Hayatımın belki de en cesur kararlar aldığım senesi, şu an bitmek üzere can çekişmekte olan 2021 senesi oldu sanırım. Bununla birlikte Tolstoy’un şu ünlü sözünü de bu yıl sık sık tebessüm içinde hatırlar oldum. Şöyle diyordu:
Bütün muhteşem hikâyeler iki şekilde başlar. Ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir.
Neresinden tutarsam tutayım bu sözün, tam anlamıyla içinde bulunduğum durumun en güzel özeti oluyordu. İşte ben de hem yolculuğa çıkan, hem de şehre yeni taşınan bir yabancıydım. Kısaca bu cümlenin hem ilk, hem de ikinci bölümündeki parçayım.
Hatay’dan taşındık!
Evet öyle biraz pat diye oldu bunu söylemem ama en sonunda taşındık. Eski yazılarımda Hatay’dan övgüyle bahsettiğim olmuştur ama son yıllarda nedensizce sıkılmaya başladım bu şehirden. Eşim de benimle aynı fikirde olduğu için kendi kendimize ”neden daha fazla burada kalalım ki” dedik. İyi şehir, güzel şehir ama ne bileyim pek sevemedim işte. Kısaca Sabahattin Ali’nin Yozgat hakkındaki hisleri neyse, benim için de Hatay öyle kaldı sanırım.
Merhaba Adana!
İkinci durağımız olan Adana’ya geldik. Şu anda, yani tam olarak ben bu yazıyı yazarken hesapladım da, Adana’ya taşınalı bir ay üç hafta olmuş. Bir şeyler yazmak için özellikle bir kaç ay beklememin sebebi ise; bir yabancı olarak Adana’yı gezmek, dinlemek, kısaca Adana’yı hissetmekti. Şansım varmış ki tam da Adana’nın göbeği diyebileceğim Büyük Saat civarında çalışmaya başladım. Sokakların hâlâ tarihin izlerini taşıyor olması ve çevredeki esnafın samimiyetini kaybetmemiş olması, beni gerçekten de çok mutlu etti. Sanki yeniden yaşadığımı hissetim bu sokaklarda.
Adana Yazarlarevi
Beni bir kapıya daha çıkardı ki bu sokaklar, o da Adana Yazarlarevi oldu. Adından bahsetmek için bir paragraf ayırmamış olsaydım bu yazının kısmen yarım olduğu hissine kapılırdım. Sonra da ”bir şey eksik ama ne” diye düşünüp dururdum. Çukurova Sanat Girişimi adı altında etkinlikler düzenleyen Yazarlarevi’nde, hayatımda ikinci defa tiyatro çalışmalarına katıldım. Benden bir Harpagon çıkar mı bilmem ama orada olmak, bana gerçekten iyi geliyor. Bunu hissedebiliyorum. Çünkü bunca koşturmacanın ve kargaşanın içinde yaşamaya çalışırken, kendimize ayırdığımız kısıtlı vakitlerde ruhumuzu besleyecek aktiviteler bulmanın çok önemli olduğuna inanıyorum. Beden sağlığımız kadar akıl ve ruh sağlımız da oldukça önemli ki, bu da şüphesiz sanatla uğraşmaktan geçiyor. Bunun yanı sıra öylesine harika insanlarla tanıştım ki, kısa sürede Yazarlarevi’nin müdavimlerinden biri oldum.
Havası da, suyu da, insanı da güzel
Güzel arkadaşlar edinmiş olmamın yanı sıra, Adanalıların sıcak olduğunu da söylemeliyim. Havası suyu da cidden başka bir güzel. Hatta bu su konusuna ayrıca değinmek istiyorum ki, Hatay’da bu yüzden çok çektik. İki yıl boyunca musluktan su içememiş olmamız yetmezmiş gibi, bir de üstüne o kireçli sularla yıkandık. Kötü yanı şuydu: Sürekli saçım dökülüyordu. Onca denediğim defne sabunu, çeşitli şampuanların boş olduğunu da çok sonradan anladım. Aslında tesadüfen fark ettim de diyebilirim.
Henüz Hatay’da otururken birkaç haftalığına Adana ziyaretimiz olmuştu. Bu süreçte de sürekli dökülen saçlarımın ilk bir iki günde toparlandığını %80 kadar dökülmede azalma olduğunu fark ettim. En sonunda da içemediğim Hatay’ın kireçli suyunun, saçlarımı döken asıl sebep olduğunu anladım. Bu gibi durumlarda insanlar öncelikle şampuan ya da sabun gibi dış müdahalelerde bulunuyor. Ben de öyle yapmıştım zaten. Ama sudaki kireç ya da kan değerleri gibi durumları da dikkate almalı diye düşünüyorum. Evet kısaca Adana’nın havası da, suyu da, insanı da güzel.
Bana göre Adana:
Adana bana göre gerçekten ruhu olan ve yaşayan bir şehir. Her an güzel bir şeyin olabileceğini size hissettiren, benim adım Adana diye size adeta ”hoş geldin yabancı” diyen bir şehir. Hatta tam olarak ”hoş geldin gardaş” diye bağrına basan bir şehir. Ama bunu kulaklarınızla duymanız imkansız.
Mesela bir akşam balkonda oturup rakımızı yudumlarken, aşağıda birdenbire canlı müzik yapan gençler belirdi. (Bkz.) Öylesine şaşırdım ki, hayatımda ilk kez böyle bir şeyle karşılaştım. Üstelik diğer bina sakinleri de halinden oldukça memnundu. Bazıları söylenen şarkılara eşlik ediyor, bazıları istek şarkıda bulunuyor, bazıları da aşağı bahşiş atıyordu. Başka bir gün ise; bir taksiciyle ilginç bir durum yaşadım. Taksiye biner binmez sonrasında sıkıntı olmasın diye ”kısa mesafe gideceğim” diye özellikle belirttim. Taksici bu durumu öylesine olağan karşıladı ki, hatta paran yoksa ücretsiz götüreyim bile dedi. Bu para konusundaki tok gözlülükleri ve gerçekten yardım etmek için çabalamaları, defalarca şahit olduğum ve çok az şehirde denk geldiğim güzelliklerden biri.
Kedi, köpekleri sahiplendirmeye gerek yok!
Adana sokaklarında dikkatimi çeken önemli hususlardan biri de sokak hayvanlarıydı. İnsanlar öylesine sahipleniyor ve öylesine güzel bakıyorlar ki, bence Adana kocaman bir ev olmuş onlar için. Onlar da dünyada cenneti bulmuşlar gibi hep mutlular. Bu yüzden Adana sokaklarında yaşayan bir hayvanın, sahiplendirilmeye ihtiyacı olduğunu da düşünmüyorum. Cılız köpek gördüğümü bile hatırlamıyorum mesela. Hatta bazıları öylesine besili ki, fazla kiloları yüzünden sağlığından olacak gibi duruyordu.
Adana hakkında merak ettiğim konulardan biri de ŞUŞ idi. (Şalgam, uçurtma, şırdan) Bu konuyu üşenmeyip saf kan Adanalı diyebileceğim birkaç yaşlı dayıya sordum. Şalgam, şırdan ve uçurtma nasıl oldu da Adana’da bir kültür haline geldi? Dayının uçurtma hakkında pek fikri olmasa da, şırdanın çok eskiden bu kadar popüler olmadığını, son beş-on yılda yaygınlaştığını söyledi. Şalgam mı? Dayı kendini bildi bileli varmış.
Yemeklerin bir şekilde zaman içerisinde o bölgeye, yöreye ait kültür haline gelmesini anlıyorum ama uçurtma (kasnaklı) konusunu hala merak ediyorum. Konuyla ilgili derin bilgi ve tecrübe sahibi iseniz, yorum yaparak ayrıca bu yazıya katkıda bulunabilirsiniz. 🙂
Şimdilik Adana hakkında söyleyeceklerim bu kadar. Burada olmak, yaşamak, nefes almak gerçekten güzel. Şehir ve iş değiştirmek her ne kadar kolay olmasa da, bugün kendime iyi ki taşınmışım ve böylesine bir yola çıkmışım diyorum. Sonuçta bütün muhteşem hikâyeler iki şekilde başlıyordu.
Başka bir Adana yazısında belki yine görüşürüz.
28.11.2021 – 22:16 – Seyhan / Adana
Hayırlı olsun, yeni şehir yeni kararlar umarım şans getirir. Değişikliğin iyileştirici bir yanı olduğunu düşünürüm ben. Yeni bir seyahat, yeni bir karar her zaman iyi gelir, sonuç olumsuz gibi olsa da. Bir şeyler mutlaka katar, sevgiler, selamlar. ?
Teşekkür ederim. 🙂
Değişikliğin iyileştirici bir yanı olduğu konusunda kesinlikle sizinle aynı fikirdeyim. Uzun süre aynı şehir, aynı insanlar, aynı sıkıcı iş, aynı mesai arkadaşınızın ısrarla vazgeçemediği ve her gün mutlaka iki ya da üç kez dinlediği aynı sıkıcı şarkı… Kısaca saymakla bitmiyor. Bizi mahveden de bu zaten monotonluk.
Adana’nın az bilinen yönlerini anlatmışsınız. Oranın insanı gerçekten nadir bulunanlardandır, ben Hatay’ı gezerken çok sevmiştim, özellikle Samandağ’ı… bu güzel yazı için teşekkür ediyorum. 🙂
Sanırım Samandağ Sahili’ni, küçük tekne yanında fotoğraf çektirirken bizi ısıran sinekleri ve Çevlik’te yediğimiz balıkları ben de özleyeceğim.
Güzel bir yazı olmuş, ellerinize sağlık.
Bütün güzel hikâyelerin iki şekilde başladığına kesinlikle katılıyorum. Dünyayı gezmeye çalışırken birçok güzel insanla karşılaştım. Gezmek müthiş öğretici bir eylem. Aynı zamanda da insan kazandırıyor. Gezi yazıları da buna eşlik ediyor. Sizleri de kazanmış olduk. Başarılar diliyorum.
Çok teşekkür ederim.
Hayırlı olsun yeni yaşantınız.
Çok teşekkür ederim.
Her zaman özenmişimdir, alışılmışlık hayatın dışına çıkabilmeyi. Umarım yakın zamanda babam istanbul’da ki şu iki evi satarda balıkesir gibi böyle sakin bir kesime taşınır. En çok istediğim şey, Aydın veya Balıkesir de yaşamak.
Yeni insanlar, yeni dostluklar, yeni heyecanlar…
Baba evinden kanatlanıp uçmanın vakti geldiğinde bunu siz de yapabilirsiniz bence 🙂
Güzel olmuş yazı elinize sağlık.Okumaktan zevk aldım.
Çok teşekkür ederim. Yeni yazıları da okuyacağınızı umuyorum. 🙂