Ahmet 17 yaşında esmer, zayıf ve kısa saçlı bir çocuktu. Annesi babasının ikinci karısı ve babası da annesinin ikinci kocasıydı. İçinde doğmuş olduğu bu aile yapısı, daha önceden birer evlilik geçirmiş ve hayatının ikinci baharını yaşamaya karar veren insanlardan oluşuyordu. Fakat her ikisinin de daha önceki evliliklerinden çocukları olduğundan; hem anne tarafından, hem de baba tarafından üvey kardeşleri vardı. Kendisinin ise sadece bir yaş küçük kız kardeşi vardı. Babası 60 yaşlarında, annesi ise 50 sinde bir kadındı.
Annesi çoğunlukla çocuklarıyla ilgilenmeyen pasaklı ve geçimsiz bir kadındı. Öylesine pisti ki; evine oturmak için pek kimse gitmez, yaptığı yemeği yemez veya yatıya kalmazdı. Adam karısından memnun değildi. Fakat ikinci bir evlilikten iki çocuk sahibi olduktan ve yaşının hayli ilerlemiş olmasından dolayı, boşanmanın akıllıca bir karar olduğunu düşünmüyordu. Bu yüzden yaptığı tek şey sessizce ölümü beklemekti. Adamı endişelendiren tek şey sadece ardında bırakacağı iki çocuğuydu. İlk eşinden olan çocukları büyüyüp evlendiklerinden dolayı, onlar için pek endişe duymuyordu.
Adam çok geçmeden bir kaç yıl içinde hastalandı ve beklediği ölümü karşıladı.
Adamın ölümünün ardından, oturdukları evi satılığa çıkarmak üzere karar aldılar. Bu kararı elbette kadın tasvip etmemişti. Çünkü adamdan olan iki çocuğuyla birlikte bu evde yaşıyordu. Satılmasını talep eden ise, adamın ilk eşinden olan diğer çocuklarıydı. Çok geçmeden bir uzlaşma yoluna girdiler ve hep birlikte evin satılmasına karar verdiler.
Kadın evin satılan hissesinden yarısından fazlasını almıştı. O parayla kendisine bir ev alması gerekirdi ama, ev almak yerine parayı daha değerli işlerde kullandı. Önce lüks bir binaya taşındı. Ardından evdeki mobilyaları ve bir kaç eşyayı yeniledi. Hazıra dağ dayanmadığı gibi, zaman geçmeden koca evden kalan para da suyunu çekti. Geriye ise ne para, ne de ev kaldı. Sadece adamdan kalan emekli maaşı ile kıt kanaat geçinmeye başladılar. Çocuklar ise bir müddet sonra okula gitmek istemediklerini söyleyip bırakmışlardı.
Kadının tutumsuz harcamaları, elindeki parayı eritmekle kalmayıp kredi kartlarına da hayli borçlandırmıştı. Bu yüzden yaşlı annesini yanına alarak birlikte yaşamaya başladılar. Kadının annesi oldukça kilolu olması nedeniyle, yerinden kalkıp yürüyemiyordu. Ayakları balon gibi şiş ve yara içindeydi. Bu nedenle bakımı ise ayrı bir özen gerektiriyordu. Fakat tüm bunların yanında yaşlı kadının emekli maaşı ve devletin vermiş olduğu bakım aylığı da vardı. Kızının birlikte yaşamak istemesi ise sadece bu yüzdendi. Nitekim beklediği gibi de olmuştu. Yaşlı kadın evin kira, elektrik ve su gibi temel ihtiyaçlarını karşılamaya başladı. Bir kaç yıl bu şekilde birlikte yaşadılar. Fakat kadın, annesine daha fazla tahammül edemeyip bir gün kirasını ödemiş olduğu evinden kovdu.
Yaşlı kadın olan bitene anlam veremediği gibi üzüntü ve keder içinde günlerce ağladı. Çünkü öz kızı tarafından kendi kirasını ödediği evinden kovulmuştu. Kovulan kadına diğer kızlarından biri destek çıktı ve kendi yanına aldı. Her türlü bakımını üstlendiği gibi manevi ihtiyaçlarını da karşılamaya başladı. Aradan bir iki hafta geçtikten sonra evden kovan kızının bir adamla kaçtığını ve Ahmet ve kızı Arzu’yu terk ettiği haberini aldı.
Yaşlı kadın bu duruma çok üzüldüğü gibi, hastalığı arttı ve daha da halsiz düştü. Çocuklar telefonda ”annemiz gitti, bizi bıraktı” diye ağlarken aynı çaresizlik içinde kendisi de ağladı. Ahmet ve Arzu ilk zamanlar annesinin ilk eşinden olan ablasının yanına sığındılar. Ablası, Ahmet ve Arzu’yu pek sevmese de kocasının illegal işleri için kullanıyordu. Çünkü kocası daha önce hapse girip çıkmış bir uyuşturucu satıcısıydı. Zaman zaman içiyor ve çocuklara kötü davranıyordu. Arzu’yu kendilerine maddi bir kaynak olarak görüp işe koymuş, Ahmet’i ise uyuşturucu işinde kurye olarak kullanıyorlardı. Fakat Ahmet’in ne getirip götürdüğüne dair en ufak bir fikri bile yoktu.
Bir gün teyzeleri Ahmet ve Arzu’yu ziyarete geldi. Mutsuz olduklarını fark edince de yanlarına almak istedi. Ahmet ablasının olmadığı bir sırada teyzesine olan biten her şeyi anlattı.
– Bana bir şeyler veriyorlar, ben de götürüp karşılığında para alıyorum dedi.
Teyzesi de; adamın bir uyuşturucu satıcısı olduğunu bildiğinden, Ahmet’in ne iş yaptığını o an anladı. Daha sonra ablasını çağırarak yeğenlerini yanına almak istediğini söyledi. Ablası ilk başta karşı çıktı ve onları vermek istemedi. Fakat teyzeleri kurnaz bir kadındı. Çünkü onların ne iş yaptığını ifşa etmekle ve polise bildirmekle tehdit etti. Ablası bu tehdit karşısında afallamış ve bir şey diyememişti.
Daha sonra Ahmet ve Arzu anneannelerinin bulunduğu teyzesinin yanına gitti ve orada yaşamaya başladı.
Annelerinin gitmiş olmaları onları derinden sarmış ve mayhoş bir boşluğa itmişti. Ahmet okula gitmeyi bıraktığından bir işe girerek çalışmaya başladı. Arzu ise 16 yaşında olmasına rağmen görücüye çıktı.. Gelen görücüler uzaktan akrabalarıydı. Fakat Arzu daha çok küçüktü ve hâlâ bebeklerle oynuyordu. Anneannesi ve teyzesi biraz eski kafalı olduğundan,
– Verelim, yuvasını kursun. diye düşünüyordu.
Arzu ise hiçbir şeyin farkında değildi. Evlilik kararı sorulduğunda ise; sadece ”olur” diye cevap verdi.
Arzu’nun teyzesinin büyük kızlarından biri lafa karıştı :
– Bu yaşta bu çocuk nasıl ev kadını olacak? Evini nasıl çekip çevirecek? diyerek böyle bir evliliğin karşısında durdu.
Haklıydı da!
Çünkü ileride mutsuz olmasının yanı sıra, evlilik için çok erken bir yaş olduğunu düşünüp, bu kararı onayladığı taktirde ileride vicdan azabı duyacağına inanıyordu.
Fakat çabaları fayda etmedi ve Arzu’yu, kendisini istemeye gelen uzak akrabalarına verdiler. Üvey kardeşlerine de davetiye yollamışlardı ama hiçbiri bu düğüne gelmedi ve sonrasında Ahmet ve Arzu’yu hiç aramadılar.
Aradan yıllar geçti..
Anneanneleri ölmüş ve teyzeleri oldukça yaşlanmıştı.
Ahmet 28’ine Arzu ise 27’sine basmıştı.
Arzu’nun evliliği kötü olmadı, fakat ardında yaşayamadığı bir çocukluk bıraktı. Ahmet ise; çırak olarak girdiği lokanta dükkanında usta olup, ardından kendi küçük dükkanını açtı.
Ahmet dükkanı açtığında kazandığı ilk parayı çerçeveletip duvara astı. O an tebessüm içinde hayata karşı ilk golünü attığına inanıyordu. Çünkü babasının ölümü, annesinin onları terk etmesi ve üvey kardeşlerinin yıllarca arayıp sormaması bir yana Arzun’nun çocuk yaşta evlenmesini; hayata 3-0’lık bir yenilgi ile başlangıç yaptığını düşündürmüştü.
Geriye ise sadece son 2 gol kalmıştı.
(Umarım bir gün atarsın Ahmet)
Her öykü böyle mutlu sonla bitse keşke….