Raskolnikov’un yerinde olmak, onun gibi düşünmek gerçekten yanlış mı? Suç ve ceza, Rus yazar Fyodor Dostoyevski‘nin 1800’lerde yazmış olduğu romanlarından biridir. Günümüzün başyapıtlarından biri sayıldığı gibi, bastırılmış insani duyguları da çok güzel işlemiştir. Bu yazımda romanımızın baş kahramanı olan Rodion Romanoviç Raskolnikov‘ın içinde bulunduğu psikolojik durumu ve toplum düzenini farklı bir bakış açısı ile incelemek istedim.
Raskolnikov, tefeci ve halkı sömüren bir kadını isteyerek ve planlayarak öldürür. Çünkü neticesinde halkı yoksulluktan kurtaracağına inandığı gibi, bir mikrobu da ortadan kaldırmış olacaktır. Fakat işlerin yolunda gitmemesi nedeniyle tefeci kadını öldürmesinin yanı sıra, masum olan tefeci kadının kız kardeşini de şahit bırakmamak için öldürür. Bunun sonucunda ise, işlediği ikinci cinayet Raskolnikov’u bunalıma sürükler. Duyduğu vicdan azabı peşini bırakmaz ve onu hasta eder.
***
Şimdi bir an kendinizi Raskolnikov’un yerine koyarak düşünün. iki cinayet işlediniz ve işlediğiniz cinayetlerden biri, size sürekli vicdan azabı veriyor ve içinizi kemiriyor. Belki de kendimizi daha önce onun yerine hiç koymadık ama empati kurmayı yeterince becerebilseydik, bugün ön yargılarımızın gereksiz olduğunu daha iyi anlardık.
Ortada bir gerçek var. Raskolnikov bir katil. Fakat kendi kişiliği her ne kadar iyimser olsa da, iyi insanlarında kötülük yapabileceğini anlıyoruz. Burada dikkat etmemiz gereken husus, hiçbir kötülük insana doğuştan gelmez. Diğer bir husus ise, kötülüğün iyi insanlar üzerinde nasıl etki gösterdiği.
1974 yapımı Death Wish (Öldürme Arzusu) filmi bunun en güzel örneklerindendir. Film önceleri sıradan ve kendi halinde yaşayan evli bir adamın kötü olmaya nasıl zorlandığını konu almaktadır. (Spoiler : Bir gün eve geldiğinde karısının ve kızının tecavüz edilerek öldürüldüğünü görür. Neticesinde ise, yaşadığı toplumdaki kötü insanları bir bir temizleye koyulur. Polis olan bitenden haberdar olur ve tanımasalar da, bir kahraman olduğunu düşünürler. Çünkü öldürdüğü herkes, ya tecavüzcü, ya hırsız ya da başka bir şeydir) Kısacası kahramanımız toplumda yolunda gitmeyen şeyleri, düzeltmeye adamıştır kendini.
***
Her insan içgüdüsel olarak dışarıdan gelen her türlü tehdide karşı otomatik bir savunma mekanizması barındırır bünyesinde. Bu savunma mekanizması, fiziksel olmanın dışında manevi değerleri de korur. Hayat mücadelesi de bu savunma mekanizmasının bir dişlisine sürekli sürtünüp durur. Zamanla aşındırır belki de bozar o mekanizmayı. İşte bu bozulmalar kötülüğün ilk tohumlarının yavaş yavaş serpildiğinin belirtileridir. Kahramanımız olan Raskolnikov’da aynı bozulmaya maruz kalmıştır.
Bu yüzden hepimiz biraz Raskolnikov sayılırız!
Her şey yolunda iken iyi, hatta çok iyi bir insan olsak da, karşılaştığımız olaylar bizi cinayet işlemeye kadar götürebilir.
Dediğim gibi hiçbir insan anne karnından kötü olarak doğmaz. Eğer kişi, bir kötülük yapıyorsa ve yaptığı kötülükten zevk alacak kadar sadist ruhluysa, ortada tercih edilmiş bir kötülük vardır. Bu insanlar kötü oldukları gibi yaptıklarından da hiçbir zaman pişmanlık duymazlar.
Bu yüzden kahramanımız Raskolnikov, kötü olmaya zorlanmışlar kategorisine giren, iyiler sınıfında yer alıyor.
Kötü olmak ve kötü olmaya zorlanmak bu yüzden farklıdır.
İyi bir toplumun kurulması, kötüleri ortadan kaldırıp iyileri yaşatmaktan mı geçer, yoksa kötülerin üremesini önlemekten mi?
***
Yaşadığımız toplum eğer yeterince adaletli ve düzgün bir toplumsa, o toplumun fertleri olan bizler de iyi bireyler olarak yetişiriz. Diğer yandan tersi durumda ise, baş kaldırışlar ve isyan etme durumlarına dayalı olarak kötü olmaya zorlanmak ya da kötü olmayı seçmek durumuyla karşı karşıya kalacağız.
Bazılarımız içinde bulunduğumuz toplumu olduğu gibi kabul eder, bazılarımız ise ya idealist bir düşünce geliştirerek toplumu değiştirmeye çalışır ya da toplumun kurallarına ve hukukuna karşı gelerek suç işler.
Tıpkı Raskolnikov gibi..
Farklı bir bakış açısı ile nasıl yaklaşacağını merak içerisinde okurken gerçekten etkilendim ve kafamda karıştı doğrusu. Bende çok farklı düşünmüyordum "hepimiz biraz Raskolnikov sayılırız!" düşüncesi hakkında. Lakin "İyi bir toplumun kurulması, kötüleri ortadan kaldırıp iyileri yaşatmaktan mı geçer, yoksa kötülerin üremesini önlemekten mi?" sorusu kafamı kurcaladı ve bir cevap veremedim. Teşekkür ederim; bu düşündürücü yazı paylaşımın için. 🙂
Sahi sevgi ile.
Cevaplardan çok soruların paylaşılması gerektiğine inanmışımdır hep. Soruları paylaşalım ki birlikte düşünelim.
Fakat bir konuyu hep düşünüyorum ben. Kötüyle savaşırken (buna kötülüğü ortadan kaldırma eylemini de dahil edebilirsin) insan kötü olabiliyor. Nasıl bir döngü anlayamıyorum.
Yazıyı okuyunca, geçen ay okuduğum Golem ve Cin adlı kitapta yazan; "Niye anlamıyorsun? İnsanların kötülük yapması bir nedene değil, ufacık bir mazerete bakar! " sözü aklıma geldi.
Her kötülük bir mazeret gerektirir mi? diye düşündüm şimdi.
Bazı insanların nedensiz ve mazeretsiz kötülük yapmasını nasıl açıklayacağız peki?
arkadaşlar öncelikler merhaba yeni bir blog açtım hobi olarak kullanmak istiyorum sayfamı ziyaret edip önerilerinizi bana göndermenizi istiyorum çünkü hepinizin fikirlerine ihtiyacım var teşekkürler 🙂
Bir şeyleri kesin sınırlarla ayırmak hiçbir zaman doğru gelmedi. Konuya yaklaşım biçiminiz ve verdiğiniz örnekler çok yerinde olmuş. Bu yüzden zevkle okudum. Sizin de dediğiniz gibi kesinlikle içimizdeki bu kötülük doğuştan değil. Belki de o masum çocuğa suç atamadığımız için çevremizde böyle delicesine, sürekli suçlular arıyoruz.
çok güzel bir makale güzel bir site tebrikler…
Kitabın “suç” kısmına açıklık getirmeye çalışmışsınız ama “ceza” kısmıyla ilgili fikir belirtmemiş siniz. Sonunda Raskolnikov’un suçunu itiraf etmesinin nedeni nedir?
Raskolnikov’u tümüyle anlayabileceğimiz yer orası, bence…
Selamlar…
Yazı biraz eski olduğunu için az önce neler yazmışım diye yeniden okuma gereği duydum.
Ve evet sadece suç kısmına odaklı bir yazı olmuş bu. Çünkü Raskolnikov çektiği vicdan azabıyla bile başından beri işlediği cinayeti bedelini ödüyodu. İtiraf etmesindeki en büyük neden de budur. Bu yükten kurtulmak.
suç ve ceza kitabından sizinle aynı şeyleri anlamamışız. kitapta benim tanıdığım Raskolnikov, masum kızkardeşi öldürdüğü için değil, her ne sebeple olursa olsun insan canına kıymasına neden olan içindeki ”kötü” yü gördüğü için acı çekiyor. diğer kötüler gibi kaçmak yada suçunun bedelini ödemek arasında gidip geliyor. ona kalsa belki çoktan teslim olacakken, ailesi, sosyal statüsü vb sebeplerle erteliyor itirafını. kitabın bize gösterdiği şey, doğru şartlar altında hepimizin suç işleyebileceği değil, bu insanı idealize eden , hatta suçu insan iradesinden çekip insanı aklayan bir bakış bana göre. kitaptan benim anladığım iyinin de kötünün de bizde olduğu, onu başka yerde aramaya gerek olmadığı. tefeci kadın yüzünden de insanlar ölüyordu sefaletten.. raskolnikov yüzünden de insanlar ölmüştü.. her ikisinin de sebebi para hırsıydı. raskolnikov kitap boyunca bu iç hesaplaşmayı yapar, kendi iç mahkemesini kurar.. kendini masum göstermeye çalışan , tefeci kadının kötülüklerini anlatan , kadının ölümü hak ettiğini iddia eden bir iç sese karşı, artık o tefeci kadından farkı kalmadığını söyleyen, onun da para için can alan ve suçlu olduğunu söyleyen bir başka iç sesi vardır. bu iç hesaplaşma onu o kadar bitkin düşürür ki, hastalanıp yatağa düşer, haftalarca adeta sarhoş gibi dolaşır. sonuçta,bu mahkemede raskolnikov kendini suçlu bulur.. raskolnikovun içinde iyi de kötü de vardır, hepimiz gibi.. o iyi olan tarafını seçer.ve cezasını çektiği o korkunç taş ocağında , iç huzurunu geri alır.
Öncelikle yorumunuz için teşekkür ederim. Kitapla yazdıklarım arasında fark olabilir. Çünkü kitabı okumadan, sadece radyo tiyatrosunu dinledikten sonra kaleme almıştım bu yazıyı. Hatta iki kere dinledikten sonra. Dolayısıyla işlenen ana temanın dışında bu tür küçük farklılıklar da olabilir diye düşünüyorum.