Blog yazmak bir yana, bir şeyler yazabildiğim için kendimi mutlu hissediyorum. Bir yerden sonra yazmanın benim için tıpkı yemek-içmek gibi zorunlu hale geldiğini hissettiğimde artık yazmadan duramayacağımı da anladım.
Böceklerle beslenen bitkileri bilir misiniz?
Bitki etrafına öylesine güzel kokular yayar ki; böcek bu kokuya dayanamaz ve bitkinin pençesine düşer. Böylece bitkiye yem olur. İşte blog yazmakta bana öylesine güzel hazlar veriyor. Kendimi bir şeyler yazmaktan alıkoyamıyorum. Çünkü kendimi dinliyorum, kendimle baş başa kalıyorum yazarken. Bu yüzden blog yazmanın mükemmel bir beyin jimnastiği olduğunu düşünüyorum. Blogdan ziyade bir şeyler üretiyor olmamın gerçekten farklı bir tadı var. Eminim ki bir çoğunuz da benim hissettiklerimi hissetmiştir blog yazarlığında.
Ama yazmanın bedelini çoğu zaman uykusuz kalarak ödüyorum. Ayrıca şuna da inanıyorum ki; bu işi gönülden severek ve isteyerek yapmasaydım, şu anda bunları yazmak yerine, yorgun bedenimi çoktan yatağıma bırakmış olurdum.
Çoğu zaman cümlelerimin kelimelerimden şikayetçi olduğu hissine kapıldığım olmuştur. Çünkü kelimeler zihnimde uçuşurken bir araya gelip bir anlam ifade etmeleri hayli zaman alabiliyor.
Eski yazılarımda da bir kaç defa dile getirdiğim gibi yazmak için çok kısıtlı zamanlarım oluyor. Günlük 12 saat çalıştığım için biten günle birlikte, ben de tükenmiş oluyorum. Yazdıklarımın çoğu da bir anda aklıma gelen düşüncelerden ortaya çıkıyor. Eğer bir yazı yazacaksam, bunun bedeli benim için günün geriye kalan 2-3 saatini feda etmek hatta gece yarılarına kadar uykusuz kalmak demektir. Artık bunu biliyor ve kabulleniyorum. Daha doğrusu bununla yaşamayı öğreniyorum. Sırf bu yüzden gece yarısı sayıklamaları diye bir kategori oluşturdum üşenmeden. Orada da tahmin edeceğiniz türden yani buna benzer şeyler yazıyorum. Artık Allah ne verdiyse o saatte kafamda ne varsa yani. Hatta okumak isterseniz bir kaçını da ekleyeyim.
- Gece yarısı sayıklamaları : Affet beni Dostoyevski..
- Hayatta bir şeyleri hep yarım bırakmak
- Herkesin yüreği biraz nasırlıdır!
- Karanlıktan aydınlığa mı?
Yorumlara geç cevap veriyorum ve evet bunun farkındayım.
Fakat yazmak için yaptığım fedakarlığa sığınarak, bunu anlayışla karşılayacağınızı ümit ediyorum.
Ama bir yandan da şunu düşünüyorum: Eğer blog yazmak için yeterli zamanı sürekli elde edebilseydim, blog yazmaktan bu kadar zevk alabilir miydim? Gerçekten bu sorunun cevabını bilmiyorum. Çünkü bir şeye ulaştığınız anda, o ulaşma hayali söner ya, öyle bir şey. Yani bu şikayet etiğim kısıtlı zamanların, yazmak için bir dürtü oluşturduğuna inanıyorum. Belki de kendimi kandırıyor öyle olduğuna inanmak istiyorum.
Yazdığım öykülerin çoğunu bile aslında rüyalarımdan aktarıyorum.
Tıpkı bundan sonraki yazımda yayınlayacağım idam mahkumu öyküsü gibi. Tüm bunları niye yazdım bilmiyorum. Bu yüzden yayınlayıp yayınlamayacağımı da henüz bilmiyorum. Sadece kendi içime dökmek istedim, kendi içimi. Belki taslaklara atacağım yazılardan bir tane daha yazdım şu anda.
Yazarken, ilham aldığım şeylerin başında şüphesiz Mozart‘ın geldiğini söylemeliyim. Sabah otobüsünde giderken, yolda yürürken ya da blog yazarken sürekli dinliyorum. Özellikle en çok sevdiğim bestesi de şudur:
Bu eserin nedense en can alıcı noktası 04:00 dan 04:35 e kadar olan kısmı gibi gelir bana. Tüylerimin diken diken olduğunu hissederim dinlerken. Çünkü başından sonuna kadar dinlerseniz, eserin ölümü ile yeniden doğuşu gibi bir bölümdür burası.
Şu anda saat 22:28 ve gözlerimin parlak bilgisayar ekranından hayli rahatsız olmaya başladı. Geçenlerde hakkımda bölümünü düzenledim. Düzenledim çünkü insanların en azından satırların ardındaki insanı bir parça da olsa tanımaya hakkının olduğunu düşündüm.
Biraz iç döküş yazısı oldu ama, sonuçta hepimiz kendimiz için yazıyoruz. O yüzden bu yazı da böyle olsun dedim.
İyi geceler.
19/10/2016 – 23:26
Bence de yazmak insana gerçekten huzur ve rahatlama veriyor dediğin gibi zaman ayırmak ve uykusuz kalmak da oluyor ama zoru yapmak hep daha güzel geliyor bana göre kolay olunca tadını zevki çıkmıyor galiba ondan 🙂 emeğine yüreğine sağlık her daim okuruz yazılarını Yorumlar için dert etme her daim beklerim bir çayımı içmeye 🙂 Allah kolaylıklar versin ..
Yok bir kaç arkadaşın kırıldığını hissettim aslında o yüzden bu yorum meselesine de yer vermek istedim.
Gelirim bir gün çayını içmeye. 🙂
Ödenen bedel kendi mutluluğun için.Mutlu olmasan uykundan fedakarlık etmezdin.Mecburiyetlerimizden bize kalan zamanın daha bol olmasını diliyorum.
Aytül hanım hep böyle tarafsız ve çarpıcı yorumlar yapıyorsunuz aslında o yüzden sizin yorumlarınızı ayrı bir seviyorum. Bunu ben de düşündüm aslında. Kendin için yazıyorsun bee şimdi buraya gelip ağlıyorum diye dert yanıyorsun dedim kendi kendime. Ama ne yapayım işte kendi kendimle dertleştim birazcık.
Yorumunuz için teşekkür ediyorum.
Bir kere gönlünüz ferah olsun yazılarınız her zaman ciddi redakteler almış gibi akıcı ve güzel. Ben de aynı dertten muzdaribim, çok bilirim kafamda hazır olan yazıyı gece herkes uyuyunca oturup yazdığımı ve sabaha karşı yattığımı. Çünkü yazmayı seviyorum ama teknik bilgi eksikliği bazen uygun bir fotoğraf bulmak için harcanan zaman yorucu oluyor, bir de araştırma yazısı ise bilgileri harmanla sağlamasını yap derken süre uzuyor. Ama o yazı faydalı olursa ve o yazı ile dokunabilirsem öyle mutlu oluyorum her şeye değer.Çocuklarımın ve sorumluluklarımın zamanından çalmak istemiyorum ama homme ofis kafasını bile işkolik gibi yaşıyorum, olsun hepimizin yoğurt yiğişi farklı.
O resim arama işini hiç söylemeyin gitsin bazen yazıyı yazmaktan daha uzun sürüyor. Zaman ayırma meselesine gelince ben de o konudan müzdaribim. Hem sevdiğim insanlara zaman ayırmak istiyorum, hem de aklıma gelince bir şeyi yazmak istiyorum. Eğer o anda yazmazsam biliyorum ki daha sonra o yazıyı yazamayacağım. İlham perisi bir kaçtı mı kolay kolay geri gelmiyor.
Evet kesinlikle haklısın yazmak çok iyi geliyor insana, uzun zamandır yazıyor ama paylaşmıyordum bundan böyle daha sık paylaşıyor olacağım gerçekten insana iyi geliyor yazmak tek taraflı dertleşmek…
Bir nevi çalışma alanı gibi de kullanıyorum ben blogumu. Yani böyle ortaya güzel bir yazı çıkarayım değil de. Hadi bu kez de korku türünde bir öykü yazmayı deneyeyim diye denemeler yapıyorum. Ortaya çıkan aslında öyküden çok öykü çalışması gibi bir şey oluyor. Ama yaza yaza bir yere geleceğiz diye ümit ediyorum.
iyi geceler efenim. blog yazmak bağımlılık yapıyor ya belli süre sonra; bir de yazmayınca oluşan suçluluk duygusu aman Allah'm. sanırım en beteri bu
Valla Büşra aslında suçluluk duygusu değil de daha çok yazmaya açlık duygusu oluşuyor bende. Hani bütün soruların cevabını bilirsin ama onu aktaracak kağıdın kalemin olmaz da her şey içinde kalır ya öyle hissediyorum.
Ne güzel dile getirmişsin.. Bende yoğun olduğum zamanlarda maalesef çok fazla vakit ayıramıyorum ama buralarda olunca gelen yorumları okuyunca keyifleniyorum.. Sen fırsat buldukça yaz biz keyifle okuyoruz. Sevgiyle kal 🙂
Aslında yorumlara geç cevap verdiğim için bir kaç kişi sitem edince dile getirmek zorunda hissettim kendimi.
Birşeyler paylaşmak ve paylaştıklarımın bir gün ihtiyacı olan biri tarafından bulunup okunacağı fikri çok hoşuma gidiyor.
Bu aralar da bloglara şöyle bir bakıyorum. Yazılanları okuyup yorum yazıyorum. Yorum yazanların yorumlarını okuyup onların da bloglarını ziyaret ederek aynı şeyleri yapıyorum. Bunu yaparken güncel konular, sinema, kitap bilgilerimi güncellemiş oluyorum.
Bu arada artık takipteyim. Seni de bloglarıma beklerim.
Teşekkür ederim Birsen Hanım, bloglarınızı ziyaret ettim ama moda blogları pek ilgimi çekmiyor açıkçası.
Merhabalar. Beni takibe almışsınız. Bir ziyaret edeyim dedim, kendimi bu yazıda buldum. Siz kendinizi anlatmışsınız ama sanki ben oturup kendimi anlatmışım gibi, kendimi buldum. Öykü yazmanız en çok ilgimi çeken nokta oldu. Ki rüyalarınızdan esinlendiğinizi belirtmişsiniz. Ben de bölümlü hikayeler yazıyorum ve bir çoğunda rüyalarımda etkilenerek kaleme aldım 🙂 Zaman buldukça tüm öykülerinizi okumak için tekrar ziyaret edeceğim sizi. Görüşmek dileğiyle
Çok teşekkür ediyorum hoşgeldiniz.
Ben de açıkçası öykü yazdığınızı görünce tereddüt etmeden blogunu takibe aldım çünkü hem okumayı hem de yazmayı seviyorum.
Arada fikirleriniz olursa lütfen belirtin faydalanmak isterim.
Blog yazmak bir terapi gibi.Her işi severek yapmak çok önemli olduğu gibi blog yazmayı da sevmek çok önemli.Sanırım uykudan fedakarlığı hepimiz yapmak zorunda kalıyoruz.Bir de yazmayınca suçluluk duygusu oluşuyor.
Aslında suçluluk duygusu değilde garip bir boşluğa düşüyor insan. Yani en azından kendi adıma bunu söyleyebilirim.
Yazmasam çıldıracaktım der Sait Faik. Siz yazarak çıldırmış gibisiniz. Şaka bir yana, yazmanın insanı rahatlatan yönünü bilseler sanırım herkes yazardı.
Bir de kendinize çıplak yazar demişsiniz. Kelimeleri giyinen çıplak olur mu hiç? ☺
Kesinlikle öyle. Herkesi ve her şeyi bir kenara bırakıp sadece içinden geldiği gibi yazınca insan gerçekten de rahatlıyor. Kelimeleri giyineni anlamadım kusura bakma.
Blog yazdığın için ödediğin bedelin ilk ödülü "Gelecek Vaat Eden Bloglar" listesine girmen olsun; tebrik ederim: http://www.evrengunlugu.net/gelecek-bloglarda/
Jüri üyesi arkadaşlara çok çok selam ve sevgiler. Listenizde olmak beni çok mutlu etti. Teşekkür ediyorum.
O kadar hak veriyorum ki… Hem okuyup hem çalışıyorum haftanın her günü ve sabahın köründen akşam 10lara kadar eve giremiyorum. Ama gelip de yazmanın verdiği haz gerçekten bambaşka.