Bu blogda yer alan kısa hikaye ve uzun hikayeler izinsiz olarak alınamaz ve başka bir yerde yayınlanamaz! Dram, bilim kurgu, gerilim, korku, hayatın içinden, çocuk hikayeleri, kısa hikayeler ve daha fazlası için hikaye kategorisini ziyaret edebilirsiniz.
Odadaki Kelebek
Işıkları kapatıp yatağıma yattım. Akşam fazla yemediğim için midemde hafif bir boşluk ve bu boşluğa eşlik eden hafif bir uğultu vardı. Bu uğultu bana yatağımdan kalkmamı, sonra ışığı açıp mutfağa doğru gitmemi, ardından mutfaktaki buzdolabının kapağını açarak gözüme ilişen ilk şeyi yemem gerektiğini söylüyordu. Oysa bu uğultu aynı zamanda benim ne kadar üşengeç biri olduğumu gayet iyi biliyordu. Sonunda bana yenik düşeceğini anlayarak, sesini azaltmaya başladı.
Sol kolumun üzerine uzanmışken, uğultunun azalmasıyla birlikte omuzumda bir ağrı hissettim ve sağıma döndüm. Üstelik oda penceresi de sağ tarafıma denk geldiğinden dışarıda esmekte olan hafif rüzgâr, tatlı tatlı yüzüme ve ayaklarıma değiyordu. Gözlerimi kapadım ve kendimi esmekte olan o tatlı rüzgârın kollarına bıraktım. İnsan gözünü kapattığı anda gerçekten de olduğu yerde değil, olmak istediği yerde oluyordu. Ben de olmak istediğim yerlere doğru yolculuğa hazırlanırcasına, göz kapaklarım kapalıyken önümde uçuşan siyah ve minik noktalara güzel diyarlara gitmesi gerektiğini tembih ediyordum.
***
O anda bir vızıltı duydum ve o minik, anlamlandırılmayı bekleyen siyah noktaların hepsine veda ederek yerimden kalktım. Odada bir şey vardı. Ancak kanat çırpışlarına iyice kulak kesilince bunun bir sinek olmadığını anladım. Işıkları açınca da sinek olmadığından emin olmamakla birlikte, perdeye konan o güzel kelebekle tanıştım.
Gövdesine yakın olan kısımlar gök mavisi rengindeydi. Başına yakın olan kısımlar siyah renkte, kanatlarının uç kısmında ise gövdesine nispeten daha büyük ve yuvarlak beyaz renkleri vardı. Konduğu yer perdenin üst tarafında olduğundan, ona yetişmek için ayağımın altına bir sandalye almam gerekiyordu. Ancak üşengeç olduğumdan perdeyi sallamayı tercih ettim. Perdeyi bir kaç kez sallamama rağmen adeta yapışmışçasına kıpırdamadığını görünce, sinirlendim ve mutfak sandalyelerinden birini getirerek uzanmaya çalıştım.
Kanatları toplu halde durduğundan çok usul ve dikkatli bir şekilde baş ve işaret parmağımı onu yakalamak için uzattım. Nasıl oldu bilmiyorum ama kelebeğin içgüdüsü benim reflekslerime galip geldi. Kanatlarını çırptığı gibi uçtu ve yatağımın üzerine kondu. Neyse ki bu sefer yüksekte olmadığından onu yakalamak için sandalyeye ihtiyacım olmayacaktı.
***
Tekrar mutfağa gittim ve almış olduğum sandalyeyi yerine bıraktım. Bir yandan da sessiz olmaya çalışıyorum ki, gecenin bir yarısı ev ahalisini bir kelebek yüzünden uyandırmayayım. O an aklıma annemin kışlık domates saklamak için kullandığı cam kavanozlar geldi. Hepsini kullanmış olamazdı. Rafları ve çekmeceleri kurcalayınca nihayet boş bir cam kavanoz buldum.
Elimdeki cam kavanozla odama girdim ve yatağımın üzerinde durmakta olan kelebeğe usulca yaklaştım. Tek hamlede kavanozu üzerine kapatarak onu yakalamayı başardım. Daha sonra kavanozun üzerini elimde kapattım. Zararlı bir hayvan olmadığını bildiğim için kapak kullanma gereği duymadım. Daha sonra yatağıma oturarak elimdeki kavanozun içinde duran kelebeğe baktım.
-Beni gece gece hayli uğraştırdın. Söyle bakalım yolunu mu kaybettin sen?
– Ne de güzelsin öyle. Ama eminim bir dişisindir. Çünkü erkek olsaydın sanırım renklerin biraz daha koyu falan olurdu.
-Söyle bakalım ne yapayım ben sana? Bıraksam uçup gidebileceğin güzel bir bahçe de yok buralarda, her yer apartman dairesi, her yer beton taş duvar.
– Sen kesin yolunu kaybettin. Yoksa ne işin var buralarda.
– Ama biliyor musun, iyi ki bana geldin. Seni temin ederim gecenin bir yarısı, sana böyle çok güzelsin diyerek iltifatlar eden insanoğluna rastlaman oldukça zor.
– Tabi ki de kendimi övmüyorum şapşal. Ben sadece… Amannn boşver gitsin.
***
Ellerim kavanozun üstünde kapak görevi görürken, gözlerimi ondan alamıyordum. Bir ara uykuya dalar gibi oldum ama sonra yeniden onunla konuşmaya devam ettim. Bir an kavanozun dibinden kanatlanarak, avuçlarımın ortasına konuverdi. Onu net göremediğim için kavanozu havaya kaldırarak izlemeye ve onunla konuşmaya devam ettim.
-Anladığım kadarıyla kavanozun içinde olmaktan sıkılmaya başladın.
– Sakın seni anlamayacak kadar bencil biri olduğumu düşünme. İnan bu beni çok üzer.
-Haaa? Bir şey mi fısıldıyorsun?
– Biliyorum biliyorum çıkmak istiyorsun. Ama senin de bir şeyi bilmeni istiyorum. Senin özgürlüğünü ben senden daha çok istiyorum. Bir yandan da bırakıp gidersin diye korkuyorum.
– Sanırım biz insanlar, yani hepimiz birbirimize benziyoruz. Kendi ilişkilerimiz için de hep bunu yapıyoruz. Hayatımızdaki insanları kaybetmemek için onları görünmez bir cam kavanozda saklıyoruz. Bedel ödeyen onlar ama biz bunu hiç fark etmiyoruz.
– Elimi kaldıracağım ama uçup gitmeyeceğine dair bana söz vermeni istiyorum.
– Haaa?
– Hep sanki bir şeyler diyorsun da, benim kulaklarım duymuyormuş gibi hissediyorum.
– Peki hazır mısın? Kaldırıyorum elimi… Bir, iki, üç…
***
Tahmin ettiğim gibi elimi kaldırmamla birlikte kelebek uçup gitti. Ama garip bir şekilde odanın içinden bir yere gitmiyordu. Üstelik tüm pencereler de açıktı. Yatağımdan kalktım ve odanın ortasında öylece dikildim. Ve kelebek etrafımda dönüp duruyordu. O an penceren içeri doğru esen ve tenime çarpan o hafif rüzgarı onun da kanatlarında hissettiğini biliyordum. Ben mi ona, yoksa o mu bana aşık oldu bilmiyorum. Ancak tarif edemediğim duygular içinde gözlerimi kapatıp sonsuza kadar o anı yaşamak istiyordum.
Onunla adeta dans ediyorduk. Her şey sanki gece yarısını vurunca bal kabağına dönüşecek olan bir masalın parçası gibiydi. Ben de bu masal hiç bitmesin istiyordum. Ancak bedenime eziyet etmekte olan yorgunluğa yenik düşerek yatağıma uzandım. O ise alnıma konarak sanki bana minik öpücükler veriyordu. Ve o an ilk kez ne fısıldadığını duydum. Gözlerimi kapadım ve uykuya daldım.
Bir kaç saat sonra ise her yanım ter içinde tekrar uyandım. Uyanır uyanmaz elimi usulca alnıma götürdüm ancak kelebek gitmişti. Sonra yatağımdan kalktım ve ışıkları açtım. Bir an gözüm kapalı olan pencerelere ilişti. Elimi karnıma götürdüm ve o uğultuyu yeniden hissettim.
Böylece bir kısa hikaye daha son bulur. Okuduğunuz için teşekkür ederim. Lütfen kısa da olsa yorum yapmayı ihmal etmeyin. Eğer siz de kısa hikaye yazıyorsanız, yayınlanması için bana gönderebilirsiniz.
Güzel makale olmuş ellerinize sağlık…
devamını bekliyorum
Vay canına…
Güzel çalışma… Tebrikler