Evet farkındayım. Cümle bitiminin hemen ardından söylenen ”ama” kelimesi, öncesinde söylenmiş sözün ağzını burnunu kırıyor. Ama önce bir anlatacaklarımı dinleyin, sonra bu sorunu çözmenin yollarını hep birlikte arayalım.
İnstagram sayfamı takip edenler sokak hayvanları konusunda ne kadar hassas olduğumu az çok bilir. Ama geçenlerde yaşadığımız üzücü bir hadise yüzünden sokak hayvanları konusunda içsel bir çatışma yaşadığımı da belirtmek isterim. İnsan ne yazık ki kendi canı yanmadan anlayamıyormuş meğer. Sosyal medyaya düşen haberleri az çok hepimiz biliyoruz.
- Köpekten kaçarken ani bir reflekse yola atlayan çocuğa otobüs çarpması. (Haber bağlantısı)
- Saldırıya uğrayan küçük çocuklar veya saldırgan tür besleyen bilinçsiz hayvan sahipleri.
- Yine yakın zamanda kuduz nedeniyle hayatını kaybeden başka bir vatandaş. (Haber bağlantısı)
Konu çok hassas ve bir o kadar da ciddi farkındayım. O yüzden tarafsızca yaşadığımız olayı anlatıp, son sözü de yine size bırakacağım.
Geçen haftalarda çocuk arabası ve o arabadaki iki buçuk aylık oğlumuzla sokakta yürüyen eşime köpek saldırdı. (Saldırgan bir tür değil. Bildiğiniz sokak köpeği) Eşimi bacağından ısırmış ve eşim çocuk arabası olduğu için biraz cesur davranıp arabayı bırakmamış. Sadece çığlık atmakla yetinmiş. Isırıklı bir vaka olduğu için biraz tedirgin olduk tabi. Köpek resmen dişlerini geçirmiş ve diş izlerinin olduğu noktalarda kanama meydana gelmiş. Başta Adana/Seyhan ilçe belediyesi olmak üzere beş-altı farklı kişi ve kurumla iletişime geçerek durumu anlattık. Çünkü köpek hakkında (küpesi var mı hastalık taşıyor mu) gibi konularda hiçbir bilgimizin olmaması sebebiyle ayrı bir tedirginlik yaşadık.
Tutanak tutuldu, ekipler yönlendirildi ama bilin bakalım ne oldu?
Köpek yakalanamadı. Üstelik yakalama ekipleriyle de bir hayli ilginç sayılabilecek bir konuşma yaptık. Bana tam olarak şunları söylediler:
Abi yakalamaya geliyoruz köpekler kaçıyor. Eskiden (1 yıl önce) iğne tabancası kullanıyorduk ama gelen yeni bir yasa ile iğne tabancası yasaklandı. Arabayı tanıyorlar, kokusunu biliyorlar, görünce de kaçıyorlar. Bir de bazen bir köpeği almaya gittiğimizde orada yaşayan insanlar biz bu köpeği burada besliyoruz, alamazsınız deyip bizimle tartışıyor. Köpeği vermiyorlar. Falan filan…
Bu arada geçen gece de saat 00.30 sularında sokaktaki başka bir köpeğin, bir kadına saldırdığına şahit olduk. Kadın yara bere almadan bir şekilde binanın kapısından girmeyi başardı.
Kendi konumuza dönecek olursak eşim dört doz kuduz aşısı olmak zorunda kaldı. Köpek yakalanmadı, muhtemelen farklı vukuatları da olacak. Çünkü köpek hala dolaşıyor. Hatta geçenlerde yine denk geldim evin civarında. Yakından görünce de küpesinin olmadığını fark ettim. O da cidden ayrı bir sıkıntı. Dayanamadım ve konuyu bir de CİMER üzerinden yazdım. İlgili birimlere iletildi ama sonuç ne olur bilemiyorum.
Ama cidden şunu da merak ediyorum: Şayet eşim daha kötü yaralansaydı ya da o panikle çocuk arabasını devirseydi ve çocuğumuz zarar görseydi hesabını kim verecekti?
Evet biz de sokak hayvanlarını seviyoruz, biz de besliyoruz, yanlarını oturup oyun oynuyoruz, okşuyoruz. Ama!
Durum gerçekten sıkıntılı ve kontrol altına alınmalı diye düşünüyorum. Hani ateistin ateistliği uçak sallanana kadar diye bir laf var ya, bence hayvansevelerin sevgisi de kendi canı yanana ya da yitip gidene kadar diye düşünüyorum. Bu konuda ben bile yeterince empati kuramadığım için kendime şaşırdım açıkçası. Yazımın başında bahsettiğim içsel çatışmanın sebebi de buydu.
Son olarak minik bir anket ekleyerek yazımı burada noktalamak ve son sözü size bırakmak istiyorum.
Bursa’dan taşınıp geldiğimiz Eskişehir’de de bir yıldır biz de aynı içsel çatışmayı yaşıyoruz. Maalesef oturduğumuz muhitte çok fazla başıboş köpek var. Defalarca aramamıza rağmen sizin yaşadığınız telefon görüşmelerine şahitlik ediyoruz. Belediyeler de aynı dertten muzdarip aslında ama hayvan hakları savunucuları kendi başlarına gelmediği için “hayvanseverliklerini” devam ettiriyorlar. Mahallede iki kadın var ki onlar da sabah akşam çiğ et veriyor bu hayvanlara. Çocuklar dışarıda oynamaya korkuyor ya hu!
Çok geçmiş olsun bu arada…
Seni çok iyi anlıyorum Hilmi.
Yani elimden gelenin fazlasını yaptım ama sonuç alamadım. Belediye başkanlarının twitter hesabına (attığı etkinlik twitlerine yorum olarak bile yazdım konuyu.)
Çiğ et verilmesi de apayrı bir sıkıntı zaten. Hatta şimdi baktım da şöyle diyor:
Çiğ etin köpekler için zararları çok fazladır. Köpeklere çiğ et vermek demek mide ve bağırsaklarına birçok parazitin yerleşeceği anlamına gelir. Yalnızca çiğ et değil işlenmiş birçok et köpeklerde parazit oluşumuna neden olur.
Geçmiş olsun dileklerin için de ayrıca çok teşekkür ederim.
Umarım bu soruna bir çözüm bulunur diyeceğim ama bu soruna gelene kadar başta ülkenin milyon tane sorunu var.
En azından bir vatandaş olarak üzerime düşen sorumluluğu yerine getirdiğimi düşünüyorum.
Artık gerisi de yetkililere kalmış.
Yazı tam benim yazıp silip yazılarımdan, malum “sözde” hayvanseverlerin laflariyla uğraşamam bu yaştan sonra:) Dünya bir denge üzerine kuruludur, iki tarafa dogru aşırılık da bu dengeyi bozar. Sokak köpekleri de sokakta olmaması gereken hayvanlar. Aynı dertleri yaşıyoruz biz de. Size de geçmiş olsun. Bana kalirsa şehirde hiç kimse köpek beslememeli, o derece ileri düşünmeye başladım.
Keşke siz de yazsaydınız. Neden yazıp sildiniz ki?
Sonuna kadar ilgiyle okudum yazdıklarınızı…
Benim de başıma 2 defa gelmiş biri olarak sizin gibi çatışmaya düştüm mu dedim kendi kendime … hayır düşmedim…yerinizde olsam bu konudaki ihmallere daha çok sinirlenirdim…kedi ,köpek vahşi doğa hayvani değildir… beton armeden geçilmeyen bu düzende, onların yaşam alanı ihmal eden biz insanlariz … doğanın da bir düzeni olduğunu hepimiz kabul ediyoruz değil mi? Peki bu düzende yok saymak , hele ki yok etmeyi düşünmek nasıl bir boyut … hiç bir kopek ac değilse, korkmuş değilse, aşıları tamsa ve iyi bakiliyorsa, konfor , güven alanındaysa bunu yapmaz … peki burda kim suçlu…isini yerine getiremeyen belediyeler ,bütçeden asla onlara harcamayan ,yanlış raporlama yapan,görevlerini yerine getirmiş gibi davranan yetkililer değil mi … barınak rezilliklerini biliyoruz … ulke de adam gibi tek bir barınak yok … hepsi doğru dürüst denetlense, her ay belli sayida il , ilçenin kısırlaştırma programı olsa düzenli besleme alanları ve barınaklara düzenli gıda ve aşılama desteği olsa .. bugün ne sokaklarda başı boş köpekler olurdu ne de bir insanın cani yanardı beyfendi …ihmalin ve yuzsuzlugun bedelini de sesi olmayan, kendini savunamayan ,kolay harcanicak ,mesul tutulucak, bunlar olmasa insanlar zarar görmezdi dicek zihniyetin kurbanı olucak bu canlar ödemezdi…yasa da hala daha mal diye geçen ,o canlarin herhangi bir hakkini savunurken onca zorbalığa maruz kalan bizlerin de bu anlatımlarda aldığımız yara azalmicak…
Şimdi sizin anlatımınız ile ilgili şunu da eklemek istiyorum ama dan önceki dediginiz gibi tüm cümlelerin hükmü yoktur…önü önemli degildir malesef …2 defa sokaktaki hayvanların saldırısına maruz kalmış bi birey olarak bunları yazıyorum…yani başına gelmiş biri olarak suçlunun onlar olmadığını bilicek bilincteyim…esinize çok geçmiş olsun dileklerimizi iletin , evladinizi Rabbim size bağışlasın…
Ama burda sorun başı boş köpekler değil…
Neden başı boş bu köpekler olmalıydı…
Öncelikle iki defa başınıza böyle bir olay geldiği için size de çok geçmiş olsun. Hadise tam olarak nasıl oldu ve ısırıklı bir vaka mıydı, aşı olmak zorunda kaldınız mı bilemiyorum ama tek bildiğim 3. kez yine bu durumu yaşayacağınızdır.
Ayrıca kendi başınıza gelmesi ya da gözünüzden sakındığınız, canınız gibi çok sevdiğiniz birinin başına gelmesi bence farklı şeyler. Her iki durumu da aynı kefeye koyamayız. Ki bazı saldırıların ölümlü sonuçlandığı haberlerini de duyuyoruz.
Kimsenin öyle bir durumda sizin gibi düşüneceğini sanmıyorum. Ki ben bile oğlum ile sınandım ve çok şükür ki, kötü bir olay yaşamadım. Ama ramak kalmış bir olayı da, yaşanmadı diye göz ardı edemeyiz değil mi?