Bu blogda yer alan kısa hikaye ve uzun hikayeler izinsiz olarak alınamaz ve başka bir yerde yayınlanamaz! Dram, bilim kurgu, gerilim, korku, hayatın içinden, çocuk hikayeleri, kısa hikayeler ve daha fazlası için hikaye kategorisini ziyaret edebilirsiniz.
Hiç kimsenin bilmediği bir âlem vardı ve burada kaybolan ruhlar yaşıyordu. Bu yaşadıkları yerde normal hayatta bulunan hemen hemen her şey vardı. (Müzik, yemek, barınacak yer …) Ama burada ne yedikleri yemekten tat ne de dinledikleri müzikten haz alabiliyorlardı. Bulundukları ortamda mutluluk hissi yoktu. Aslında kaybolan ruhlarından ziyade duygularıydı. Kaybolan ruhların bu yitirdikleri duyguları tekrar yaşayabildikleri yılda yedi günle sınırlı bir zaman dilimleri bulunuyordu. Bu zaman diliminde diğer insanlar gibi eğlenebiliyor, mutluluk duygusunu tekrar tadabiliyorlardı. Eğer kayıp ruhlar insanlar aleminde bir kişiyi mutlu edebilirlerse bu kayıp ruhlara tekrar yaşama karışma şansı tanınıyordu. Fakat hiçbir kayıp ruhun bu durumdan haberi olmuyordu.
Bu yedi günlük zaman dilimi içerisinde bunu başarabilen ruhlar olursa bu alemden ayrılıyor, ne arkadaşları onu hatırlıyor ne de o arkadaşlarını hatırlayabiliyordu. Masum bir bebek olarak insanlar alemine geri dönüyorlardı. Ama mutluluk hissinden uzak olan bu kaybolmuş ruhların insanlar aleminde bir insanı mutlu etmesi o kadar da kolay olmuyordu. Bu durum uzun süredir burada bulunan Ali için çok daha zordu.
***
Ali bırakın insanlar âleminde birini mutlu etmeyi kaybolan ruhların olduğu bu alemde bile kimseyle konuşmuyordu. Küçük her yerini örümcek ağları bağlamış, loş bir odası olan evinden doğru dürüst hiç dışarı çıkmıyor, müzik dinlemiyor, etrafında olup biten hiçbir şeyle ilgilenmiyordu. Yine bir gün herkesten uzak evinde tek başına otururken camına çarpan bir sesle irkildi. Tam kafasını kaldırıp neler olup bittiğine bakacakken vazgeçti. Zaten ne olabilirdi ki? Hava biraz rüzgârlıydı. Havada uçuşan herhangi bir nesne; belki minik bir taş camına çarpmış olabilirdi. Umursamadan öylece oturmaya devam etti. Dışarıda ise olağan üstü güzellikte renkleri olan bir kuş vardı. Sanki içeriye alınmayı bekler gibi yerinden kıpırdamıyordu ama bu durumdan Ali’nin hiç haberi yoktu. Uzun bir süre içeri alınmayı bekledi. Bekleyişinin boşuna olduğunu anlayınca da daha fazla dayanamadı. Karanlığın içinde gözden kayboldu.
Dışarıda olup bitenden haberi olmayan Ali oturduğu kanepede gözlerinin ağırlaştığını, artık uyku vaktinin gelip çattığını fark etti. Ayağa kalktı. Yatak odasına yöneldi. Yatak odasında hiçbir yaşam belirtisi yoktu. İçinde sadece uyumak için kullanılan bir yataktan başka hiçbir şeyin bulunmadığı karanlık, biraz da rutubetli olan odasına girdi. Yavaşça yorganını aralayıp yatağın içine girdi. Hiçbir şey düşünmeden direk yattı. Zaten düşünecek ne vardı ki? Ali için hayatındaki her şey çok saçma ve anlamsızdı. Aradan çok geçmeden de uykuya daldı.
***
Ara ara sanki rüyasında kâbus görür gibi bir o yana bir bu yana dönerek sabahı sabah etti. Hava yavaş yavaş ağarmaya, dışarıdan da kuş sesleri gelmeye başlamıştı. Ali de bu sesleri duymuş olacak ki yatağın içinde hareketlenmelere başladı. Yataktan kalkıp kalkmama konusunda kendi içinde bir savaş verdi. Sonuç olarak kalksa da yapacak pek de bir şeyi yoktu. Sonunda yataktan kalkmaya karar verdi. İlk önce elini yüzünü yıkadı. Dolapta kalan birkaç zeytini ve peyniri masaya koydu. Kurumaya yüz tutmuş ekmeğini de çıkardı. Kahvaltısını yapmaya başladı. Ağzına bir parça peynir attığı sırada dün duyduğu o sesi tekrar duydu. Bu sefer dün yaptığından farklı olarak pencereye doğru yöneldi. Dün penceresinin kenarına gelen o güzel kuşu gördü. Kısa bir süre kuşla bakıştılar. Kuş ta birbirinden güzel renkleri bulunan kanatlarını çırpmaya başladı. Şaşılacak şey ama Ali hiçbir şey yolmamış gibi arkasını döndü. Kahvaltı masasına geçip kahvaltısını etmeye devam edecekti ki aynı sesi tekrar duydu. Bu sefer sinirli bir şekilde kuşun bulunduğu yere doğru yöneldi. Amacı kuşu oradan uzaklaştırmaktı. Pencereyi açtı ve eliyle kuşu oradan savuşturmak istedi. Kuş ilk önce irkildi. Ama gitmeye de niyeti yoktu. Ali kuşu savuşturmak için bir iki hamle daha yaptıktan sonra camı kapatmak için pencerenin koluna yönelecekken kuş birden konuşmaya başladı.
-Yavaş olsana, niçin beni kovmak için bu kadar çaba sarf ediyorsun? Buraya neden geldiğimi hiç mi merak etmiyorsun dedi.
Ali konuşan bir kuşu bile umursamayacak bir ruh haline bürünmüştü. Hiç düşünmeden pencerenin kapısını kapattı. Kuş ısrarla pencerenin kenarından ayrılmıyordu. Ali’yi rahatsız etmeye devam ediyordu. Kuşun pencerenin kenarından ayrılmayacağını anlayan Ali sonunda pencerenin camını tekrar açtı. Kuş bu sefer bu fırsatı hiç kaçırmadı ve direk odanın içine doğru uçtu. Ali hiç istifini bozmadan kahvaltısını etmeye devam etti. Kuş ise odanın içinde bir oraya bir buraya uçmaya başladı. Bir şeyler aradığı belliydi.
***
En sonunda Ali kuşa ne arıyorsun benim evimde. Burada işin ne dedi. Kuş havada uçuşmayı bıraktı. Ali’nin kahvaltı yaptığı masaya kondu ve hikâyesini anlamaya ilk önce adını söyleyerek başladı. Benim adım melodi. Buraya da benim için çok önemli olan bir şeyi daha doğrusu bir kâğıt parçasını aramaya geldim dedi. Melodi Meral ve Yusuf adında bir çiftin pencere kenarına yiyecek vererek beslediği hem özgür hem de evcil sayılabilecek bir kuştu. Bu ailenin sevgisi ve ilgisi melodiyi mutlu ediyordu. Çift bu güzel kuşa melodi ismini vermişti. Bu kuşun sesi onlara müziği çağrıştırıyordu. Bu yüzden de ona melodi diyerek seslenmek istemişlerdi. Zaten müziğe karşı da bir tutkuları vardı.
Meral piyano çalar, Yusuf ise kendi bestelediği şarkılarını piyanonun sesi eşliğinde söylerdi. Ama Yusuf ve Meral çiftinin bütün bestelerinden üstün tuttuğu bir parçaları vardı ve bir gün pencerenin açık olduğu bir zamanda bestelediği bu parçalar rüzgârla birlikte pencereden uçup gittiler. Melodi bu parçaların çoğunu bulup getirdi ama o çok sevdikleri parçayı bulamadı. Buraya en yakın yer ise Ali’nin eviydi. Melodi bu bölgede her yeri aramıştı. Aramadığı tek yer ise Ali’nin eviydi. Bir evin penceresinden uçuşan kâğıtlar başka bir evin penceresinden rahatlıkla içeri girebilirdi. Melodi üşenmeden her yeri iğne deliğine varana kadar aradı. Ali’nin ise Melodi’ye yardım etmek gibi bir niyeti yoktu. Kahvaltısını yaptıktan sonra kanepeye uzandı. Arada göz ucuyla üşenmeden oradan oraya uçuşan Melodi’yi hayretle izliyordu. Bir kâğıt parçası için niçin bu kadar çaba sarf ettiğine bir türlü anlam veremiyordu. Hem kâğıt bu kuşa ait bile değildi. Ona kalsa ilgilenmez, umursamadan hayatına kaldığı yerden devam ederdi. Melodi sonunda yorulmuş olacak ki Ali’nin uzandığı kanepenin başına kondu. Göğüs kafesini havayla doldurdu. Ali’ye doğru baktı. Belli ki ona bir şeyler söylemek istiyordu. Sonunda niçin az da olsa bana yardım etmek istemiyorsun. Birlikte arasak belki de şimdiye çoktan bulmuş olurduk o kağıdı dedi.
***
Ali melodiden böyle bir tepki beklemiyordu. Belli bir süre sessiz kaldı. Daha sonra beni ilgilendirmeyen bir konu için neden kendimi yoracakmışım. Kağıdını aramak istiyorsan ara yoksa gidebilirsin. Benden daha fazlasını bekleme dedi. Melodi umutsuz ve üzgün bir şekilde açık olan pencereden dışarıya doğru kanat çırptı. Uçup gitti. Melodi gittikten sonra Ali kendini kötü hissetmeye başladı. Bu ilk defa hissettiği bir duyguydu. Sanki göğsünün üstüne ağır bir yük konmuş gibi hissediyordu. Kalbi sızlıyordu. Sonradan anlamlandıracağı bu duygu pişmanlık hissiydi. Keşke Melodiye yardım etseydim diye geçirdi içinden. Yeni tanıştığı bu duyguyu hiç sevmemişti. Ali bu yüzden bu duygudan kurtulmak istercesine kendini ikna etmeye çalıştı. Hem yardım etmek istese bile kuşun aradığı o kağıt bu evin içinde değildi. Kâğıdı bulsa da bu kâğıt ne kuşa ne de ona ait olmayan Ali’ye göre önemi de olmayan bir nesneydi o kadar. Bu konu üzerinde daha fazla düşünmek istemiyordu. Bu yüzden uyumaya karar verdi. Yatağa uzandı. Bir iki defa yatağın içinde döndükten sonra rüya alemine daldı.
Rüyasında Melodi yine Ali’nin penceresinin önündeydi. İçeri girmek için çabalıyordu ama pencere kapalıydı. Pencereyi açması için Ali’ye bağırıyordu. Ali ise sadece Melodiye bakmakla yetiniyordu. Pencereyi açmak gibi bir niyeti yoktu. Melodi olanca gücüyle Ali’ye bağırsa da fayda vermedi. O sırada şiddetli bir rüzgar başladı. Çevresinde ne var ne yok alıp götürüyordu. Etrafta rüzgarın kaldırdığı nesneler uçuşuyordu. Ali pencereyi açıp melodiyi içeri almak istediyse de rüzgarın hızına yetişemedi. Rüzgar Melodiyi alıp götürdü. Ali bu rüyayı görürken Melodi ise Meral ve Yusuf çiftinin penceresinin yanına gelmişti. Meral’i Yusuf’un omzuna yaslanmış ağlar vaziyette gördü. Pencerenin camını tıklamaya yeltendi ama yapamadı. Elinde onları mutlu edebilecek herhangi bir şey yoktu. Ne olursa olsun diye düşündü. Bir fırsatını bulup tekrar Ali’nin evine gidip kayıp olan o kağıdı arayacaktı.
***
Meral ve Yusuf çiftinin penceresinin önünden uçup tekrar Ali’nin penceresinin önüne geldi. Alide o sırada yeni uyanmış, hala gördüğü rüyanın etkisindeydi. İçinde bir pişmanlık duygusu vardı. Bir şekilde bu durumu telafi etmeliydi. Böyle düşünürken Melodi gagasıyla pencerenin camını tıklattı. Ali pencerede Melodiyi görünce çok sevindi. Hemen yatağından fırladı ve pencereye doğru yöneldi ama bu durumu Melodiye belli etmek istemiyordu. Bu yüzden adımlarını yavaşlatarak pencerenin camına açmaya yöneldi. Pencerenin camını ağır ağır kaldırdı. Melodi içeri girdi. Ali Melodi’ye yine mi sen? Ben sürekli seninle mi uğraşacağım böyle dedi.
Melodi kanatlarını açtı. Ali ile göz göze gelebilecekleri pozisyona geldi. Artık Ali’ye ona yardım etmesi için yalvaracaktı. Başka çaresi yoktu. Ama bilmediği bir şey vardı. Belli etmek istemese de Ali zaten Melodi’ye yardım etmek istiyordu. Melodi Ali’ye biliyorum aradığım kağıdın senin için hiçbir önemi yok ama Meral ve Yusuf için çok önemli. Senin için değersiz olan o kağıt onların umutla bekledikleri bebekleri için yazdıkları ilk beste. O kağıdın kaybolduğu günden beri onları hep üzgün görüyorum ve onları böylesine üzgün görmeye artık dayanamıyorum. Lütfen bana yardım et dedi. Ali sana yardım edersem beni rahat bırakacak mısın dedi. Melodi evet söz veriyorum seni bir daha rahatsız etmeyeceğim dedi.
***
Böylelikle ikisi de canla başla kağıdı aramaya başladılar. Ali iyiden iyiye farklılaşmaya başlamıştı ve Melodiye yardım etmeye başladığı o an hayatında ilk defa gülümsedi. İkisi birlikte evin altını üstüne getirdiler. Her yeri aradılar ama kağıdı bir türlü bulamadılar. Kağıdı aramaya o kadar odaklanmışlardı ki havanın iyiden iyiye karardığını bile fark etmemişlerdi. Ali hayatında pek fazla hareket olmayan evinden dışarıya dahi doğru dürüst adımını atmayan biriydi ve bu tempo hiç ona göre değildi. Dinlenmek için oturduğu kanepede uyuya kaldı. Melodi’nin minik bedeni de bu yorgunluğa daha fazla dayanamadı ve Ali’nin omzunda uyuya kaldı.
Bu sefer rüya gören taraf Melodi’ydi. O da rüyasında rüzgârın alıp götürdüğü kağıdın daha önceden diğer kuşlardan korkup saklanmak için girdiği ıssız ve karanlık olan ormanlığın içinde bir ağacın dalına takılı bir şekilde gördü. Ağaca doğru uçtu. Tam ağaca doğru yaklaşıp kağıdı alacakken daha önceden korkup kaçtığı o kuşların kendi üzerine doğru geldiğini geldiklerini gördü. Kaçmaya çalıştı ama bu kuşlardan biri Melodinin kolunu yaralamıştı. Aşağıya doğru düşmeye başladı. Tam yere çarpacakken Ali’nin irkilmesiyle korkunç sayılabilecek bu rüyadan uyandı.
Melodi’nin içi içini kemiriyordu. Acaba rüyası gerçek olabilir miydi? Belli bir süre bunun sadece bir rüyadan ibaret olduğuna kendini ikna etmeye çalıştı. Ama tutunacak başka bir dalı yoktu. En sonunda bu konuyu Ali’ye açmaya karar verdi. Melodi yüzünü Ali’nin yüzüne doğru çevirdi. Önce bir nefes aldı. Sonra Ali’yle konuşmaya karar verdi. Ali senden son bir isteğim var. Bunu tek başıma yapamam. Sanırım ben aradığımız kâğıdın nerede olduğunu biliyorum dedi.
Ali de hani bu kâğıdın burada olduğundan o kadar emindin? Şimdi başka bir yerde olabileceğini nerden çıkardın dedi.
***
Melodi biliyorum inanması biraz zor rüyamda kağıdın nerede olduğunu gördüm. Denemekten başka da çarem yok. Senden son bir kez daha yardım istiyorum. Lütfen beni kırma dedi. Ali uzun uzun düşündü. Bir taraftan da aslında yardım etmek te istiyordu. Dün geceki rüyasını hatırladı. Tekrar bir pişmanlık yaşamamak için Melodi’nin teklifini kabul etti.
Dediğin yere gidip kâğıdı bulduktan sonra artık benden başka bir şey istemeyeceksin diye de ekledi. Melodi Ali’ye söz söz diyerek sevinç içinde kanat çırpmaya başladı. Beraberce evden çıkıp yola koluydular. Ali pek dışarıya çıkmadığı için başta bu durumu yadırgadı. Dışarıda serinleten bir rüzgâr esiyordu. Saçları rüzgârda dalgalanmaya başladı ve bu durumun hoşuna gittiğini fark etti ama Melodi’ye de belli etmedi. Melodi zaten kâğıdı bulacağından emin neşeli neşeli bir Ali’nin omzunda bir havda uçarak yoluna doludizgin devam etti.
Şehirden uzaklaşıp ormanlık alana yaklaştıkça hava da iyiden iyiye kararmaya başlamıştı. Ormandan uğultuyla karışık sesler geliyordu. İkisi de birbirlerine belli etmeseler de içlerini bir korku duygusu sarmıştı. Ama yine de ilerlemeye devam ediyorlardı. Artık tamamen ormanın içine girmişlerdi. Melodinin öncülüğünde ilerliyorlardı. Birden bir ses duyuldu. İkisi de panikledi. Etraflarına bakmaya başladılar. Ama bu ses Ali’nin bastığı kuru daldan çıkan sesten başka bir şey değildi. İkisi de rahat bir nefes aldılar ve yollarına devam ettiler. Sonunda Melodi’nin rüyasında gördüğü ağacın olduğu yere geldiler.
***
Gerçekten de aradıkları kağıt o ağacın dalına takılmış resmen onların almasını bekliyordu. Melodi kağıdı almak için ağacın dalına doğru bir hamle yaptı. O sırada rüyasında gördüğü o kuşlar gerçekten de rüyasında olduğu gibi karşısına dikildiler. Ali olanı biteni aşağıdan izlemekle yetiniyordu. İstese de yapabileceği bir şey yoktu. Sadece kaç Melodi kaç Melodi diye bağırabildi. Melodi kaçmaya çalıştı ama kuşlardan bir tanesi Melodiye yetişti ve kanadına saldırdı. Melodi yaralanmıştı. Aşağıya doğru süzülmeye başladı. Tam düşecekken Ali onu yakaladı. Melodi acıdan bayılmıştı. Ali gömleğinin bir ucunu yırttı ve Melodinin kanayan kolunu sardı. Melodi’yi kucağına aldı ve evin yoluna doğru yöneldi. Tam o sırada ağaçta asılı kalan kağıt aklına geldi. Melodi bu kâğıdı bulabilmek için büyük savaşlar vermişti. Bu yüzden de bu kâğıdı burada bırakamazdı. Temkinli bir şekilde ağaca tırmandı. Kâğıdın asılı olduğu dala doğru geldi ve kâğıdı oradan aldı. Aşağı indi. Bayılmış vaziyette olan Melodi’yle birlikte evin yolunu tuttu.
Eve geldiklerinde Ali’nin yorgunluğu yüzünden okunuyordu. Melodi ise kısık kısık nefes alıyor arada gözlerini açıp tekrar kapatıyordu. Ali Melodi’nin yarasını güzelce temizledi. Suyunu içirdi. Sabaha kadar başından ayrılmadı. Ali’nin de gözleri daha fazla uykusuzluğa dayanamadı ve Melodi’nin başında beklerken sabaha doğru uyuya kaldı. Sabah olduğunda gözlerini ilk açan Melodi oldu. Ali’yi yanı başında uyurken buldu. Günlerdir aradığı kâğıt ta buradaydı. Sevinçten ne yapacağını bilemedi. Kanatlanıp uçmak, kâğıdı Meral ve Yusuf çiftine götürmek istedi ama kolu hala acıyordu.
***
Bu sırada Ali de uyandı. Melodi Ali’ye çok teşekkür ederim. Bana çok büyük bir iyilik yaptın. Bunu ömrüm boyunca hiç unutmayacağım dedi. Ali bu sözlerden sonra rahatlamış hissediyordu. Duyduğu sözler onu çok mutlu etmişti. Böyle hislerin varlığını daha yeni yeni keşfetmişti. Birlikte Meal ve Yusuf çiftinin evinin yolunu tuttular. Kağıdı bu çiftin evinin önüne koyup zile bastılar. Uzaktan Meral ve Yusuf kapıyı açıp kağıdı almasını beklediler. Çift kapıyı açıp kâğıdı önlerinde gördüklerinde o kadar mutlu oldular ki sevinçten birbirlerine sarıldılar.
Melodi Ali’ye tekrar teşekkür etti. Ali evine Melodi ise Meral ve Yusuf çiftinin penceresinin önüne doğru yöneldi. Ali Melodi’yi sevdiğini ve bir daha onu görmezse çok özleyeceğini fark etti. Umarım tekrar gelir diye içinden geçirerek evine gitti. Zaten dünden de çok yorgun olduğu için direk yatağına uzandı ve derin bir uykuya daldı. Rüyasında müzik sesine benzer mırıltılar duymaya başladı. Bu ses sanki piyanodan geliyordu. Piyano sesine eşlik eden iki kişi vardı. Bu iki kişi Meral ve Yusuf çiftinden başkası değildi. Birlikte bebekleri için besteledikleri şarkıyı söylüyorlardı. Çok mutlulardı. Ali de onlara eşlik etmek istedi. O sırada Meral ve Yusuf ona doğru yöneldi. Ali bir beşiğin içindeydi. Melodi ise camdan onları izliyordu. Ali pencereye Melodi’nin olduğu yere gülümseyerek baktı. Bu kısa ama bir o kadar da güzel anı onlar için yetmişti. Melodi pencerenin kenarından uçup gitti. Ali ise yeni ailesiyle bir ömür mutlu mesut yaşadı.
Öncelikle bloguma göstermiş olduğunuz ilgi ve yazınız için teşekkür ederim.
Hikayenizi dikkatli bir şekilde okudum ve düşüncelerimi yazmak üzere şu anda ilk yorumu bırakıyorum.
Hikayenizin bende bırakıtğı izlenimler şöyle:
Bu hikaye, tek bir satır bile yazılmadan önce hepsi sonuna kadar kafada yazılmış gibi hissettim.
İlk paragrafta etkili bir giriş yapılmış ve okuyucuyu kendine çeken bir tılsımı var.
Muhtelemen bir şeyin (film, kitap, dizi) etkisinde kalınarak ortaya çıkmış.
Sonraki paragraflarda biraz sıradanlaşmaya başlamış. Okurken ilk paragraftaki heyecanı yavaş yavaş yitirmeye başladım.
Hikayenizin ayakta duran bir iskelet yapısı var ama anlatımınız çok zayıf kalmış. (Benim de kendi hikayelerimde gördüğüm en büyük eksikliğimin bu olduğunu düşünüyorum)
Eğer yıllar sonra bu hikayeyi tekrar okuma şansınız olursa, eminim kendinizi eleştirecek çok şey bulacaksınız.
Kaleminize sağlık.
Yorumlarınız için teşekkür ederim. Haklılık payınız yüksek. Daha sonra dönmek üzere taslak olarak hazırladığım bir hikayeydi. Biraz tez canlılık yapıp göndermiştim size. Yayınladığınız için teşekkür ederim.
Hikayenizi çok beğendim hayal gücünüz geniş ama daha da geliştirilirse daha güzel hikayeler çıkacağına eminim heycandan hemen göndermiş olduğunuzu okudum ama yinede geniş bir hayal gücü var yeteneğiniz var devam edin başarılar dilerim..