Bilgilendirme: Bu bir devam yazısı olduğu için lütfen öncelikle hikayenin 1. bölümü olan Cehennemde ilk gün adlı yazımı okuyun.
— Bölüm 2 —
Cehennemin Soğuğu
Kar yağdığını gördüğümde yüzümde oluşan tebessümün bir kaç saniye süreceğini tahmin etmemiştim. Çünkü aslında yağan kar değil, uçuşan küllerdi. Her yer öylesine kızıl bir renge bürünmüştü ki, küllerin gri tonlarını bir anlığına kara benzetmiştim.
Önümüzde duran kocaman bir kayalığın hayli garip yapısı ilgimi çektiği için, duraksayarak insanların burada ne yaptığını anlamaya çalışıyordum. Her yeri oyuklarla dolu ve birbirine bağlı dev bir kayalık. Tıpkı bir karınca yuvasını anımsatıyordu.
Srius’u geride bıraktığımız için ilk başlarda sevinsem de, karşımıza çıkacak olan şeyin, Srius’tan daha merhametli olacağını düşünmüyordum.
Yavaş yavaş kayalıkların en alt kısmındaki en büyük oyuktan içeri doğru girerek, yukarı doğru çıkıyorduk. Buradaki insanlar acı çeken zavallılardan çok, kötülüğe hizmet eden birer hizmetkar gibi görünüyordu. Vücutlarının çeşitli bölgelerinde bulunan demir aksesuarların kendilerini özel hissettirdiklerine inanıyor gibi bir halleri vardı. Ayak bileklerimizden geçirilmiş ince demir, canımı öylesine acıtıyordu ki, her adım atışımda bir kaç damla kan akıp topuklarıma kadar geliyordu. Kanımın ıslak ve sıcaklığını hissedebiliyordum.
En tepeye vardığımızda şaşkınlık içinde, ayak bileklerimizdeki demiri çıkaran ve tebessüm eden yaşlı kadının, adeta anne şefkati gibi yaklaşımı biraz da olsa hepimizi umutlandırmıştı. Üstelik bulunduğumuz yer artık eskisi kadar da sıcak değildi. Aksine ılıktan soğuğa geçiş süreci yaşıyor gibiydik. Fakat biz bekledikçe daha da soğuk olmaya başlıyor ve titriyorduk.
Yaşlı kadının hizmetkarları uzun ince bir kayığı var güçleriyle önümüze kadar sürükleyip getirdiğinde ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. Sinsi bir gülümse ve ardından attığı kahkahanın kalp atışlarımı hızlandırdığını hissettim. Bacaklarım titriyor ve korku içinde söylenen her şeyi yapmak üzere bekliyordum.
Kadın sakin ve kısık bir sesle ”kayığa binin” dedi ve geri çekildi.
Bu sakin ve durgun tavrın ardında devasal bir kudret olduğunu anlamıştım. Bu yüzden hiç bir itirazda ya da sorguda bulunmayarak kayığa bindik. Kadın avuçlarını açarak kayığa dokunmadan bizi ileri doğru itti ve inanılmaz bir hızda aşağı doğru sürüklenmeye başladık. O kadar hızlıydık ki, düşüş anında kocaman bir fili bile görmemiz mümkün değildi.
Kayık yavaşladığı ve sabit bir hızda ilerlemeye başladığında etrafımızdaki her şeyi görmeye başladık. Donmuş bir nehir üzerinde sürükleniyorduk. Ağaçlar, sular her şey donmuş bir durumdaydı. Sis ve karanlık görüşümüzü engelliyordu ama yakınından geçtiğimiz her şeyi net bir şekilde görebiliyorduk. Alıp verdiğimiz nefesin içimizde donmasından korkuyorduk adeta. Donmuş cesetler üst üste yığılmış durumdaydı. Cehennemin bu kadar soğuk olacağını hiç düşünmemiştim doğrusu. Yine de tüm bunların ne anlama geldiğini merak ediyordum.
öykülerini seviyoruz 🙂
İlk ve ikinci bölümü okuyan sanırım bir tek sensin. 🙂
Teşekkür ederim.