Bugün biraz daha büyüdüm ben…
Bugün aslında dıştan baktığınızda farklı gibi görünen olayların, nasılda iç içe geçmiş duygular olduğunun farkına vardım. Bütün duygulardaki aynı notaları gördüm ve altını bir bir çizdim her birinin.
Bir yaprağın yere düşüşünü nasıl yazabilirim sizlere? Ya da üşüdüğümü ne kadar anlatabilirim? Ellerimin soğukluğundan bahsetsem ya da tenimin titrediğinden, benim kadar üşüyebilir misiniz? Ne yazık ki bir şeyler hep eksik kalacak biliyorum. Kelimeler hep yetersiz bir yerlerde.
Bunun farkına varınca, insan gerçekten de acı çekiyor… Duygularımızı anlatmak için kullandığımız basit bir kaç kelime, hissettiklerimizin yanında ne kadar güçlü olabilir ki?
Geçen gün, hiç canım istemese de neden makarna yaptığımı anlatacağım bugün sizlere..
Sevdiğim bir şarkıyı, neden dinlemek istemediğimi anlatacağım.
Mor papatyaları neden sevdiğimi anlatacağım.
Battaniyeleri ise neden sevmediğimi..
Sonrasında şaşkınlıkla bütün bunların, birbiriyle ne kadar da bağlantılı ve iç içe geçmiş gizli duygular olduğunun farkına varacaksınız. Belki sizler de bu karmaşık duyguların varlığından böylelikle haberdar olacaksınız.
Kremalı ve mantarlı sonrasında üzerine kekik eklenmiş bir makarna ne kadar özel olabilir?
Makarna deyip geçersiniz belki ama bazen bir şey olduğundan da fazla anlam taşıyabiliyor. Çünkü bu makarna sevgili elinden hazırlanmıştır ve farklı bir tattır. Sonrasında o sevgili yanınızda değilse bile, o makarnayı özlersiniz. Canınız hiç istemese bile, kendinizi bir anda o makarnayı yapmaya çalışırken bulursunuz. Çünkü size aşkınızı hatırlatır. Makarna üzerine sosun dışında, aslında gözle görülmeyen gizli bir şeyler daha katmışsınızdır farkında olmadan.
Bir gün yakın bir tanıdığınızı kaybedersiniz.
Hüzünlü bir şarkı eşliğinde, tüm acılarınızı birer kayıt cihazı gibi o şarkı üzerine yüklemeye başlarsınız. Nefret edersiniz o şarkıdan, duymaya bile tahammül edemez bir hale gelirsiniz. Artık her dinleyişinizde kafanızın içinde tekrar tekrar aynı acıyı yaşayıp durursunuz. Çünkü duyduğunuz şey bir insan sesi ve müzikten çok daha fazlası haline gelmiştir.
Bir kahve fincanın yanında mor papatyalar görürsünüz.
Hayatta belki de en değer verdiğiniz birisi uzatmıştır o papatyayı. Ya da siz uzatmışsınızdır birisine… Önce saçlarına takmış sonrasında ise size gülümsemiştir. Tebessüm eden ve ışıldayan gözlerinde kendinizi görürsünüz. Sonra yudumladığı kahve fincanın yanına koyar ve şöyle der. Seni seviyorum.
Artık dünyanın tüm mor papatyaları onu hatırlatır. Çünkü o mor papatyalarla bütünleşmiştir.
Mor papatyaları seversiniz.
Bir ölüm haberi gelir evinize bir gün.
Aslında ölümün ne olduğunu bile bilmeyecek yaştasınızdır. Bu senin baban diye sarılı bir battaniye ile getirirler önünüze. O an da ağlarsınız. Aradan yıllar geçer ama o battaniyeyi hiç unutmazsınız. Sonra battaniyeleri sevmemeye başlarsınız. O kare desenleri bile her gördüğünüzde sizi rahatsız eder. Artık en yakınınızın cansız görüntüsü o battaniye ile eşleşmiştir.
Olayların aslında birbirinden ne kadar farklı olduğunu göz önünde bulundurarak ortak yanlarının ise hep aynı duygu ve düşüncelere dayalı olması ne tuhaf.
Bir şeyi sevmemizin ya da ondan nefret etmemizin, başta nedensiz olduğunu düşünsek de, altında yatan gizli duyguları, onlar su yüzüne çıkmadan fark edemiyoruz. Çok sevdiğiniz ve hiç sevmediğiniz bir ismi, neden sevdiğinizi ya da neden nefret ettiğinizi hiç düşündünüz mü? Aslında tam da bu yüzden.
Sevdiğiniz isimler muhtemelen hayatınızda bir şekilde yer etmiş, duyunca size güzel şeyler hatırlatan insanların isimleridir. Sevmedikleriniz ise tam tersi kötü şeylerle bütünleşmiş ve sadece kötü şeyleri hatırlatırlar.
Kısacası birçok şey, aslında olduğu şey olmaktan çıkıp, bir yerde anımsattığı şeye dönüşüyor.
O yüzden kremalı makarnaların, şarkıların, mor papatyaların ya da battaniyelerin olduğu gibi nesnelerin, seslerin, caddelerin ve tüm renklerin de üzerinde birer hayat izi var, hepside tıpkı farklı duygulardaki aynı notalar gibi. Kimisi neşeli, kimisi hüzünlüdür onların. Bu yüzden dünyayı da içi boş bir deftere benzetiyorum çoğu zaman. Bizler mi? Bizler de o defteri karalayıp duran küçük çocuklarız. Farkına vardığımızda ise; o defterin her yaprağının tek kullanımlık ve kopartılıp atılamaz olduğunu anlıyoruz.
Defterinize güzel resimler yapmanız dileğiyle..
Kelimelerim umarım yetmiştir duygularımı anlatmaya..
26.02.2014 – 01:46
Güzel anlatmışsın yaşadığımız duyguları,keşke çizilen her resim güzel olsa, güzel duygular yaşasak, güzel anılar biriktirsek ve böyle büyüsek ya da büyütsek.dediğiniz gibi Sembollerin çoğu aynı fakat herkeste başka duygular yaşatıyor.sevgiler
Değerli yorumun için teşekkür ederim Şükran. Dediğin gibi keşke demekten başka elden bir şey gelmiyor.
Bu kodlar bazen belimizi büküyor bazen de bizi tutunduruyor. Kod dediğimde makarna, battaniye , mor çiçek.. Geçen yıl bir söyleşiye katılmıştım, aile terapisti ve psikolog hanım veriyor, bir arkadaşınızla buluşursunuz her şey güzel, bir şeyler içersiniz o salep söylemiştir salep gelir ve bir anda altüst olursunuz sebebini bilmeden dedi. Oradaki tarçın kokusu yıllar önce çok kötü bir haber aldığınızda ortamdaki baskın koddur ve sizi tekrar oraya götürür. E peki ne yapacağız? içsel yolculuk. En az başkaları kadar emek vereceğiz kendimizi tanımaya. yoksa makarna, battaniye, koku derken savrulur dururuz.
Peki içsel yolculuğu nasıl yapacağız. Yaptıktan sonra nasıl döneceğiz? Döndükten sonra her şey bıraktığımız gibi olacak mı? Ve merak ediyorum gerçekten bu sorularıma cevap gelecek mi? Çünkü kimse eski yorumlara verilen cevapları kontrol etmiyor.
Ne kadar güzel dile getirmişsin duygularını Gerçekten insan tüm yaşadıklarının içinde en küçük en büyük bir olayın içinde kalmış sessizlik gibi bizlerde bazen bir şarkı dediğin gibi bazende bir söz hatırlarız yılar önce yaşanmışlıkları hatırlatır bazen acı bazende bir hüzün hatırlatır Hatırlamak ve hatırlatmak hep içimizde var olan ….Emeğine yüreğine sağlık Dilerim hep güzel resimler çizersin defterine …
Koparıp atmak istediğim sayfaları var o defterin. Ama herkesin böyle koparıp atacağı sayfaları olduğunu düşününce o kadar da içimi acıtmıyor.
Değerli yorumun için teşekkür ederim.
Çok güzel duygular 🙂 kaleminize sağlık 🙂
Eyvallah muharrem sağolasın.
Aynı duygu ve düşünceleri paylaşmak tuhaf bir his doğrusu. Hepimizin iyi ve kötü anıları var ve bunları bir şeylerin içine hapsediyoruz.
Bazen o şarkıyı neden sevmediğimizi bilmek, hatırlamak dahi istemiyoruz.
Bazen o çiçekleri neden çok sevdiğimizi paylaşmak istemiyoruz.
Bazen biz bunlardan kaçıyoruz, dört nala.
Bazen ise bunlara sarılıyoruz, dört kolla.
Gönlümdeki notalara dokunan bir yazıydı. Aslında sadece bir yazı değildi daha fazlasıydı. Umarım anlatabilmişimdir. 🙂
Sevgiyle…
Aslında yayınladıktan sonra silmek istedim bu yazıyı. Sonra da silemedim. Çünkü aralarında senin de dediğin gibi hem dört nala kaçtığım, hem de sarıldıklarım var.
Ben her yazımı yayınladıktan sonra silmek istiyorum. Bazen öyle bir an geliyor ki hepsini silip yerine 100 punto "BİTTİ." yazmak geliyor içimden. Bazı şeylere nasıl boyun eğip yaşıyorsak buna da boyun eğiyor ve devam ediyorum.
Daha önce tüm yazılarını sildiğim 2 yıllık bir blogum vardı. Şimdi sıfırdan başlamış gibi hissediyorum.