Karanlığın hüküm sürdüğü bir yerde, o karanlığa ışık tutma cesaretini gösteren herkes bir isyancı olduğu kadar devrimcidir. Bu durum bir devrimci olmayı seçmekten çok doğruyu bulma ve yapma çabasıdır. Hayat ne gariptir ki, birini savaşta öldürdüğünüz anda sizi kahraman olarak görür ve ödüllendirirken, toplum içinde öldürdüğünüzde katil damgasıyla yargılar. Halbuki içinde bulunulan karanlık sadece farklı zaman ve mekanların benzer karanlığıdır.
İnsan olarak her birimiz farklı görüş ve inançlar ile yetiştirildik.
Tıpkı tanrının bize biçtiği rolleri kabullenmişçesine on sayfa sonra başımıza geleceklerden habersiz ve ne idüğü belirsiz bir romanın baş kahramanı olduk. Belirsizliğin ince sızılarını hep bir yanımızda hissettik ölene dek. Peki bunca belirsizlik ve karanlık içinde aydınlığı nasıl bulacaktık?
Hayatın anlamı nedir? diye ararken kendi hayatlarımızı küçük şeylerle anlamlandırmaya başladık.
Bazılarımız bu anlamın tanrıya sığınmak ve ibadet etmek olduğunu düşünür, bazılarımız sevişmek, bazılarımız kariyer ve iyi bir gelecek planları yapmak, bazılarımız ise insanlık adına faydalı şeyler yapmak… Sizin ya da benim için hayatın hiçbir zaman tek bir anlamı olmadı! Oysa nefes alıp vermekten fazlası olan bu yaşamın, sorgulamayı öğrendiğimiz ilk anda üzerine gidilmesi gereken en önemli sorulardan biri olduğunu anlamamız gerekirdi.
Eğer farklı bir gezegenden dünyaya gelen farklı bir ırk olsaydı, insanlar için hayatın anlamı şudur ya da budur diyebilir miydi? Eğer biraz empati kurmayı becerebiliyorsanız bir uzaylıyı beklemeden kendiniz bir uzaylı olun ve kendiniz cevap verin bu soruya.
Sürekli tüketen ve yaşadığı gezegene zarar veren, belirli aralıklarla birbirlerine sınır çizgileri koyan, dünyayı tükenmez bir kaynak, dev bir depolama alanı gibi gören ve diğer tüm canlıları emrine amade bir hediye zanneden asalak bir ırk. Çünkü yeni doğum yapmış bir inekten sağılan süt bile, aslında bizim değil yavrunun hakkı olan süttür.
Hiçbir tecrübe bedava ya da kolay elde edilir değildir!
Karşılığında mutlak bir bedel ödenir. Biz hayatın anlamını kavradığımız anda ise ödediğimiz bedel kaybettiğimiz zaman (hayatın kendisi) olmuştur. Bu tıpkı saklanan paranın tedavülden kalkmasına benzer. Vakti gelip sandıktan çıkarırsınız ama iş işten geçmiştir. Aydınlığa nitekim anahtar deliğinden süzülen ışık kadar bile olsa ulaşmışızdır ama gördüğümüz ilk ve son aydınlık olacaktır.
Bizler tarihin, geçmişe ilkel diye bakan aptal insanlarıyız. Oysa aydınlıkta yaşayacak olan asıl insanlara göre aslında ilkel ve karanlıkta olan bizleriz.
Çünkü bizim hala bitmemiş savaşlarımız ve arayışlarımız var.
Karanlığın diğer adırda zulümdür. Zulüm hakkaniyetten uzak ve haksızlık yapmak demektir. Hak kavramı, aydınlıkla, nurla ifade edilebilir. Onun için ilk insandan bu yana İslam inancına göre iyi insan olma yolunda rehber edinilecek suhuf ve kitaplar indirilmiştir. İnsan Allah'ın emirlerine uydukça da kişisel olarak tekamül ettiği gibi ilim irfan yolunda yine insanlığın hizmetinde nice bilim, sanat, fen anlamında tekamülünü sürdürecektir.
Sevgili Pröfösör,
İslam inancına göre iyi insan olma yolunda rehber edinilecek suhuf ve kitaplar indirilmiştir demişsin. Ben özellikle bir şey sormak istiyorum. Cevabınız ne kadar kısa ve net olursa (evet-hayır) gibi, o kadar mutlu olurum.
İyi insan olmak için Tanrı tarafından gönderildiği iddia edilen kitapları okumak ve o kitapların gerektirdiği gibi mi yaşamamız gerekiyor?
Bir kızıl derili atasözü geldi aklıma yazınızı okurken. Son ırmak kurulduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde; beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak.
Senin yorumunu okuyunca benim de aklıma şu video geldi.
(Bir Aborijinin para hakkındaki düşünceleri)
Son cümle gerçeği anlatıyor özetle.
Hepimizin acı gerçeği!