini bitirene kadar beklerim diye umuyordum.
Babamın dediğini yaparak yemeği usulca yere bıraktım ve eve döndüm. Eve döndüğümde annem;
– Baban nerede diye sordu.
Ben ise;
Dönmesi için henüz çok erken değil mi? diye cevap verdim.
Annem kardeşinin yanından sakın ayrılma diyerek dışarı çıktı. Fakat insanların bugün neden bir garip olduklarını hala anlayamamıştım. Üstelik annem de bu garip davranan insanlar arasındaydı. Kardeşim babamın kendi eliyle yapmış olduğu tahtadan oyma geyik ile oynuyordu. Pencere kenarına geçerek annem ve babamın dönmesini bekledim.
Yarım saat sonra evimizin giriş kapısında annem ve babamı görünce kapıya doğru koşarak beklemeden açtım. Annem ve babam garip bir panik hali içindeydiler. Babam duvarda asılı duran çift namlulu tüfeğini alarak bütün mermileri beline sardı. Annem ise elimizden tutarak ne olursa olsun birbirinizin elini bırakmayın diye sıkı sıkı tembihte bulundu.
Birden kasabamızdan çığlıklar ve bağrışmalar yükselmeye başladı. Baba ne oluyor diye babamın yanına doğru koştum bir an.
– Annenin yanında kal diyerek bağırdı.
Babam hiç böyle azarlamamıştı beni. Korkmuştum. Sesimi çıkarmadan annemin yanına oturdum. Çığlıklar gitgide artıyor sanki bize doğru yaklaşıyordu. Ardından gelen silah sesleri ise babamı bile korkutmuştu.
Babam birden bire evimizin camını kırarak dışarıya doğru ateş etmeye başladı. Sonra anneme ve bize bağırmaya başladı.
-Yere yatınnnn! Yere yatınn!
Kardeşim ve ben annemizin titreyen bedenine sarıldık, annemin gözlerindeki korkuyu gördüm. Kardeşim bir an babamın yanına fırladı ve karnına isabet eden bir kurşun ile yere yığıldı.
Sonrasında ise annemin çıldırdığını gördüm. Babam ise avazı çıktığı kadar bağırmaya başladı.
-Gelin alçaklarrr!
-Gelinnnn!
O anda kapımızdan içeri yanan bir adam girdi bir anda. Canının ne kadar yandığını tahmin bile edemiyordum. Çünkü etrafımızı saran insanlar yakmıştı onu.
Babamın gözlerindeki o çaresizliği gördüm sonra. Anneme ve bizlere son kez bakar gibiydi. Mermi kemerini fırlatarak bir kenara atmasıyla, tüfeğine doldurduğu fişeğin son fişeği olduğunu anladım. Daha sonra boşluğa bakar gibi, aklını yitirmişçesine tüfeği annemin başına dayayarak ateş etti.
Annem yere yığıldı. Şaşkınlık içinde babamın bir sonraki hamlesinin ne olacağını bekliyordum. Gözlerimi yuma bildiğim kadar sıkıca yumdum. Daha sonra kapının açılırken çıkardığı gıcırdama sesi ile açtım gözlerimi. Babam kapının önünde ayakta öylece duruyordu. Arkası kesilmeyen silah sesleriyle göğsüne ateş edilerek parçalanan babam yere yığıldı.
Korkuyordum.. çok korkuyordum.
Bir kaç dakika önce bana sarılan annem, her öğle vakti yemek götürdüğüm babam ve tahtadan oyuncaklarıyla oynayan küçük kardeşim kanlar içinde yerde yatıyordu.
Mutfağa doğru koşarak, yerinden çıkmış demir parmaklı penceremizden dışarı atladım. Bir kaç dakika babamın atölyesinde saklandıktan sonra duvar dibinde sürüne sürüne arka bahçedeki köpeğimizin kulübesine girdim. O anda evimizin içinden bir kaç el silah sesi daha gelmişti. Köpeğimiz dışarı çıkarak havlamaya başladı. Gözümden akan yaşla titrek ve kısık bir sesle, adeta yalvarırcasına,
-Nolur suss, nolurr.
köpeğimizi susturmaya çalıştım.
Kulübenin en dibine doğru sokuldum ve dizlerimi olabildiğince karnıma doğru çektim.
Silahlı bir kaç kişi köpeğin yanına gelince köpek üzerlerine doğru atlamaya çalıştı. Fakat bu saldırı köpeğimizin de hayatına mal olmuştu. Bir kaç el ateş ederek öldürmüştü adam. Gözleri açık bir şekilde kanlar içinde gözümün önünde duruyordu köpek.
Gözlerimi tekrar yumdum ve tüm bunların bir rüya olması için dua ettim.
Ancak ne var ki, gördüklerim ve yaşadıklarım kötü bir kabus olamayacak kadar gerçekti. Sanki zaman ve mekan algımı yitirmiş gibi donup kalmıştım. Bir yandan titriyor bir yandan olabildiğince sessiz kalmaya çalışıyordum. Gece yarısı olduğunda karnımın gurultusu korkumu bastırmaya başlamıştı. Etraftan bir ses gelmiyordu ama yine de dışarıya çıkacak cesaretim yoktu. Başımı hafifçe dışarı doğru uzatıp, gizlice etrafı yokladım. Her yandan dumanlar yükseliyor ve göğe doğru uzanan dumanlar gecenin karanlığında kayboluyordu.
Çok merak uyandırıcı. Kilise inşaatı dediğinize göre olayların geçtiği yer ülkemiz değil. Ama olaylar ülkemizdeki gibi…
Teşekkür ederim. Olayların hepsi nedense bir anda canlandı kafamda bende içimden geldiği gibi yazdım.
benimle mi ilgili bilmiyorum ama gözlerimin dolduğunu hissettim, umarım devam edersin okumaya değer görüyorum
Hikaye diye okuduğumuz şeyler aslında hep birileriyle ilgili.
Teşekkür ederim değerli yorumunuz için.
okurken hem gözlerim doldu hemde nefesim kesildi Devam ister bu öykü yüreğine sağlık
Elimden geldiğince duygulara yoğunlaşmak için zorluyorum kendimi gözlerimi kapatıp bir an o köpek kulübesinde hayal ediyorum.
Sonrasında ne olacak bilemiyorum ama yazmayı deneyeceğim.
Yorumunuz için teşekkür ederim.
İtiraf etmeliyim ki ilk gördüğüm de çok uzun bir yazı demiştim :). Ama son satıra nasıl geldiğimi farketmedim bile. Çok güzel ve çok heyecanlı bir hikaye olmuş üstelikte en heyecanlı yerinde bitti. Lütfen devamını getirin küçük çocuğa ne olduğunu çok merak ettim. Kaleminize sağlık saygılarımla.
Yazarken uzun olup olmadığını fark etmedim aslında. Devamını hayal etmediğim için orada noktalamak istedim. Ama mutlaka yazacağım. Değerli yorumunuz için çok teşekkür ederim.
Yazıyı ilk paylaştığınızda bir yorum yapmıştım. Şuan çok net hatırlamıyorum içeriğini. Ama sakar bir insanım muhtemelen hatam yüzünden gönderemedim.(öyle olduğunu umuyorum)
Çok farklı bir öykü olmuş, devamı için sürekli girip bakıyorum ama yazmayacaksınız sanırım. Kaleminize sağlık diyeyim en iyisi 🙂
İlk yorumun sanırım bir yanlışlıktan dolayı yayınlanmamış. Çünkü hakaret içermediği sürece hiçbir mesajı spam olarak işaretlemiyorum. Sürekli gelip gidiyormuşsun bu beni çok mutlu etti. Ama seni de hayal kırıklığına uğrattığım için kusura bakma. Çok yoğun çalıştığım için vakit ayıramıyorum bloga hatta kendime bile vakit ayıramıyorum. Ama mutlaka yazacağım.
Değerli yorumun için çok teşekkür ederim.
Güzel giden bir öykü. Giden diyorum; mutlaka bir devamı olmalı. Diye düşünüyorum.