Yazmak İçin Okumak Mı Gerekli, Herkes Yazabilir Mi? Bu konudaki deneyimlerimi ve fikirlerimi sizlerle paylaşamadan önce, her düşünceye saygı duygumu belirterek, görüşlerinizi açıkça dile getirmekte özgür olduğunuzu sizlere bir kez daha hatırlatmak isterim.
Yazmak İçin Okumak Mı Gerekli?
Aslında bugün rastlamış olduğum bir makale üzerine hissettiklerimi yazmak istedim. Yazıda blog yazarlığından ve kişisel blog olmak gibi kavramlardan oldukça bahsedilmiş. En çok dikkatimi çeken hususlardan biri de, yazarın ”yazmak için okumak gerekli” görüşünü savunmasıydı. Bu görüş üzerine yoğunlaşmadan önce ”yazmak nedir?” bunu düşünmek gerekir. Tabi herkesin kendine göre farklı yorumları olacaktır. Çünkü herkes birbirinden farklı hayatlar sürüyor ve yaşadığı hayatı da kendince farklı yorumluyor.
Bana göre yazmak; bir insanın o anki duygu ve düşüncelerini, kelimeler aracılığıyla soyut olmaktan çıkarıp somutlaştırması demektir. İnsan Neden Yazar başlıklı yazımda bunu detaylı olarak anlatmıştım zaten. O halde bir insanın duygu ve düşüncelerini yazarak aktarması için kitap okumasına gerek yoktur. Kitap okumanın yazmak üzerinde etkileri şüphesiz oldukça fazladır. Bazen tek bir cümle size satırlar dolusu cümleler yazdırır farklı ufuklar açar.
Terbiye edilmiş bir at gibi, kelimeler de nerede duracağını bilir bir hale gelir.
Yazmak Bir Sanat Mıdır?
Hayal kurmayı bilen herkes yazabilir! İyi ya da kötü yazmış olmanın önemini bir kenara bırakarak, asıl konunun ”yazmayı sevmek” olduğunu düşünen herkes bunu gayet iyi anlayacaktır.
Bana göre; en çok yazabilen, en çok hayal kurabilendir. Burada bir cümlenin altını ayrıca çizmek istiyorum. Çok yazmak, iyi yazmak değildir! Herkes yazabilir ama herkes iyi yazamaz. İyi yazmak ise sadece okumak, gözlemlemek ve hayal kurabilmekle mümkündür. İşte ancak böyle bir yazmak sanattır diyebiliriz.
Yazmak, resim yapmak, piyano çalmak gibi birbirinden farklı aktiviteleri birbirine bağlayan çok önemli bir nokta vardır. O da sıfırdan üretmektir. Hiç olmayan bir şeyi var etmektir. Tıpkı bu yazı gibi.
Beethoven’ın 9. senfonisi olan Neşeye Övgü‘yü tamamen sağır olduğu bir durumda bestelediğini çoğu kişi bilir. İşitmeden beste yapmak, ne kadar imkansız gibi gelse de öyle olmadığını artık hepimiz biliyoruz.
Peki görmeden yazmak ile işitmeden beste yapmanın ne farkı vardır?
İkisi de aslında farklı sanat dallarının birer parçasıdır. Yazmayı seven bir insanın kör olmasıyla, yazacak kelimeleri tükenmiş olabilir mi? Belki o defteri karalar ya da kocaman harflerle kocaman kağıtlara yazar hissettiklerini, belki de daktilo üzerinde yüzlerce imla hatası ile bitirir söylemek istediklerini. Yeter ki içindekileri dışa vurmaya yönelik olan yazmak eyleminden vazgeçmemiş ve hayalleri tükenmemiş olsun o insanın.
Boya kalemleriyle resim yapmayı seven bir çocuğun kağıtlarını alırsanız, resimlerini boş bulduğu duvarlara yapar. Yazmayı seven biri için de durum böyledir. Kitap okumasa da; blogu, defteri ya da kalemi olmasa da, bir şekilde yazmanın bir yolunu bulacaktır.
Herkes Yazabilir Mi?
Yazmak için okumak gerekli değildir. Herkes yazabilir. Şunu da belirtmek isterim ki yazdıklarından para kazanmak, başkaları okusun diye yazmak ya da popüler olmak gibi hırslara kapılanlar bir gün kendi kelimelerinin esiri olurlar. Belki de bir çoğunun düştüğü acınası durumlardır bunlar. İnsanlar ne okumak istiyor, nasıl bir yazı yazmalıyım? endişesi ile kendi duygu ve düşüncelerinizi sağlıklı olarak nasıl aktarabilirsiniz onlara? ”Hayatta başarılı olmanın 3 altın kuralı” diye atılan bir başlık ne kadar samimi olabilir ki? Çünkü bu bir taktiktir. Nitekim bu taktiği uygulayan çoğu sayfaya da rastlıyoruz. Onlar başkaları için yazıyor kendileri için değil. Onların bazıları popülerlik bazıları da nasıl faydalı bir yazı yazarım diye kıvranıp duruyor.
Bunların hiçbir önemi yok!
Dostoyevski’nin bazı romanlarını kumar borcunu ödeyebilmek için yazdığını çoğumuz biliriz. Burada bazılarınız şu soruyu sorabilir? Dostoyevski de para kazanmak için yazmış ama sen para hırsı ile yazmanın doğru olmadığını söyledin?
Peki Dostoyevski bir yazar değil de marangoz olsaydı ve yine kumar borcu ya da farklı borçları olan bir insan olsaydı, aynı şeyi söyleyebilir miydik? Dostoyevski kumar borcunu ödeyebilmek için gece gündüz kapı pencere yapıyor.
Dikkatinizi çekmek istediğim nokta şu:
Marangoz olmak için o işi büyük bir aşkla yapmak ya da sevmeye gerek yok. Fakat yazmak için aynı durum söz konusu değildir! Dostoyevski yazmayı sevmiyor olsaydı, bugün dünyaca ünlü yazarlar arasında olmazdı.
Özetle iki şeyi vurgulamak istiyorum :
Bunlardan birincisi; para kazanmak için yazıyorum demek.
İkincisi ise; sevdiğim için yazıyorum, insanlar yazdıklarımı değerli buluyor ve bu şekilde para kazanıyorum. Bu iki düşünce arasındaki farkı umarım kavrayabilmişsinizdir.
Unutmayın!
Yazmak için ilk başta yazmayı sevmek sonra da hayal kurmayı bilmek gereklidir.
Dilerseniz şu yazılarımı da okuyabilirsiniz :
Yazmayı sevmek güzel bir başlangıç kesinlikle buna katılıyorum. Para için yazmak ya da hobi için bu işi yapmak veya yazdıklarını birilerine ulaştırmak ise tamamen farklı şeyleri düşünmekten geçiyor. Ne olursa olsun hepsinin eylemsel sonucu yazmak tabi ki kalitesi içeriği tartışılabilir ancak yazmayı severek yazmaya başlamak layıkıyla bir başlangıç yapmaktır bence de 🙂
Yorumun için teşekkür ederim Faruk. Dediğin gibi güzel bir başlangıç ama başlamak ve bu eylemi yine böyle devam ettirmek lazım bence.
Yazmak için okumak mı? Okumak için yazmak mı? 🙂
Yorumun için teşekkür ederim Uğur. Soruna kısaca şöyle cevap vereyim :
Hiçbir şey, hiçbir şey için değildir.
Ne yaparsan yap, aşk ile yap. Yazmak aşkla yapılırsa daha bir güzelleşir sanki:)
Kesinlikle doğru Osman abi. Zaten severek yapılmıyorsa o işten bir hayır gelmez.
ben hep mutsuz olduğumda yazıyorum. 🙂
Fark ediyorum, bazıları özellikle mutsuz olunca yazıyor tabi bu yazılarına da yansıyor ister istemez. Ama mutlu da olsak mutsuz da olsak yazmak güzel şey.
Sevdiğiniz işi yaparak para da kazandığınız için şanslısınız, içinizde yazma isteği ve birikimi varsa zaten duramazsınız, küçücük kağıtlara da olsa bir şeyler karalarsınız. Dediklerinize katılıyorum, verdiğiniz örnekler de güzel ama bir de resim ya da müzik de olduğu gibi yatkınlık, yetenek konusu var. Ama insan kendi için ve ısrarla yazmaya devam ediyorsa diğerlerine göre yeteneğin sınırlarını zorladığı da bir gerçek.Kaleminize sağlık…
Teşekkürler Bengovil sokağı. Resim ya da müzikle uğraşmak kesinlikle sevgi olmadan yapılamayacak işler. Yetenek olmasa da bir insan kötü de olsa resim yapar. Ama sevmiyorsa kesinlikle yapmaz. Bu yüzden en başta sevmek gerek.
Bu da edebiyatın çok tartıştığı konulardan biri. Bu soruya kesin bir cevap veremeyiz. Çünkü bu sorunun cevabı kişisel olarak değişir. Aslına bakarsan bunların hiç biri önemli değil. Yazmak istiyorsan yaz. Onu bunu düşünmemek gerekir.
Çok haklısın Cem. Aslında olay karmaşık ya da anlaşılmaz bir durum değil. Yazmak istiyorsan yaz hepsi bu kadar. Yorumun için teşekkür ederim.
Bence, yazmak için illa ki okumak gerekli değil fakat şöyle bir şey var, okuyan insan daha bilgilidir ve yazacağı konuda daha kaliteli yazılar ortaya çıkarır. O yüzden bence okuyan insanlar yazmayı daha çok sever, insan severek yazdığı zamanda çok güzel bir yazı çıkar ortaya. 🙂
Kesinlikle doğru Gökhan. Ben de zaten bunu anlatmak istemiştim.
Başlığı okuduğumda, tabii ki önce okumak gerek dedim.Ama öyle farklı açılardan bakmışsın ki konuya,hiçbir yargının tek gerçek olmadığı, birçok nedenle farklılık gösterebileceği gerçeğini hatırladım.Bence de aslolan hayal gücü, ve sevmek yazmayı.Ya da 'yazmalıyım' diye içinden gelen garip dürtü.
Hayatı boyunca 2-3 kitap okumuş olan dostumun muhteşem şiirlerine tanıklık ettiğimi hatırladım sonra.Ama yine de, makale uzunluğunda ya da kitap yazma konusunda okumadan, dolayısıyla bilmeden kendini ifade edebilmek kolay olmazdı.
Tabii bir de popüler kültüre sıkışmış yazarlar var."Bir gün kendi kelimelerinin esiri olurlar" cümlen zaten her şeyi özetlemiş.
Gökhan'ın da dediği gibi; ancak böyle olunca, böylesi güzel yazılar çıkar ortaya…
İtiraf etmek gerekirse ben de hiç okumam. Okumayı sevmediğimden değil elbette. Sadece yeterli zaman bulamıyorum. Fakat yazmayı çok sevdiğimden kitap okuyacak vakit bulduğumda okumak yerine yazmayı tercih ediyorum.
merhaba blogunuzailk defa denk geldim. oldukça güzel bir anlatımınız var bundan sonra dasık sık ziyaret edeceğim.
Değerli yorumunuz için teşekkür ediyorum.
Düşüncelerimi bilmek istiyorsanız empati yapmanız yeterli olacaktır :)… Yüreğinize sağlık.tebessümlerle esen ve mutlu kalın.
Empati ile ancak bir insanın içinde bulunduğu durumu anlayabilirim. Nitekim herkesin sınır noktası da ancak bu kadardır. Kimin kafasında ne var ancak Allah bilir. Bu yüzden empati yaparak bilmemi istediğiniz düşüncelerinizi eğer gerçekten bilmemi istiyorsanız açıkça yazmanızı rica ediyorum.
Değerli yorumunuz için teşekkür ediyorum.
Anlıyorum sizi , fakat
Empati derken , yazmayı seven biri ise karşınızdaki aynı duygulari paylaşıyor demek istemiştim.
Kendi fikir ve düşünceme gelince, okudukça yazmayı , yazdıkca yazmayı ve okumayı daha çok seviyor insan.
" her insan en az bir kitap veya bir makale okur.fakat her insan yazamaz .yazmak , ayrı bir yetenek ve meziyettir " .
Kesinlikle öyle. Ben de bunu anlatmak istemiştim zaten. Yazmak için önce yazmayı sevmek gerekli.
Yazmanın sana göre tanımıyla bana göre tanımı tamamen aynı. Hal böyle olunca düşündüklerimi yazmak için kitap okumanın şart olduğunu düşünmüyorum. Kaldı ki uzundur okumadan salt yazıyorum. Ha belki okusam ifadelerim daha güzel olacaktı ama bu o anki duygu ve düşüncelerimi değiştirmeyecekti. Dolayısıyla sonucu değiştirmeyecek ama süreci güzelleştirecek bir eylemde bulunmuş olacaktım.
İçinde yazma isteği olan bir kişi zaten buna karşı koyamaz ve yazar. Hele birde hayalgücü varsa yazdıkları tadından yenmez. Çokta şaapmadan yazmak lazım diye düşünüyorum.
** Son öyküler bölümündeki resimlerin sürekli dönmesinden yazıyı zor okudum be çıplak. Sabitlesen daha iyi olmaz mı?
Çok okuyor musun bilmiyorum ama senin yazıların zaten güzel Yağmur. Bir filmde şöyle bir repliği hatırladım şimdi.
İki kadın konuşuyor, biri roman okumaktan falan bahsediyordu sanırım. Diğeri de boşver. Bizim yazacak kendi hikayelerimiz var diyor. 🙂
Yani insan yazarken aslında hayat tecrübelerini de aktarıyor. Bu durumda çok tecrübeli olan çok okuyandan daha üstün gözüyle bakıyorum ben. Yani bir olayı başkasından dinlemek ile o olayı yaşamak gibi.
Ayrıca uyarın için sağol. Tema da bazı sıkıntılar var aslında. Bir türlü çözemedim. Bazen kendi kendine düzeliyor bazen de öyle hatalar oluyor. İlerde belki eli yüzü düzgün temiz bir tema satın alırım.
Yazmak için okumak mu gerekir ? Güzel soru aslında insanı yazmaya ve okumaya teşvik ediyor. Yazıda da denildiği gibi herkes yazabilir. Ancak güzel yazmak için başkalarından güzel yazıları okumak, düşünmek ve bolca kötü yazmak gerekir. Sonrasında yazdığımız kötü yazıları okudukça yaptığımız hataları keşfederek daha iyi yazabiliriz.
Bu nedenle bu konuda benim en önem verdiğim nokta yazmak ve yine yazmak. Zaten zamanla iyi yazmaya başlarsınız. Yazın arkadaşlar yazın !
Bisiklet sürmek gibi değil mi önce düşer kolunu bacağını yaralarsın sonra dengede durmayı öğrenir ve sürmeye başlarsın. Ama ilk başta aslında sürmeyi bilmemekten ziyade düşmek gerektiği için düşeriz.
Herkes yazabilir, bu kesinlikle doğru. Kitap okumanın yazmaya katkısı da tartışılmaz. Çok kitap okuyan herkes iyi yazacak diye bir sonuç da çıkaramayız. Çünkü her iş gibi yazmayı da sevmek lâzım. Marangoz da olsak bu böyle. İşini sevgiyle yapanın elinden çıkan her iş farklı olur. Herkes yemek yapar, karnını doyurur. Ancak yemeği sadece karın doyurmak düşünmeyip sevgiyle mutfağa girerse şahane bir yemek çıkar ortaya.
Kaleminize sağlık.
Özellikle maddi kazanç beklemeksizin yazanların biraz kendi için yazdığını düşünüyorum. Bence yazmak bir ihtiyacın ürünüdür.
Bu bilgileri bizimle paylastiginiz için tesekkür ederim.
Saygilar Didem
Merhaba sevgili çıplak yazar
Yazmaya başlamak için 50 yıl beklemem gerekti. Neden böyle oldu bilmiyorum. Kendime bu soruyu hiç sormadım. Bu geçen zamanda sadece yaşadıklarımı biriktirdim. Oğlumun bilgisayarında vakit öldürürken birden bire yazmaya başladım. Nasıl olur, olur mu, oldurabilir miyim derken bir baktım kitabım rafta. (Tayyare Babama Selam Söyle)
Kaleme aldığınız her satıra canı gönülden katılıyorum. Herkes yazabilir ne kadar çok okursa insan, yazdıkları da o kadar güzel ve doyurucu olur.
Kaleminize sağlık saygılar.
Merhaba,
50 yıl ne çok uzun ne de kısa bir zaman bence. Her yazarın bir bekleyiş dönemi olduğuna inananlardanım.
Ki bu durumun canlı örnekleri de vardır. Yaşar Kemal’in İnce Memed’i 39 yılda tamamlaması gibi. 🙂
Kitap kapağınızdaki siyah beyaz fotoğraf beni biraz kendine çekti doğrusu. Okumayı çok isterim.
motive edici yazınız için teşekkür ederim. İkincisini yazmaya çalıştığım kitabım için çok ihtiyacım var. Bu konuda bloğunuzdaki sohbetlerde destekleyici
Siyah beyaz resmi annemin albümünden çıkardım. 1973 babam Almanya’ya giderken kapıkule sınır kapısı
Rica ederim. Faydalı olabildiysem ne mutlu.
Eski fotoğraflar gerçekten daha güzel. Konuşuyor, bir hikaye anlatıyor sanki.