Kelimenin sonuna gelen -mamak -memek eklerinin, hep hüzünlü birer hikayesi olduğunu düşünmüşümdür. Gitmek isteyip gidememek, söylemek isteyip söyleyememek, yazmak isteyip yazamamak diye uzayıp giden serzenişler. Bazı insanlar yaşadığı hayatı tam anlamıyla görmeye başladığında, doğmamış olmayı diler. Ben o insanlardanım aslında, ben o bazılardanım.
Hayatta çoğu zaman hep ilerlediğimi düşünürdüm.
Ta ki sona vardığım yerin, beni başlangıca ulaştırdığını görünceye kadar, hep aynı noktada beklediğimi anlamazdım bile. İnsan o anda adeta bir yıkım yaşıyor. Bir çay koyayım diyorum sonra, belki hüznüm geçer diye ardından bir de sigara yakıyorum. Bir kaç saniyeliğine de olsa, bir bardak çayın ve sigaranın verdiği mutlulukla yaşadığımı unutuyorum.
Geceleri uyumuyorum ben.
Dertsiz tasasız başını yastığa koyan insanları kıskanıyorum bu yüzden.
Hüzünlü bir film açıp hüngür hüngür ağlayayım diyorum. Onu da beceremiyorum. Ağladığımı insanların görmesinden, bilmesinden korkuyorum.
Ağlamak isteyip ağlayamamak, ne acıymış anlıyorum.
Bir şeyleri geride bırakmanın yeni bir başlangıç olduğuna inanırdım hep. Oysa geçmişe saplanıp kalıyormuş bazen insan. Orada öylece, o zaman diliminde kayboluyormuş. Saçlarının ağarıp, yüzünün kırış kırış oluşunu bile fark etmiyormuş.
Ölmeyi isteyip ölememek, ne acıymış anlıyorum.
Bugün içimden geçenleri yazdım. Bu bir öykü ya da başka bir şey değil. Bu benim. Bu kafamın içindeki sesler.
Yazmasaydım çıldıracaktım..
Geçmişe takılıp kalmak oldukça zor bir durum. 3 yıl öncesine kadar bende öyleydim ama sonunda iradem ile önüme bakmayı öğrendim.
İyi ki yazmışsın Ayhan, dilerim hep yaz.