Yazının başlığında bir genelleme yaptığımın farkındayım. Ancak uzun yıllardır yazan ve en azından blog yazarlığı camiasında yazılanları okuyan biri olarak; bir çok blog yazarının da eski yazılarını beğenmediği kanaatindeyim. Bu düşünce tabii ki ilk olarak kendi yazım biçimim üzerinde, somut örneklerle gözlemlediğim bir bulgu olduğu için, düşüncelerimi kendi yazmış olduğum eski yazılar dahilinde değerlendirecek ve bir çok blog yazarının neden böyle düşündüğü konusunda yüzeysel olarak düşüncelerimi paylaşacağım.
Ama öncelikle blog yazarlığını bir kenara bırakarak sizlerle çok daha eskilere gidelim biraz. Hatta lise yıllarında defterinizin arka yapraklarına karalamış olduğunuz sözlere, şiirlere, kısa hikayelere kadar. Yıllar sonra bir şekilde kapalı kutular ardında saklamış olduğunuz bu defterler karşınıza çıktığında neler hissettiniz bir düşünün. Tam bir ergenlik dönemi diyebileceğimiz; geçim derdi, para kazanmak, kariyer yapmak gibi hayatın içinden uzak olduğumuz o dönemlerdeki düşünceleriniz size de gülünç gelmiş olmalı. Aynı duyguları yıllar sonra yaşadığımızda bile, onu yorumlama biçimimiz bütünüyle değişmiş oluyor. Tüm bunları ergenlik dönemi diyerek geçiştirebiliriz. Ancak yetişkin bir birey olarak hayatın içinde olduğumuzu hissettiğimiz anlarda bile bugün söylediğimiz ve savunduğumuz şeyler, bir kaç yıl sonra değişilik gösterebiliyor.
Olaya iyi tarafından bakacak olursak bu durum, sabit fikirli olmadığımızı anlamakla birlikte, yeniliklere açık ve kendimize karşı öz eleştiri yapmaya müsait bir kişilikte olduğumuzun bir kanıtı değil midir? Bu inanın iyi bir şeydir. Çünkü çoğumuz, özellikle belirli bir yaşı aşmış olanlarımız, kendi benimsemiş olduğumuz çizgiler üzerinde yürümeyi ve bu çizgilerin dışına çıkmamayı tercih ederiz. Üstelik bu çizgiyi aşacak veyahut bozacak olan herhangi bir dış etkeni de gözümüzü kırpmadan bertaraf ederiz. Yine bu nedenle başkaları tarafından yazdıklarımızın eleştirilmesinden korkarız. Çünkü bu eleştiriyi hiçbir zaman kendimiz için yapmadığımız-yapamadığımız için, başkalarının yapmasına da tahammül edemeyiz.
Örneğin şimdiye kadar yazmış olduğum yazılarda gözlemlediğim kendi hatalarımı sizlerle paylaşayım.
–de -da kullanımında oldukça fazla hata yapmışım. Ki bu durum bir blog okuru tarafından artık alay konusudur. Okur bunu belki çoğu zaman dile getirmez ama inanın durum böyledir.
Cümle içindi farkında olmadan aynı kelimeyi birden fazla kullanmışım. Bu da bana bir yazıda çok itici gelen şeylerden biri.
Paragrafın bütünlüğünden koparak, yazıyı iyice dallandırıp budaklandırmışım. Gündelik yazılarımı saymazsak, en azından deneme yazıları için kabul edilebilir bir hata değildir bu.
Yine cümle içinde anlatım bozuklukları, yetersiz bilgi gibi kendi yazılarımda görmüş olduğum bir çok hata var. Bu yüzden samimiyetimle bugün bu yazdıklarımın, (aralarından sadece belirli bir kısmı hariç) çoğunun çöp niteliğinde olduğunu söyleyebilirim.
Bizler yaşıyoruz ve canlıyız. Eğer bir şeyler (buna yazdıklarımız da dahil), sürekli birbirini tekrar ediyor ve eleştirisel anlamda hiçbir süzgeçten geçmiyorsa burada sıkıntı var demektir.
Tek sorun bunu anlamak için biraz zamana ihtiyacımız olmasıdır. Çünkü o anki ruh hali içinde duygularını ve deneyimlerini anlatan ”siz” ile ”gelecekti siz” muhtemelen birbirinden farklı olacaktır. Ortaya çıkan içsel çatışma ise; yazdıklarınızı beğenmeme, yeniden değerlendirme ya da tamamen değiştirme olarak kendini gösterecektir.
Özetle şunu söyleyebilirim ki; bir yazarın eski yazılarını beğenmemesi ya da ”’bugün olsaydı aynı konuyu daha farklı biçimde yazardım” demesi, yazarın; yazarlık serüveni boyunca edindiği deneyimlerini arttırdığının ve kendini geliştirdiğinin bir göstergesi olduğuna inanıyorum. Bu tıpkı bir bebeğin emeklemesi, sonrasında ayağa kalkması, daha sonra yürümeyi öğrenmesi ve en sonunda koşması gibidir. Mesele şu ki bizler; koştuğumuzu düşündüğümüz anda ayağa yeni kalktığımızı anlıyoruz.
İlginizi çekebilir: İnsan Neden Yazar? | Yazan İnsanların Ortak Noktası Nedir?
Okura Sorular:
* Eski yazılarınızı bugün nasıl değerlendiriyorsunuz?
* Geriye dönüp baktığınızda ”çok iyi yazmışım” dediğiniz bir yazınızı paylaşacak olsanız bu hangisi olurdu? (Link bırakabilirsiniz)
* Okumuş olduğunuz yazıya siz neler eklemek istersiniz?
* Kendi yazılarınızı yeterince eleştirdiğinizi düşünüyor musunuz?
Eski yazılarımı ben de zaman zaman okuyorum ve beğenmediklerim oluyor ancak hiçbirinde de bu sebepten dolayı silmeyi veya düzenlemeyi düşünmedim nedense.
Silmek yerine saklamak, ilerde değerlendirilmesi açısından elbette daha faydalı olabilir.
Çünkü elinizde geçmiş – şimdiki zaman – gelecek kıyaslaması yapabileceğiniz somut bir doküman olmuş oluyor.
Sayın yazar merhaba.
Bloguma yaptığınız yorumlar sayfanızı ziyaret etme imkanı buldum. Yaklaşık 2-3 ay önce bloğunuza şans eseri rastlamış ve yazılarınızı okumuştum. Şimdi blogunuzu daha detaylı inceleme imkanım oldu. Temanız ve seçtiğimiz konular yerli yerinde. Özellikle blog temanız gerçekten özenle ve uyumlu tasarlanmış. Bundan sonra blogunuzu daha sık ziyaret edeceğim.
Yazdığınız makale ile ilgili konuşacak olursam; belirli periyotlarda yazan bir blog yazarı olduğum ve geçmişte yazdıklarımın üzerine atarak yeni yazılar çıkarmaya çalıştığım için her zaman eski yazılarımdan daha kaliteli yazılar çıkardığımı düşünüyorum. Ama bu sözlerimi daha önce gazete yazarlığı yaptığın dönemdeki yazılardan ayrı tutuyorum.
Gazetede yazılarının yayınlandığı dönem bloğuma bir süre ara vermiş ve gazete yazılarına odaklanmıştım. O dönem yazdığım yazıları araştırarak ve ince eleyip sık dokuyarak yazıyordum. Bu yüzden gazetede yayınlanan yazılarımın şimdi blogda yazdıklarımdan geri kalmayacağını belirtebilirim.
Merhaba Kenar Yazarı
Üşenmeden ilk yorumumun ardından seni burada görmeyi aslında beklemiyordum. Ama iyi ki geldin, hoş geldin. Blog tasarımımı mümkün olduğunda okuyucu sıkmayacak şekilde düzenli tutmaya gerçekten gayret ediyorum. Yine de her türlü eleştiri ve öneriye de açık olduğumu belirtmek isterim.
Biraz genelleme içeren bir yazı olduğunu ve bu yüzden tartışmaya açık olduğunu yazımın en başında zaten belirtmiştim. Ama sanırım siz birazcık bu genellemenin dışında (istisna) kalıyorsunuz. Çünkü gazete yazarlığı gerçekten farklı ve çok daha özen gerektiren bir iş. (diye tahmin ediyorum)
Tahmin ediyorum çünkü: Her gazete okunmadığı gibi, her yazar da okunmuyor. Yalan haber, çarpıtmalar, vs.. Sanırım az çok anladınız ne demek istediğimi.
Tekrardan hoş geldiniz diyorum ve sizi burada daha sık görmeyi umut ediyorum.
Güzel bir yazı olmuş. Kaleminize sağlık.
Eski yazılarım ile yenilerini kıyaslıyorum bazen. Ama silmiyorum, blogdan kaldırmıyorum. Hatıra yazı olarak kalsın orada diyorum. Hatta şu günlerde elime bir yazı dizisi geçti kendime ait. Bir okulda duvar gazetesi için iki haftada bir yazdığım yazıları buldum arşivimde. Yakında onları da bloğa koymayı düşünüyorum. 25 yıl önce yazdığım yazılardan bahsediyorum. Kendi yazı geçmişimi başkaları da görsün istiyorum.
Kendi yazılarımı yeterince eleştirmiyor olabilirim. Bunu okuyucu yapsın bence.
Yorum yazma konusunda biraz üşengeç olsam da bloğunuzu sürekli takip ediyorum. Başarılar dilerim.
25 yıl boyunca gerçekten iyi saklamışsınız. Ben üç adet ajandamı sobaya atıp yakmıştım. (Hatırlamak istemediğim şeyler yazmışım çünkü çoğunlukla)
Peki siz tekrar okuyunca neler hissettiniz?
Eleştirmek ya da eleştirmemek değil de, daha çok ne kadar yanlış düşünüyormuşum dedirten paragraflarınız, şimdiki siz ile çelişen düşünceleriniz oldu mu?
Onu merak ettim doğrusu.
Aynı durumdan yakınıyorum. Sanki hep daha iyisi olabilirmiş gibi geliyor. Ancak daha iyisini yapabilecek süremiz genellikle olmuyor. Dijital göçebe üzerine yazdığım yazıyı bırakabilirim.
https://www.denizcakmak.com/dijital-gocebe-meslekleri-nelerdir/
Kesinlikle öyle bir his var. Eski yazılar o anı yaşamak için çok keyifli fakat tam olmuş hissi vermiyor. Bu nedenden silmeyi düşünmedim ama daha iyisi için çıkarımlar yapmak noktasında iyi bir deneyim. 🙂