Dünya nüfusunun şu anda 7,2 milyar olduğu tahmin ediliyor.
Bu da 7,2 milyar farklı görüş demektir. Bazıları aptal olabilir. Fakat aptal olanlarında, aptalca da olsa kendi fikirleri vardır.
İnsanların farklı görüşte olmalarının çok çeşitli nedenleri vardır. İnançlar, gelenekler ve yaşam tarzları bunlardan bazılarıdır. Sadece teori olmaktan çıkıp, bilimsel olarak kanıtlanmış bulgular, farklı bir görüşü savunmadan ortak bir görüş ibaresi kazanır. Dünya’nın simetrik şeklinin yuvarlak olması gibi..
İnsan doğadaki en üstün varlık mı?
Yaygın bir düşünce olan ”insanın doğa üstündeki en üstün varlık olması” çoğu insan tarafından kabul edilir. Hatta insan doğanın bir parçasıdır dendiğinde, çoğunlukla herkes bu görüşü savunur. Fakat insan diğer canlılar gibi sıradan bir varlıktır dendiğinde, doğanın bir parçası olma düşüncesi ne yazık ki, sert bir tepki ile karşı çıkılarak kabul edilmeyecektir.
insanlık tarihinin ilk egoist düşünce yapısı
Bunun nedeni ise; insanların kendini üstün görmesinden başka bir şey değildir. ”Bir kuş ya da böcekle ben nasıl bir olurum?” şeklinde dile gelmeyip fakat içten içe kendiliğinden var olmuş bir görüştür bu. Yüzeysel olarak bakıldığında haklı bir düşünce biçimi olarak görülen bu görüşün, insanlık tarihinin ilk egoist düşünce yapısı olduğuna inanıyorum. Düşünen ve üreten aynı zamanda ürettiğini geliştiren bir canlı olarak kendimizi, hayvanlar ile kıyaslamamız bu ego duvarlarına indireceğimiz en ağır balyoz darbesi olacaktır.Albert Einstein; kendimizle kıyaslamaya değer görmediğimiz canlı türlerinden biri olan arıların bile, yok olması durumunda insan neslinin de tehlikeye gireceğini hatta yok olacağını ileri sürmüştür. Bunun nedeni ise; döllenme ve bitkinin olmamasıdır.
Hayvanlar insanlara değil, insanlar hayvanlara muhtaçtır!
Kısaca genetik çeşitliliğin azalması durumunda, doğanın dengesinde oluşan bozulmalar, yine doğanın bir parçası olan insan neslini de etkileyecektir. O yüzden anlamakta çok geç kalınan en önemli gerçek şudur ki: insan yaşamak için, diğer canlılara muhtaçtır. Bunu en güzel şekilde dile getiren Brigitte Labbé’nin şu sözlerini de eklemeden geçemeyeceğim. Çünkü daha güzel anlatamazdım.
İnsan, zekâsı sayesinde hayatını kolaylaştıran binlerce şey icat etti. Büyük bir uygarlık yarattı. Ama bunu yaparken, kendini gitgide bütün diğer canlılardan üstün hissetmeye başladı. Doğaya istediği gibi kullanabileceği dev bir depo, her şeyi atabileceği devasa bir çöplük gibi davranmaya başladı. Sonunda insan, kendisinin de doğanın parçası olduğunu, yeryüzünde yaşamları birbirine bağlı canlılardan yalnızca biri olduğunu unuttu…
Bir hamam böceği, başsız iki üç gün yaşayabilir ve nükleer bir saldırıda arkasına yaslanıp sadece seyredebilir. Bir leopar saatte 100 km hızla koşabilir. Bir deve, 50 °C sıcaklıkta 9 gün aç-susuz kalabilir. Bunlar gibi yüzlerce örnek verebiliriz. Burada anlamamız gereken tek husus, her canlının farklı özelliklere sahip olduğu gerçeğini kabul etmektir. En büyük yanılgıyı da, kendimizi üstün görmekle doğadaki her şeyin ve her canlının bizim hizmetimize sunulmuş birer hediye olduğunu düşünmemizdir. Bu da bizi ego sahibi yapıyor. Ne yazık ki hepimiz biraz ego sahibiyiz.
Einstein egoyu basit bir formül ile açıklıyor.
(EGO = 1 / BİLGİ)
Yani ne kadar az bilgi o kadar yüksek ego, ne kadar çok bilgi o kadar düşük ego. Öz güven bilende, ego ise bildiğini sananda olur. Eğer yazdıklarımı biraz olsun anladıysanız, artık dünyanın tüm canlılar için ortak yaşam alanı olduğunu kabul ederek, yaşamak için paylaşmamız gerektiğine de inanmamız gerekir. Çünkü biz insanlar olmasa da canlılık olacaktır. Bu yüzden üstünlük taslayarak canlılık üzerinde oluşturduğumuz yersiz egomuz aslında içi boş bir balondan farksızdır.
Bunlara da gözat :
Yazdıklarına son noktasına kadar katılıyorum. Yalnızca bir ekleme yapmak istiyorum kendini üstün görme olayının çok bilgiyle de artması söz konusu maalesef. Bilimle uğraşıp kendini Tanrı olarak gören o kadar fazla insan var ki. Halbuki bilim; doğayı tanımaktır, sistemin nasıl işlediğini anlamaya çalışmaktır ve öğrendikçe mutlu olmaktır. Ancak tanrıcılık oynayıp biyolojik-kimyasal silahlar üretmeye, organizmaların yapılarını yamuk yumuk etmeye devam eden bilim insanları ve bunları besleyen egoist para babaları varlıklarını sürdürdükçe doğayla uyum halinde bir insan ancak hayal olmakla kalıyor…
Adamın biri ünlü bir düşünüre sormuş bir oda dolusu kitap okumuşsun herhalde çok şey öğrenmişsindir bu kitaplardan diye.
Düşünür cevap vermiş. Evet ne kadar cahil olduğumu öğrendim.
O yüzden öğrenilen bilgi kesinlikle insanı mütevazi bir kişiliğe eriştirmemiş ise yeterli bilgiye henüz erişilmemiş demektir.
Einstein beyin basit formülü gerçeği aynen yansıtıyor.
Bazen Einstein de yanılabilir. Bu yüzden her zaman sorgucu yaklaşmayı daha doğru buluyorum.
Genetik çeşitliliğin azalması ya da ekolojik denge denilen sistemin bozucusu insan, sonuçlarına katlanıyor ama bozmaya da devam ediyor. Bu akıl işi mi hayır ama insanı diğer canlılardan ayıran ve üstün kılan en önemli özellik akıl ve şuur sahibi olması. Ego ya da ene denilen insan pusulası öyle enterasan ki doğru kullanırsa insanı insan yapar doğru kullanmazsa hayvandan aşağı eder. Bu gereksiz tepişme -ki tepişme hayvanlara mahsus bir ifadedir- insan hayatının kayıp noktasıdır ben ben deyip kendini şişireceğine beni kim yarattı nasıl ve neden böyle acaba diye düşünse ve bir kıyas yapsa ve hududunu bilse hem tatmin hem mutlu hem de gereksiz kayıplarından kurtulup şu aklını da daha hayırlı işlerde harcayabilir. Kişinin kendine ettiğini kimse etmez, akıl, vicdan, kalp var kullan boşa mı konmuş bunlar. Düşünmez misiniz diye tekrarla bu nedenden deniyor. İnsan için en ciddi tuzaktır ego onu bilir dizgini elde tutarsan iyi ama kontrol senden çıktı mı kötü.
Söylediklerinizden özetle şunu çıkardım. İnsan kendini ve evrendeki yerini kavrayabilmeli.
Ne güzel bir yazı.Her canlı birbirine muhtaçtır…
Biz insanların hayvanlara daha çok muhtaç olduğuna inanıyorum.
İnsan olarak bir toplu iğnenin ucu kadar yer kaplamadığımız kainatta "Küçük dünyaları ben yarattım!" tavrıyla etrafta böbürlenerek gezmemiz bir açıdan oldukça trajikomik aslında.
Ufacık bir depremde ardında kendimizi dağ aslanı sandığımız ofis masalarımız, altına korkarak sığındığımız eşyalar haline geliyor. Ufacık bir arı alerjiniz varsa sizi ölümle burun buruna getirebiliyor.
Kaleminize sağlık, güzel tespitler…
Teşekkür ederim beğenmenize sevindim.
Egomuz olsa da olmasa da bir gerçek var ki dünyaya zararı dokunan tek canlı insan. Diğer tüm canlılar doğa ile bir uyum içinde yaşıyor. Biz uyumu bırak yaşadığımız her gün zarar veriyoruz. Çevreye, havaya, hayvanlara, toprağa vs. Ve bunu hepimiz yapıyoruz, kendimizi üstün görsek de görmesek de.
İşin komik tarafı da aslında burada gizli. Madem insan aklı ile dünyaya hükmedecek kadar gelişmiş bir canlı, o halde dünyayı nasıl bu kadar yaşanmaz bir hale getiriyor?