Bir kadın sabahın erken saatinde servis aracına binmek üzere yolun karşısına geçiyordu. Ve başka bir kadın karşı yoldan onun bulunduğu tarafa doğru servis aracına binmek üzere karşıya geçiyordu. Aynı anda ters yönde karşıya geçip, aynı anda servis aracına bindiler. Her ikisi de farklı yönlere gitti. Her ikisi de yaşamla bir gün daha mücadele etmek için bugün ben de varım dedi.
Sonra başka insanlar karşıya doğru geçip, başka yönlere gitti. Bu sonsuz bir döngü gibi sürüp giden bir hal gibiydi. Üstelik karşıya geçenler sadece insanlar da değildi. Bir kedi, köpek belki de bir karınca evinden uzak karşıya doğru geçiyor, akşam olunca da tekrar evine dönmek üzere yeniden karşıya geçiyordu.
Hayat boyu yeni şeyler deneyimlemek, aramak, üretmek ve yaşamak için sürekli yaptığımız bir eylem haline gelmişti karşıya geçmek. Biz aslında karşıya geçmek ve sonra geri dönmek için var gibiydik.
Bazen geçemeyenler oluyordu karşıya, akşam olunca eve dönemeyenler. Ve dönüş yolunda gagasını açıp acıktığını belli etmek için ötüp duran yavru kuşlar. Sonsuz ve belki de hiç bitmeyecek bir bekleyişle hayata tutunmaya çalışanlar. Bir şekilde büyüyüp kanat çırpmayı öğrendiler, böcek yakalayıp şarkı söylediler, ürediler ve karşıya geçmeyi kendiliğinden öğrendiler.
Ve bir adam vardı yol ortasında duran. Van Gogh’un tutuklular çemberinde ortada durup size bakıyor gibi karşıdan gelenleri ve geçmekte olanları izleyen. Ara sıra saatine, ara sıra da başının üstündeki ışıltılı kelebeklere bakan.
Hayatı özetleyen harika bir yazı. Bir hikaye gibiydi.
Teşekkür ederim Mustafa. Yeniden blog yazmaya başlamana sevindim. 👍