Cümleye nereden başlayacağımı bilmiyorum.
Aslına bakarsanız şu anda otobüs ile yolculuk ediyor ve muavinin getireceği meşrubatlar arasından ”kahve mi, yoksa soğuk bir içecek mi alsam” diye düşünüyorum.
Kahve aldım.
Hani şu yarım paketlerde verilen Nescafe 3 ü bir arada kahvelerinden. Poşeti sağ kulağından yırtıp,(bilemiyorum belki de sol), kahveyi döktükten sonra karıştırdım. Karıştırdıktan sonra o plastik ince kaşığı boş nescafe poşetine koydum. Ama kaşık hep uzun geldiğinden sığmaz o poşete. Bu yüzden ben de ortadan ikiye kırarak koyarım. Bu kadar detayı da inanın neden anlattığımı bilmiyorum. Hayatından bir kaç dakika çaldıysam özür dilerim sayın okuyucu. Ama itiraf et böyle boşa geçirdiğin çok vaktin olmuştur. Bir kaç dakika da benim için olsun ne çıkar?Niye böyle bir başlık attım merak ediyorsundur. Söz veriyorum merakını gidereceğim. Ama öncesinde sana da sormak istedim.
Kolay yalnızlık deyince gerçekten ne hissettin?
10 adımda yalnız kalmanın yollarını okuyacağın bir yazı mı? Ya da yalnızlıkla nasıl başa çıkılır mı? Ya da belki neden yalnız kalıyoruz gibi sorular mı? Bunlardan en azından birini düşündüğünü ikimiz de gayet iyi biliyoruz ama inan bana hiç biri değil.
Dedim ya otobüs yolculuğu yapıyorum şu anda diye. Otobüs karanlık olunca birden nedense elektrikler gitmiş gibi hissettim. Sonra da gerçekten elektriğin gittiği zamanlar da nasıl da sudan çıkmış balık gibi olduğumuzu hatırladım. Aslında daha çok suya atlayan balık gibi olduğumuzu. Çünkü elektrik gidince etrafta yapacak bir şey kalmıyor gibi sadece birbirimizin sesini duyuyoruz. Sonrasında öyküler ve derin sohbetler geliyor. Ne Güzel değil mi? Birbirimize vakit ayırabilmemiz ve dinlememiz. Oysa kimsenin çoğu zaman birbirini dinlemeye vakti olmuyor. Birer oyuncak gibi telefona ve teknolojiye bağımlı yaşıyoruz. Sanki böbrek ya da karaciğerimiz gibi birer parçamız olmuş. Cidden telefonu bir oyuncak gibi görmeye başladım son zamanlarda. Hepimiz sosyal dünyalar da yaşar olduk. Allah aşkına şu an kaç kişi tüm bu sosyal hayatını silebilir? Bir anda hepsini silmeye karar vermek ve silmek!!
Twitter sil gitsin.
Facebook sil gitsin.
İnstagram sil gitsin.
Ne varsa hepsini sil gitsin.
Ama zor çok zor biliyorum.
Çünkü öylesine bağımlı hale gelmişiz ki kendi penceremize konan bir kuşa bakmak yerine, sanal dünyada resimlerine bakmayı yeğliyoruz. İlişkilerimiz de böyle. Oturup bir çay kahve içmiyoruz, şöyle saatlerce sohbet bile etmiyoruz dostlarımızla. Facebook tan takip edip instagram daki resimlerine birer kalp koymak daha kolay geliyor çünkü.
Yani demek istediğim, herkes kendi yarattığı sanal dünyasında boğuluyor. Orada yaşıyor, yaşlanıyor ve ölüyor. Bunu gerçekten de modern dünyanın bir hastalığı olarak görüyorum ben.
Bu hastalığın adı da tabi ki yalnızlık. Çünkü insanlar gerçek dostluğun ve arkadaşlığın be olduğunu unutmuş ve hatta uzun süredir tatmamış olduğu için, twitter’da olan 1000 takipçi onun için arkadaş gözünde. Arkadaş olmasa da dertlerini ve yalnızlığını paylaştığı için arkadaş gölgesi de diyebiliriz.
Bundan 100 sene önce bir insanın yalnızlığı daha acıydı bundan eminim. Çünkü düşünsenize hiç arkadaş yok, sosyal hesaplar yok, kitapları da yok belki de. Bu adam sokakta serseriler gibi gezmeyip de ne yapsın? Sığınacak, kaçabilecek bir şeyi yok çünkü. Zor yalnızlıktır bu.
Ama günümüzde kolay yalnızlık var. Ucuz yalnızlıkta diyeyim tam olsun hatta.
Herkes yalnızlıktan geberiyor yemin ederim. Bunu görebiliyorum ben. Ama sosyal hesapları var, blogu var hiç tanımadığı ya da tanışamayacağı insanların sözde arkadaşlıkları var.
Bence kısır bir döngü içinde bu insanlar. Hepsi de birbirine muhtaç. Hepsi de birbirinin sahte dostluklarına ihtiyaç duyuyor.
Sosyal medya denilen canavar, sülük gibi kanlarını emiyor insanların. Ve insanlar yitirdiği duyguların farkında değiller.
Hatay / Antakya‘dan 21:30 da hareket eden otobüsün 8 numaralı yolcusundan hepinize sevgiler.
bence yalnız yolculuk yapmamalısın 🙂
Hayat otobüsü tek kişiliktir. Yanında arkadaşını götüremezsin.
çok keskin☺ neden olmasın derim ben 😊
Kişisel hiçbir sosyal hesabı olmayan sadece blog için twitter ı olan ve diğer bütün kişisel hesaplarını bir anda silen birisi olarak kesinlikle tavsiye etmiyorum. İnsanoğlu fazla düşündü mü delirmeye proğramlanmış bırak yalnız ya da kalabalık kendisini oyalasın uyanmak insana göre değil .
Neden hatay antakya ikisi de aynı yer ?
Hatay yazsam yeterli olurdu,Antakya yazsam da yazsam da öyle. Bir yerin neden iki ismi varsa ondan sanırım.
Antakya Hatay'ın ilçesi. 🙂
bir Hataylı olarak hemen atlıyorum.Şuan mesela ben Bursanın İnegöl ilçesinde yaşıyorum baktığında nedir İnegöl ilçedir Bursa şehirdir yani Bursa İnegölü kapsamaktadır; ama insanlar merkeze gideceği zaman biz bursaya gidiyoruz demektedir, burası Bursa değil mi ya diyorum, yoo diyorlar burası İnegöl, surat ekşitmiyorum ben de hemen.Hatayda öyle bir yer yok, Hatay sınırlarındaki herkes(İskenderunlular hariç) Hataylıyım, Hataydayım der, Antakya ise sadece merkeze verilen addır.Uzun bir açıklama oldu sanırım, Sosyal medya hesaplarımı kapatmayı ben de denedim ama değişen bir şey olmadı; çünkü etrafımdakilerin hesapları halen mevcuttu, bi ara telefonu çantadan çıkarmamaya başladım o zaman da insanlara bağıryordum bırakın artık filan diye.Olmuyor kopamıyoruz
Benzer durumları daha önce görmüştüm bu yüzden şaşırmadım 🙂
Size hak veriyorum. İyi yolculuklar…
Biri beni anlar mı ümidi ile yazmıştım. Mutluyum.
İnsanlar da değişik artık, dolaysıyla sosyal medya belki de kaçıştır, bu arada yolculuk birtmiş olmalı:)
bitti bitti sağ salim geldik.
Selam yolcu ;
Umarım daha keyifli geçmiştir yolculuğun … Zor yollarda … Kafada deli sorular bile canlanabilir 😉
Bu arada yazını okumaya başlayınca başlığı bile unutup konuyu nasıl ve nereye bağlayacağını düşünmeye başlamıştım bile … Unuttum gitti başlığı …
Sevdim ben 😉
Katılmamak mümkün olmamakla birlikte olmazsa olmaz da sosyal medya …
Yaklaşık 15 gün ya da fazlası internet ve ev telefonu kesik yaşadım mesela blog sayfasını yeni açtığımda …. Sayfam için rezaletti … Yeni yeni sosyal medya hesapları açmıştım ki bir şeyler yapabileyim diye …
şahsi instagram hesabım ödül alamaz oldu … şahsi facebook ya da twitter hesabım umrumda değildi bir tek unuttuğum doğumgünü olursa endişesi vardı o kadar ..
Günde 3 kitap bitirdiğim de oldu bol bol film izlediğimde … Ki bu arada tv bile açmadım … Kendime geldim …
Ama bir şekilde mutlaka ihtiyaç duyuluyor …
Neyse uzun lafın kısası emeğine sağlık …
Sağlıkla vardığını ümit ediyorum
Selam dido. Belli senin kitap kurdu olduğun. 🙂 Ama fb konusunda pek hem fikir değilim seninle.
Arkadaşımın doğum günümü facebook bildirimi ile hatırlaması açıkçası beni üzerdi.
Aaaaaa yok daha neler yanlış anlaşılma olmuş … Benim bildiğim tüm doğumgünleri her yıl yeni ajanda ve takvime kaydedilir . Hatta takvim bile kutucuklu olanları tercih edilir önemli notlar için …
Ama bazen insanız ya unutabiliyoruz , facebook zorunlu uyarı ile tamamlıyor 😉
Eski telefonlarda ajanda kaydı çok daha rahattı … Akıllılarda beceremiyorum hala …
Huysuz ve takıntılı insanlardanım anlayacağın 😉
Güzel günler …
İlk defa yazınızı okuyorum,üslubunuz çok samimi geldi bana.Sizi takip edeceğim.Sevgilerimle 🙂
Teşekkür ederim hoşgeldiniz.
Üniversitedeyken otobüsle memlekete gidişlerimi hatırladım. Özellikle bir seferinde yol boyunca ağladığımı bilirim ki o apayrı bir konu, girmeyeceğim.
O zamanlar öyle ekrandan film seçmeler falan yok. Yolculuk demek İntizar demek. Hele ki şoför arkasına oturduysan.
Bir de vazgeçilmeyen ritüel; kaşık kendi poşetine, poşet ıslak mendil kağısının içine, sonra kirli mendille birlikte tümden boşalmış bardağın içine tıkıştırılır, çöp dolu bardak da ön koltuktaki tutunma yerine sıkıştırılır 😉
Demek herkes aynı şeyi yapıyor 🙂
Birkaç kez bölük pörçük okumada yarım kalmıştı yazınız. Özellikle de okumak istemişti. Çünkü yalnızlığın BÜYÜKünü yazmıştım. Bir otobüste yolculuk edercesine değil de uzay kapsülümsü bir şeyde yalıtılmış haldeyken hissedilenleri. Ayrıca otobüslerdeki kahve kokusu içinde yazmıştım.
Yazdıklarınız elifi elifine doğru.Hatay, mimarisi, ipekçi dükkanları, hala gezemediğim cam müzesi, eski sabunhanelerden, konaklardan dönüştürülmüş otelleri, doğası ile çok sevdiğim şimdilerde gidilemese de eskiden turlarla birkaç kez de görevle gidip görmeye doyamadığım yer.
Resim çekmiş miydiniz? Çektiyseniz paylaşmak?
Tabi ki çektim çekmez olur muyum. Ama nasıl göndereyim size onu bilemedim.