Otel odasında geçen bir kripto para muhabbeti anısına, hatırlanmak üzere kaleme alınmış olup boktan bir geceye dönüşen ortam.
Geçen haftalarda uzun zamandır görüşmediğim arkadaşım F. (Faruk) Hatay‘a uğrayacağını söyleyince hayli sevinmiştim. Dile kolay çocukluğumuz neredeyse birlikte geçti. Eee malum pandemi nedeniyle kimse bir yere de kımıldayamıyor. Vel hasıl uzun zamandır güzel bir dost muhabbetine hasret kalmıştım. Bu durum onun için de geçerli tabi. Oturduk mu, iyi kafa açarız biz. Hatta bazen o kadar açarız ki, günün sonunda ortada yarılmış bir karpuz gibi iki kafa oluverir.
Neyse arkadaşım yanında diğer arkadaşı Hüseyin’le geldi. Ben Hüseyin’i tanımıyorum tabi. Arkadaşım Faruk’un askerden arkadaşıymış. Hüseyin’le selamlaşıp tanıştığımıza memnun olduk derken, meğer adamla önceden tanışıyormuşuz. Bir kaç saniyeliğine salak bir durum oldu tabi. Adamı cidden hatırlayamadığım için biraz mahcup oldum. Abi senle tanıştık, hatta şöyle muhabbet ettik falan deyince anladım ki benim kafa iyice gidik dedim. Çünkü cidden hatırlayamadım adamı. Ama doğrudur falan deyip durumu idare ettim tabi.
Bu arada bir de üçüncü adam var. Alper! Hah işte Alper’i hakikaten tanımıyorum. Meğer burada Hatay’da yaşıyormuş o da. Neyse biz dördümüz buluşmuş olduğumuz mekandan kalkarak otelin yolunu tuttuk. Hüseyin çatasından yarım şişe red label çıkardı. (Ulan bende de ne göz varmış. Çantadan çıkarılan yarım şişe viskinin bile markasını okuyuvermişim.) Birer yudum bardaklara paylaştırdık ama belli ki bu bizi kesmeyecek diye resepsiyonu arayarak alkol var mı diye sorduk. Pardon daha da öncesinde arkadaşım Faruk’la alkol bulabiliriz ümidiyle Hatay caddelerini yirmi dakika dolaştık. Alkol ararken başka bir şey bulduk ama orasını karıştırmayayım şimdi. Bulamadık tabi. Elimiz boş dönünce de resepsiyonu arayıp sorduk. Bakarız, buluruz, bilmiyoruz ki var mı gibisinden bir kaç laf kalabalığından sonra bir arkadaş çaldı kapıyı. Alkol istemişsiniz buyurun yardımcı olayım derken parayı verip gönderdik adamı. Çok sürmeden de adam elinde biralarla geldi zaten.
Yani ortam güzel, aramızda Yeşilaycı da yok. Sigaraları yakıp, muhabbete başladık. Laf döndü dolaştı kripto paralara geldi. Ben de kripto para piyasasında çömezim tabi az buçuk. COTI al, BTT sat, Bitcoin zorluyor, şu yükselecek, bu düşecek derken aramıza piyasaya yeni girmek üzere olan bir kurban daha ekledik. Bizim Faruk’un hesabı yokmuş meğer. Yaa kanka dur sana hemen binance den hesap açalım deyip açtık hesabını. Üç beş bir şey attı hemen hesaba. Üstüne bir de whatsapp grubu kurduk. Ohhhh tadından yenmez. Sanırım iki saat boyunca bu muhabbetler döndü. Arada serpme farklı muhabbetler de oldu tabi.
Bir an otel odasında tüm bu muhabbetler dönerken, yüz yıl önce yaşamış birinin pat diye bu muhabbetin üstüne geldiğini düşündüm. Daha doğrusu geldiğini derken, gelse nasıl olurdu diye hayal ettim. Binance, chz düşüşte, spot cüzdan, kripto para, Tr cüzdandan global hesaba para aktarma… Ohaaa terimlere bak. Nece konuşuyor lan bunlar? Daha sonra dünyanın nasıl bir hızla değiştiğini düşündüm. Ulan hakikaten de çok hızlı değişiyor. Bir Y kuşağı olarak, güncel olaylara ve teknolojiye aslında her geçen gün biraz daha yabancılaşıyoruz. Daha doğrusu yetişemiyoruz. Her gün yeni bir şeyler çıkıyor, her gün bir güncelleme geliyor. İyi de o güncelleme bize gelmiyor ki? Hâlâ 86 model kafayla çalışıyoruz. İnstagramda story atacağız diye yanlışlıkla akış paylaşıyoruz. Kısaca bir yandan yeniliklere ayak uydurmaya çalışırken, bir yandan da yeni dünya düzenine yabancılaşıyoruz.
Sanki sonunda bir şey olacakmış gibi okuyup, olmadığını görünce hüsrana uğradıysanız az sabırlı olun. Asıl meseleyi anlatmadım çünkü.
Biz muhabbetin dibine vurduk ama saatin de kaç olduğunu hiç fark etmedik. Pattt resepsiyondan bir telefon. – Beyefendi biraz daha sessiz olur musunuz yan odalara ses gidiyormuş diye. Tabi hemen kendimize çeki düzen verdik. Beyler sessiz olun bokunu çıkarmayın derken on dakika sonra da kapı çaldı. Ama cidden telefondan sonra sesi azaltmıştık. Alkollü de olsak, sonuçta medeni insanlarız. Karşımızda beyaz atletli, göbekli kel bir adam. Ayağına giymiş otellerde verilen şu kullan at beyaz terlikleri. Patlıcan gibi ayaklarını da nasıl sığdırmışsa helal olsun. -Gençler biraz sessiz olur musunuz dedi. Yani tipine bakınca dördümüze birden dalacak sandık ama adam gayet kibardı. Dış görünüşe çok sallamamak lazımmış demek ki.
Bizim Faruk atladı hemen abi şöyle, abi böyle iki dakikada muhabbete girdi adamla. Yani bazı insanlarda Lucifer gibi şeytan tüyü var derler ya, bizim Faruk’ta öyle biri işte. Kurtlu elma versen, içindeki kurdu çıkarıp doğal elma gübresi diye elmadan pahalıya satar. Hayır yani salak! Adamdan özür diledik, adam da gayet ılımlı davrandı ve hoş karşıladı. Ne diye lafı uzatıyosun. iyi geceler de kapını kapat dimi. Yok!
Laf döndü dolaştı yine kripto para ya geldi mi? Haaaaaa buyur burdan yak. Yak kardeşim allahını seversen yak… Odada dört kişi biz, bir de gelen atletli adam. Saçma sapan bir ortam oldu. Abi işte biz küçük yatırımcıyız, beş on kârımızı alıp çıkıyoruz o kadar. Diğer yandan adam cevap veriyor. Yok efendim piyasa çalkantılıymış, grafik okumayı iyi bilmek lazımmış falan. Adam bizden de manyak çıktı. Bir bira da adama açıp ikram ettik tabi. Saat oldu mu sana 3. Ha gitti ha gidecek derken, adam bir türlü gitmiyor. Yani diyorum ya saçma salak bir ortam oldu diye, abi hadi sen git de diyemiyorsun adama. Biraz saatin geç olması, biraz da alkolün verdiği etkiyle ben pencere kenarındaki koltukta sızıp kaldım. Arada sesleri hâlâ duyuyordum ama QTUM kesin yükselecek! En son Faruk’tan şunu duydum: G*tüm! S*kimi yükselir!
Ne olacak bu DOGE sence? 🙂
Elon Musk bir tweet atınca doge havlıyor. Ama sonra ısırıp kaçıyor. Ben de bilmiyorum 🙂
Batırdı herkesi bu DOGE 🙂
Bu ülkede, bu şartlarda yaşayan herkes batık sayılır zaten. 🙂
O ortamda olmak isterdim 😀
Bence istemezdin. 😄
Ben de senin gibi ufacık bir meraklı ya da bir başka deyişle yatırımcıyım ama gerçekten ufacık. QTUM listemde mevcut 🙂 Atletli abiyi kripto paralarla ekarte etmek diye bir öykü yazsaydın yine okurdum ve hatta daha büyük bir beklentiyle okurdum bu arada. Hatta “Ulan ne ilginç başlıkmış!” diye de düşünmeden edemezdim, yazıya iştahım artardı. – Yazıdan bağımsız bir not: Uzun zamandır yazılarını bir sıraya koyup okumak istiyorum. Umuyorum bunu izin dönemimde yapacağım. Tabi yanına bir bira açıp 🙂
QTUM için bizim Faruk bir şey demişti. Yazıyı bitirip ona da gönderince kanka illa yazının sonuna ekle diye ısrar etti. Ben de kırmayıp ekledim tabi. 🙂
Sen Kaçtan aldın, kaçta sattın ya da hala bekletiyor musun bilmiyorum ama umarım bizim Faruk gibi dibi görmezsin.
Yazı başlığına gelince cidden daha afili bir başlıkla güzel bir öykü de çıkardı aslında sana katılıyorum. Sonuçta yazıyı okutan başlıktır diye boşa demiyorlar 🙂
-Yazıdan bağımsız nota cevap: Bir bira da ben isterim. 🍺
Bi’ bira da bana lütfen.
İstediğin bira olsun 🙂
Haha buranın birası iyiymiş, arada gelirim artık. 🙂
İçen adamı severim.