Sahip olduğumuz her şey, aslında onları kaybetme korkusuyla birlikte gelir. Bu yüzden kaybetme korkusu, hepimizin insan olarak sahip olduğu bir duygudur.
Kaybetmek, bir eylemin sonucudur. Eylemsizliğin değil. Tıpkı kazanmanın olduğu gibi, kaybetmenin de öncesinde bir hareket yatar. Hareketin sonunda, kazanmak ya da kaybetmek vardır. Hiçbir şey için çaba sarf etmeden, niyeti ve düşünceyi somut bir eyleme dökmeden, her şeyden umudunu kesmiş, pes etmiş bir halde eylemsizlik içinde olmanın sonucu “kaybetmek” değildir. Bu olsa olsa nefes almak vesaireden ibaret asgari hayat fonksiyonlarını içeren bir bitkisel hayata teslim etmektir kendini. İnsan ne olursa olsun kendini bu duruma sokmamalı. Öğrenilmiş çaresizlik, kaybetmekten yorulanların düştüğü çukurdur.
Kaybetmekten Yorulmamalı!
Madem kazanamayacağını düşünüyorsun, o halde kaybetmeyi hedefle. Hedefin hata yapmak, kaybetmek olsun. Kaybetmek, eylemsizlikten daha iyi. Mükemmeliyetçi insan mükemmelin ne olduğunu iyi bilir fakat, köşeli düşünceleri esnemeye müsait olmadığından, hata yapmaktan korkar, mükemmele ulaşmanın olanaksızlığını gördüğünde daha baştan vazgeçer. Kendini koyverdiği o pasaklı ruh hali ile, beyninde açık seçik seyrettiği ve arzuladığı mükemmelliğin resmi birbiriyle ne kadar da tezattır halbuki. Her şey ve herkes kusurlarıyla birlikte mükemmeldir, kusursuz derecede kusurlu olmakla barışmalıyız.
Kaybetme Korkusu Başarısız Olmamızın Tek Nedenidir!
Şimdiye kadar sayısız kez girişimlerde bulunmuş, ancak neticesinde başarısız olmuşsak, bu noktada karşı karşıya kaldığımız tek gerçek, yeni bir başarısızlık korkusudur. İnsan en büyük devrimi bu noktada gerçekleştirir. Çünkü bu noktada, yola devam etmekle etmemek arasında kesin bir yargıya varırız. Ve bu yargı hayatımızı olumlu-olumsuz yönde değiştirmekle birlikte hayattaki asıl amacımıza uzanan etkisini de sürdürür.
Kimse yeni doğan bir arslan yavrusundan kükremesini beklemez. Ve o yavru kükremeye çalıştığında miyavlarsa kimse ona kahkahalarla gülüp onu ayıplamaz, onu aşağılamaz. Fakat biz insanlar birbirimize çok fazla acımasız davranıyoruz. Herkesten önce, kendimize…
İnsan sahip olamadığı şeylerin korkusunu daha bir yaşıyor içinde.Bir nevi boş satırlar gibi.Dolu satırların duyguları bellidir:hüznü,umudu,sevinci..Ama boş satırlar daha bir belirsiz daha bir korkunç olur.Çünkü:onlar yazılı satırlara göre daha tehlikeli daha bir acımasız olabilir.