• Ben Kimim?
tweet
paylaş
Mesaj

Kişisel Blog ve Öyküler

Uykudan uyandığım bazı sabahlar, dünyayı değiştirebileceğimi düşünürdüm. Sonrasında çorabımın diğer tekini ararken bulurdum kendimi.
Nereden, nasıl geldin bilmiyorum ama burada bir şey yok ki.. :(
Tüm Sonuçları Gör
  • Günlük
    • Aforizmalar
    • Rüya Günlükleri
    • Gece yarısı sayıklamalarıMariana
    • Gündelik
  • Deneme
  • Eleştiri
  • Mizah
  • Hikaye
  • Araştırma
  • Yaşam ve İnsan
  • Sinemaskop
    • Sinema Yazıları
    • Ödüllü Kısa Filmler – Çıplak Yazar Tavsiyesi
    • En İyi Yabancı Diziler | IMDB 8 ve Üzeri
    • ÇMDB – Çıplak Yazar Movie Database
  • Bloggess
Çıplak Yazar - Kişisel Blog ve Öyküler
Her Şeyden Bahsetmek Ama Hiçbir Şey Anlatmamak

Her Şeyden Bahsetmek Ama Hiçbir Şey Anlatmamak

9 Temmuz 2020
Kategori: Gündelik
5 dk.
A A
2

Anlatmak istediğim çok şey var ve yine içimde ”bunların ne kadarını anlatabileceğim acaba” endişesi var. Sürekli bir şeylerin endişesi içinde olmak beni zaman zaman hasta ediyor. Bunu hissedebiliyorum! İşin kötü yanı bunun doktorluk bir yanı olmadığını da bildiğim için, nazım bir tek kendi kendime geçiyor ve kendim dışında kimseye mızmızlanamıyorum.

Sahip olduğum beden, bakmakla yükümlü olduğum küçük bir çocuk gibi geliyor bazen. Uykum geldi diyor, uyutmak için yatağa yatırıyorum. Ben acıktım diyor, gidip bir şeyler yediriyorum. Canı sıkılıyor, sokağa gezdirmeye falan götürüyorum. Sürekli onun isteklerini karşılayıp, onu mutlu etmek için (zorunlu olarak) uğraşmak, bazen gerçekten de tuhafıma gidiyor ve bu çocuk beni gerçekten çok yoruyor. Yani yemek, içmek, uyumak vb. insani temel ihtiyaçları karşılamak çoğu kimseler için keyifli bir aktivite iken, benim için can sıkıcı olabiliyor. İnsana kendi bedeni ağır gelir mi? Gelebiliyormuş demek ki! Otuzumdan sonra bunu da öğrendim.

Bundan beş sene öncesine kadar kitap çıkarmayı düşünüyordum. Bugün ise bir beş yıl daha beklemem gerektiğini düşünüyorum. Neden mi? Geriye dönüp yazdıklarımı okuduğumda, çoğuna paçavra muamelesi yapıyorum da ondan. Üstelik başka yazılara ve hikayelere daha ılımlı yaklaşırken, söz konusu kendim olunca, yine kendi kendimi yerden yere vuruyorum. Acaba kendime fazla mı haksızlık ediyorum? Yoksa o kadar da kötü değil mi acaba yazdıklarım? Peki o kadar değilse ne kadar kötü? İçimdeki muzip çocuk yine sessiz sessiz gülüyor.. (yok yok o kadar kötü değil, daha kötü)

***

Ne anlatıyordum?

Bu yazının en trajikomik tarafı da bu oldu sanırım. Her şeyden bahsetmek ama hiçbir şey anlatmamak.

İşin şakası bir yani (maddi bir kazanç için değil) sadece kendim için bunu yapmak istiyorum. Acaba kitap çıkarınca belli belirsiz bir havaya mı gireceğim, beni kitap çıkarma konusunda heveslendiren sebebin altında egom mu var diye kendimi de yokladım. Ama yok, samimiyetimle bu soruya hayır cevabını verebilirim. Ancak şu da bir gerçek ki insan denilen mahlukat, hala güdülerine göre hareket eden bir hayvandan farksız. Etrafımızda vuku bulan hemen hemen her olayın altındaki gizli sebep de yine bu dürtüler. Kıskançlık, cinsellik, öfke, baskın gelme, otorite kurma gibi.

***

Ne anlatıyordum?

Canım Aziz Nesin

Kitap çıkarma konusundan hangi ara dürtülere geldim anlamadım. Neyse, insan kendi kişisel blogunda istediği gibi atıp tutamayacak ve saç-ma-la-ya-ma-ya-cak-sa başka nerede atıp tutacak? (Eğer bu yazıyı okuyan yabancı biri olsaydım şunu derdim: İyi en azından saçmaladığının farkındasın.)

Kitap konusunda söylemek istediğim bir şeyler daha olduğu için devam etmek istedim açıkçası. Ben iyi bir şey çıkarmak istiyorum ortaya. Gerekirse on yıl sürsün ama sabır ve sükunetle beklemeye razıyım. Özellikle şu son dönemlerde Yaşar Kemal ve Aziz Nesin okumaya başladım ki, kendimde çok fazla eksikler görmeme neden oldu yazıları ve özellikle her Aziz Nesin hikayesinin sonunda onunla tanışamayacak olmanın ayrı bir üzüntüsünü duyuyorum. Ya biz geç doğmuşuz, ya onlar erken bilemiyorum. Kendimi bu ustalarla kıyasladığımı düşünmeyin. Haddimi her zaman bilmişimdir ben. Sadece yazdıklarıma (daha doğrusu hikayelerime) farklı bir pencereden bakabilme fırsatı yakaladım. Ama işin özünde başta da dediğim gibi bu işten maddi kazanç elde etmeyi düşünmeden sadece ortaya iyi bir eser çıkarabilmek var. Çünkü ruhu olan şeylerin sonsuza kadar yaşadığına inanıyorum.

***

Özellikle şu son yıllarda, her birimiz ruhumuzu yitirmeye başladık aslında. Size garip gelebilir ama her bireyin daha birey olma yolundayken, yani kendini keşfetmemişken paramparça olup gittiğini, hiçbir zaman ruhunu bulamayacağını düşünüyorum. Kafamı çevirdiğim her yerde görüyorum bu durumu. Blog yazıyorum diye geçinen soytarılarda, kendilerine sanatçı diyen şarkıcı müsveddelerinde, film yapıyoruz diye saçma sapan kurgular üzerine sinema filmi çeken yapımcılarda, birbirinin kopyası binlerce youtube kanalında, fenomen olmak için kıçını yırtan sosyal hesaplarda. Bilmiyorum farkında mısınız ama her şey ve herkes birbirine benzemeye başladı ve çılgın bir kasırga gibi herkesi biraz içine çekiyor bu ruhsuzluk!

Oysa bu ruhsuzluğun ürünü olarak ortaya çıkan her şey, anlık olarak popülerliğini ilan etse de ve hatta alanında zirveyi oynasa da, hepsinin tamamen parçalanıp yok olacağına hiç şüphem yok. Acı olan şu ki, bu parçalanma sırasında ruhsuz olan her şey tamamen yok olacağı için, ruhunu yitirmişin kendisi ve onun elinden çıkan her şey bu parçalanmadan nasibini alacaktır. Pufffffffff. Hepsi toz olup uçup gidecek!

***

Geriye ne mi kalacak?

Aşık Veysel

Aşık Veysel’in sazı ve türküleri kalacak mesela. Yaşar Kemal’in, Dostoyevski‘nin romanları kalacak, Sadri Alışık’ın tiradları kalacak. Ruhu olan insanların ruhundan bir parçadır ürettikleri! İnsanın özüne inip yüreğine dokunabilen, kısacası ruhu olan her şey sonsuza kadar yaşayacak.

Artık ne anlattığımı biliyorum.

Ama ne anladığınızdan emin değilim.

Paylaş8Tweet5GönderPaylaş

Bu yazıyı Sevdin mi?

O hâlde yeni yazılar için abone ol ve takipte kalmaya devam et.

Sadece yeni yazı olduğunda 1 adet eposta alırsınız.

Çıplak Yazar

Çıplak Yazar

Amatör hikaye yazarı ve sıradan bir dünya vatandaşı. Evrime, dostluğa, sevgiye, paylaşmaya ve hayattaki iyi şeylere inanır. Ölümü sık düşünür ve bu yüzden hatırlanmaya değer güzel anılar biriktirmek için yaşar.

Kim neler demiş? 2

  1. rebecca says:
    3 ay önce

    İçimizdeki yabancı hep bizi paramparça edecek sanırım. Hiçbir zaman bize soru sormayı bırakmayacak. Yazmak veya konuşmak bu kadar paçavra olmuşken ne denir ki? Hayat sıradan olmayı seçti. Haksızlık hep olduğu gibi sanatta birleşti.

    Cevapla
  2. klinikarti says:
    6 ay önce

    Güzel bir yazı olmuş ellerinize ve emeğinize sağlık.

    Cevapla

Bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

EN YENİ YAZILAR

Sülün Osman’a Şapka Çıkarttıracak Bir Dolandırıcılık Hikâyesi

Sülün Osman’a Şapka Çıkarttıracak Bir Dolandırıcılık Hikâyesi

23 Ocak 2021
99

Yarım saate ordayım. Sürse sürse ne kadar sürer ki zaten?

Yarım saate ordayım. Sürse sürse ne kadar sürer ki zaten?

8 Ocak 2021
462

400 yıl sonra haklı çıkmak! | Giordano Bruno’nun ilginç hikâyesi

400 yıl sonra haklı çıkmak! | Giordano Bruno’nun ilginç hikâyesi

21 Kasım 2020
532

Geri Sonraki
Reklam Ver
Reklam Ver
Reklam Ver

Sayfalar

  • Misafir Yazarlık
  • Sadece 100 kelime!
  • Reklam ve Sponsorluk
  • Destek Ol
  • Ben Kimim?
  • Mesaj Gönder

Sponsor Yazılar

En Ucuz Uçak Bileti Nasıl Bulunur?

Sponsor Bağlantılar

İstanbul Evden Eve Nakliyat Uluslararası Evden Eve Nakliyat Siteniz burada gözüksün!

İçerikleri paylaşırken lütfen kaynak gösteriniz!© 2016 - 2020 Çıplak Yazar - Kişisel Blog & Kısa Hikayeler

Nereden, nasıl geldin bilmiyorum ama burada bir şey yok ki.. :(
Tüm Sonuçları Gör
  • Aforizmalar
  • Araştırma
  • Deneme
  • Eleştiri
  • Gündelik
  • Hikâyeler
    • Hikâye Arşivi
    • Sesli Kitap Arşivi
    • Sadece 100 kelime!
  • Mizah
  • sinemaskop
    • Sinema Yazılarım
    • Kısa Filmler
    • Yabancı Diziler
  • Yaşam ve İnsan
  • Mesaj Gönder
Ciplakyazar olarak prensip edindiğimiz birkaç temel ilkemiz var. Dilerseniz Gizlilik Politikası sayfasını ziyaret ederek okuyabilirsiniz.